Hübel
Mekke kutsal alanında kırmızı akik taşından bir tanrı
heykeli (putu) olan tanrıdır, Mekke dışından getirilmiş olduğu ve İslam
kaynaklarında putunun sağ kolunun kırık olması nedeniyle Kureyş kabilesince
altın bir kol takılarak onarıldığı rivayet edilmektedir. İslam öncesi son dönem
Mekke’de en çok itibar edilen tanrıdır, Yemen kökenli (Ba’l adlı lokal tanrının
Mekke’deki devamı) bir tanrıdır ve Amr b.Luhay’ın bölgeye hakim olması ile
Mekke kutsal alanında yerini aldığı genel görüştür. Mekke çevresindeki Kinane
kabilelerinin kollarınında bu tanrıya tapındıkları kayıtlıdır ki bu normaldir
çünkü onların atalarının taptığı tanrıdır aslında, Hicaz’da genel olarak
tapınılan ender tanrılardandır, baş tanrı olarakta adlandırılmaktadır. Yağmur,
bilgelik, ticaret ve kader tanrısı olmakla birlikte aynı zamanda çobanların
tanrısıdır, putu çevresinde fal bakma ve benzer ritüellerin yapıldığı,
gelecekten ve geçmişten haber veren tanrı olduğu bu yüzden kendisine tabii din
adamları vasıtası ile tapınıldığı ve fal bakıldığı için (Maide/90) tapınılması
Kuran’da ilk yasaklanan tanrılardandır. Arapça adı ile Kitabı Mukaddes’teki
Abel adı arasında bir paralellik kuranlarda vardır.
Lat
Kendisinin asıl tapınağı Taif’teki Kabe’dir (Hicri 2. yydaki
Taif camisinin sol minaresinin olduğu yerdeydi tapınağı), tıpkı Mekke’deki Kabe
gibi saygınlığı vardır Hicaz’da Menat’tan sonra en saygın tanrıçadır, Benat
Allah (Allah’ın kızı) olarak anılmıştır. Atalara tapınma kültünden geldiği (ana
erkil dönem) sanılmaktadır, beyaz dört köşe bir taş (erken dönemde sunak taşı
olması muhtemel) olarak putu vardır, İngiliz seyyah James Hamilton 1857
senesinde yerinde gözlemlediği taşı granitten yapılma ve 12 feet’e 4 feet
ölçülerinde tarif etmektedir, el-Ensab dönemi tanrıçası olması ve Kureyş’inde
içinde yer aldığı lokal kabilelerin eski tanrıçalarından olması kuvvetle
muhtemeldir, özellikle Kinane kabilesinin bir çok kolunun tanrıçasıdır. Bereket
tanrıçası olarak Mekke kutsal alanında bir tanrıça heykeli (putu) olup
tapınılan bir tanrıçadır, Güneş’le özdeşleştirilmiştir. Kuzey Arabistanda da
tapınılan bu tanrıçaya o bölgede tanrıların anası, baş tanrıça sıfatıda
verilmiştir. Hicaz’daki genel olarak tapınılan tanrıçalar’dandır, Allah’ın kızı
olduğu kabul edilir ve aynı zamanda bazı ritüellerde Allah’a dua edilirken,
ayrıca tanrıçaya ‘’Allah’ın edilen duaları kabul etmesine yardımcı olması
için’’ dua edilirdi ki Kuran’da Zumer/3’teki ayette bahsi geçende budur,
buradan hareketle İslam söylemi bütün politeist din içerisindeki tanrılarıda
aynı kategori içerinde değerlendirir ki bu yanlıştır.
İslam hadislerinde meşhur şeytan ayetleri diye adlandırılan
ayetlerde adı geçen 3 tanrıçadan birisidir, Hicaz’da çok saygın bir yeri vardır
ve simgesi ‘’Güvercin’dir’’, karşımıza İslam mitolojisinde çok sık çıkar,
Muhammed’in Medine’ye siyasi ilticacı olarak kaçışı sırasında saklandığı
mağarada, kendisini koruduğuna inanılan İslami bir efsanede yer alan
Güvercin’de aslında tanrıça Lat’tan başkası değildir. Hıristiyanlık’taki Meryem
kültünün gizli yansıması olarak ele alanlar olduğu gibi, Sümerler’de ve diğer
ardılı toplumlarda yer alan bereket tanrıçalarınada dayandıranlar vardır,
tarihi kayıtlar ve Arkeolojik veriler ışığında lokal bir tanrıça olması
muhtemeldir, bölgeden kuzeye göçen Arap kabilelerce Suriye ve Irak’ta Sümer
dininden gelen İnanna ardılı tanrıçalarla bütünleştirilmiş olması gerçeği, bu
inanışın Mekke’deki ilkel kabile din anlayışı ile uyuşması anlamına
gelmiyeceği, fakat tanrıçaların benzerlik arz edebileceği genel kabul
görmektedir.
