12 Mayıs 2014 Pazartesi

İfk Olayı


İfk olayı Muhammed'in sevgili eşi Ayşe'nin bir kıskançlık krizine girmesi sonucu oluştuğu görülen ve bizzat Ayşe'nin karıştığı zina iddiası ile ilgilidir. Konu Muhammed'in, Beni Mustalik gazvesi olarak bilinen, savaşından hemen sonra gelişmiş ve Medine'de dallanıp budaklanan büyük bir skandaldan sonra son bulmuştur. Özetle Muhammed yakın tehtid olarak gördüğü Beni Mustalik aşiretine bir baskın düzenler ve onları yakaladığı savunmasız durumlarından faydalanarak yener, özellikle çocuklar ve kadınlar başta olmak üzere bir çok esir alınır. Savaş sonrası ganimet paylaşımı esnasında, aşiret reisi Haris bin Ebi Dırar'ın dillere destan güzellikte 13-14 yaşındaki kızı Berre müslüman askerlerden birisinin hissesine düşer, Berre'nin bir reis kızı olması ve güzelliği nedeniyle durum yakınları tarafından Muhammed'e iletilir ve ancak ona layık olabileceği söylenir, bir başka anlatımda bizzat Berre Muhammed'ten kurtuluş parası için yardım ister . Sonuçta o sıralarda Ayşe ile aynı yaşta olan Berre, Muhammed ile evlenir ve (iyi insan, kusursuz kimse, günahsız, kendini beğenen) anlamına gelen adı Muhammed tarafından (küçük bir kız olması nedeniyle küçük köle kız anlamına gelen) Cuveyriye (yani cariyecik) olarak değiştirilir. Zifafın ilk konaklama yerinden sonraki ikinci konaklamada yapılmış olması muhtemeldir. Kıskançlığı ile bilinen Ayşe'nin bu evlilikten etkilenmediğini düşünmek yanlış bir değerlendirme olur, İslami aktarımda '' Hz. Aişe devamla der ki: "Cüveyriye kapıda durduğu vakit onu görünce durumu hoşuma gitmedi (Resulullah`ın onu beğenip evlenmeye kalkacağından koktum). Resulullah (sav)`ın da benim onda gördüğüm (güzelliği) göreceğini derhal anladım.'' beyanı olayı özetler. Neticede İfk vakasında Ayşe, Medine yakınlarındaki bir konaklama yerinde kaybettiğini iddia ettiği takısı yüzünden geride kaldığını iddia etmektedir, fakat bu olayın öncesinde de Ayşe en az bir konaklama yerinde takısını kaybetmiştir zaten, yani anlaşılacağı gibi vakaya sebep olan en azından yol boyunca ikinci defa aynı gerdanlığını kaybetmesidir aslında. En nihayetinde Ayşe kervandan geride kalarak genç ve yakışıklı bir Müslüman asker eşliğinde iki gün sonra kervana yetişecek ve skandal başlayacaktır.

 

Muhammed'in, Medine'nin hinterland'ının egemenliği için mücadele ettiği (Kureyş'in müttefiki) Arap kabilesi Huzaa'ya bağlı Mustalikoğulları aşireti reisinin, çevredeki diğer muhalif Arap kabile ve aşiretlerini bir araya getirerek Muhammed'e karşı direnmek istemesi üzerine, (hicri 5. yılda) gece baskını yapılarak düşmanı uykusunda yakalayıp yok edilmesi ile sonuçlanan askeri harekettir. İslam tarihinde her ne kadar savaş olarak geçsede, söz konusu olay, "Peygamber Beni Mustalik üzerine (önceden haber vermeden) gece baskını yaptı. Onlar ansızın yakalanmıştı. Hayvanları da su başında sulanıyordu. Peygamber savaşabilir durumda olanlarını öldürttü; çocuklarını da tutsak olarak aldı. O sırada Cuveyriye'yi kendine seçti." rivayetinde anlatıldığı gibi yedi yüz kişilik bir askeri birlik tarafından gerçekleştirilmiştir. Mustalikoğulları aşireti'nin nufusunun 600-700 kişi olduğu ve 10-20 kişinin öldürüldüğü rivayet edilmektedir. Beni Mustalik savaşı sonucunda Müslümanlar ile beraberindekiler (600-700 kişiden oluşan köleler dahil) çok büyük ganimet ele geçirmişlerdi ki, bu onlar için şimdiye kadar kazanılan en büyük savaş ganimetiydi.

 

Bir rivayette; ''Mustalik aşiretinden amca oğlu Mesafi İbni Safvan (Muhammed'in muhalifi) ile evlenmiş olan Berre (Cuveyriye), bu savaşta dul kaldı.'' şeklinde betimlenen Cuveyriye'yi, ''Hz. Aişe; Beni`l-Mustalik`ten Cüveyriye Bintu`l-Haris, Sabit İbnu Kays İbni Şemmas (ra)`ın hissesine düşmüştü [esaretten kurtulmak için mukatebe anlaşması yaptı]. O, çok güzel bir kadındı, gözde onun için bir hisse vardı (gören göz haz duyardı).'', diye tanımlar Cuveyriye'yi. Bir diğer anlatımda; ''Ebu Kılabe; "Cüveyriye'nin babası Haris, Arapların liderlerindendi. Cüveyriye (ra) esir edilince Haris, Hz. Peygamber'in huzuruna çıktı ve "Kızım cariye yapılamaz. Benim şanım şerefim, bunun üzerindedir. Onu azad ediniz" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Kararın bizzat Cüveyriye'nin isteğine bırakılması daha iyi olmaz mı?" buyurdu. Haris de Cüveyriye'ye giderek: "Muhammed (sav) senin isteğine bıraktı. Beni mahçup etme" dedi. Cüveyriye de: "Ben Hz. Peygamber'in yanında kalmak istiyorum" dedi. Hz. Peygamber de onunla evlendi." diye aktarmaktadır. Ebu Davut'un anlatımında, kaçarak kurtulan babası'nın Ensar'dan birisine emanet ettiği Cüveyriye'yi kurtarmak için Medine'ye gelerek Muhammed'e bir çok deve önerdiği rivayet edilmektedir. İbni Hişam ise Cuveyriye'yi ganimet olarak elde eden Muhammed'in güvendiği bir Ensar vasıtası ile önden onu Medine'ye gönderdiğini ve sonrasında babasının kurtarmak için develerle geldiğini rivayet eder. Genel bilinen rivayetlere göre olay; ''Hz. Aişe; Mukatebe bedelini ödemede yardım talep etmek üzere Resulullah (sav)`a geldi. Hz. Aişe devamla der ki: "Cüveyriye kapıda durduğu vakit onu görünce durumu hoşuma gitmedi (Resulullah`ın onu beğenip evlenmeye kalkacağından koktum). Resulullah (sav)`ın da benim onda gördüğüm (güzelliği) göreceğini derhal anladım. "Ey Allah`