Tanrıça İslam sonrasında bir melek olarak kabul görmüştür,
herhangi bir özel görev yüklenmeyen tanrıça, İslam’ın Allah’a yardımcı olan bir
çok meleğinden birisi olarak adlandırılmıştır. O ve kız kardeşleri olan diğer
iki tanrıçanın İslam’da melek olarak adlandırılması, benzer bütün tanrı ve
tanrıçalarında melek olarak algılanmasına yol açmıştır. Bazı tanrı ve tanrıçalar ise cin, şeytan vb.
şekillerde yer almışlardır İslam mitolojisinde.
Uzza
Esas tapınağı Taif yakınlarındaki
Nahle (Nakhlah) denilen yerde ki Kabe kutsal
alanında yer alan üç küme dikenli bir ağaçla temsil edilen yerdir (ağaç kültüne
ait eski bir kabile totemi), yanında bir kurban sunak taşı vardı, yaygın olarak
İnsan kurbanı yapılmaktaydı. Bu tanrıça putu ağaç merkezli Kabe, Mekke’deki
Kabe kutsal alanı gibi saygı görmekteydi. Tapınağından sesler gelirdi. Menat ve
Lat’tan sonra en saygın tanrıçadır, Benat Allah (Allah’ın kızı) olarak
anılmıştır. Al-Uzza, al-A'azz'
ın dişisidir (Allah’ın 99 isminden birisinin);
al-kubrâ'nın, al-akbar'in dişisi olduğu gibi; anlamı "en kudretli, en güçlü"dür. Kureyş
kabilesi tanrıçaya Huraz vadisinde Sukam adlı bir dağ yarığında ayrıca Kabe
inşa etmiş ve gene Mekke’deki Kabe kadar kutsal saymıştır, söz konusu
Kabe’ninde diğer bütün Kabeler’de olduğu gibi ‘’Gabgab’’ adı verilen tanrılara
sunulan adak, hediye ve kurbanların atıldığı kuyusu olduğu kayıtlıdır (ilk
dönem kurbanlar bu kuyu yanında kesilip kanları akıtılarak içerisine atılırken
zamanla adak taşları ortaya çıkmış ve sadece tanrılara sunulan hediyelerin
depolandığı yer olmuşlardır). Mekke’deki kutsal alanda yapılan dinsel
ritüellerin hemen hemen hepsi 3 tanrıça içinde kendi Kabe’lerinde yapılmıştır.
Mekke’deki hac ritüelinde 3 tanrıçaya dua edilip saygı gösterilmiştir, Mekke
kutsal alanında da bir tanrıça heykeli (putu) mevcuttur. Muhammed’in
peygamberlik iddiası öncesinde tapındığı bir tanrıçadır, kendi beyanına göre
‘’ben kavmimin dinindeyken al-Uzza’ya boz bir koyun sundum’’ dediği İslam tarih
kitaplarında kayıtlıdır.
Hicaz’da bereket ve ailenin koruyucu tanrıçası olarak
tapınılmıştır, ayrıca Arap yarımadasında ki Arap ve Bedevi kabilelerce aşk ve
güzellik tanrıçası olarak tapınılmıştır, Suriye’de Venüs ile
özdeşleştirilmiştir. Kureyş kabilesi için oldukça özel bir tanrıça olması onun
kabile tanrıçası olarak tapınıldığını göstermektedir. En çok onun adı Kureyş
kabilesince çocuklara verilmiştir. Suriye’de ki Arap kabileleri tarafından İsis
ve Afrodit adlı tanrıçalarla özdeşleştirilmiş ve adına tapınaklar yapılmıştır,
Sami Ba’la tanrısı ile özdeştir. Mekke de ayrıca isimleri bilinmeyen iki
kızınada tapınılmaktaydı. Esirler, kız ve erkek çocukları kendisine kurban
edilirdi.
Bir İslam efsanesine göre Uzza Nahle’de yan yana duran üç
hurma ağacında yaşayan bir dişi şeytandır. Muhammed onu kesmesi için Halid b.
Valid’i gönderir, sırasıyla tek tek keser ağaçları ve her birinde diğerini
kesmek için izin alır Muhammed’ten, sonuncu ağacıda kesince içinden bir cadı
çıkar, tapınak bekçisi cadıya saldırmasını tavsiye eder, bu sırada Halid b.
Valid kılıcı ile cadının kafasını keser ve ona ‘’ey Uzza gördünmü Allah seni
alçalttı’’der ve sonucu Muhammede anlatır. Ağaç ve çalı fenomeni Ortadoğudaki
en eski inanç şekillerindendir, yaprakların hışırtısının tanrıların sesi
olduğuna inanılmıştır, tanrının Musa ile yanan bir çalının içinden konuşması
efsanesinde olduğu gibi kökeni bölgede İnsanlık tarihi kadar eskidir.
Allah’ın kızı olduğu kabul edilir ve aynı zamanda bazı
ritüellerde Allah’a dua edilirken, ayrıca tanrıçaya ‘’Allah’ın edilen duaları
kabul etmesine yardımcı olması için’’ dua edilirdi ki Kuran’da Zumer/3’teki
ayette bahsi geçende budur, buradan hareketle İslam söylemi bütün politeist din
içerisindeki tanrılarıda aynı kategori içerisinde değerlendirir ki bu
yanlıştır. Söz konusu olan sadece Allah’a yapılan duaların kabulü için onun
kızlarına aracı olması için yapılan dualardır, yoksa bir tanrıya diğer başka bir
tanrının dua kabul etmesi için yapılan bir dinsel ritüel yoktur ortada, var
olan sonraki dönem İslam din adamlarının konuyu yanlış anlaması ve
anlatmasıdır. Tanrıça İslam sonrasında bir melek olarak kabul görmüştür,
herhangi bir özel görev yüklenmeyen tanrıça, İslam’ın Allah’a yardımcı olan bir
çok meleğinden birisi olarak adlandırılmıştır.
Menat
Mekke ile Medine arasında Kudeyd’in Müşelşel bölgesinde
(Kızıldeniz sahiline yakın bir yerde) kendi Kabe’si vardı. Mekke’deki kabe gibi
kutsal bir alan olarak, sonradan ensar adını alacak olan Evs ve Hazrec
aşiretlerinde saygı görmekteydi. İnsan şeklinde bir tanrı heykeli (putu) olduğu
rivayet edilmektedir, al-Azraki’ye göre siyah şekilsiz bir taştır. Arap
mitolojisinde 3 Tanrıçanın en eskisidir, Benat Allah (Allah’ın kızı) olarak
anılmıştır, Kuzeyde kendisine tapınılmakta ve Nemesis adlı tanrıçayla birlikte
anılmakta ve aynı zamanda Hübel’in karısı olarak adlandırmaktaydı. Tanrıça
heykelinin (putunun) Mekke’ye Amr b.Luhay tarafından getirildiği söylenmektedir
İslam mitolojisinde. Erken dönemden itibaren kendi Kabe’sinden Mekke’deki
Kabe’ye bir hac yapıldığı kaydedilmiştir. Mekke’deki hac ritüeli onun tanrıça
heykeli (putu) önünde saçların kesilmesi ile biterdi İslam öncesinde. Bazı
kabileler ise hac ritüelini burada bitirmez ve devam ederek Safa ile Merve
arasında Sa’y ettikten sonra bitirirlerdi. Erken dönemde (ana erkil dönem)
başlıbaşına bir tanrıça olduğu ve daha sonra Allah ve kızlarına dahil edildiği
yönünde Arkeolojik veriler vardır.
Allah’ın kızı olduğu kabul edilir, hüküm ve kader tanrıçası
olarak saygı görürdü ve aynı zamanda bazı ritüellerde Allah’a dua edilirken,
ayrıca tanrıçaya ‘’Allah’ın edilen duaları kabul etmesine yardımcı olması
için’’ dua edilirdi ki Kuran’da Zumer/3’teki ayette bahsi geçende budur,
buradan hareketle İslam söylemi bütün politeist din içerisindeki tanrılarıda
aynı kategori içerinde değerlendirir ki bu yanlıştır. Diğer tanrı yada
tanrıçalara aracılık yapması için değil bizzat sadece babaları olan Allah’a
aracılık yapması için bilahere dua edilen tanrıçalardandır. Tanrıça İslam
sonrasında bir melek olarak kabul görmüştür, herhangi bir özel görev
yüklenmeyen tanrıça, İslam’ın Allah’a yardımcı olan bir çok meleğinden birisi
olarak adlandırılmıştır.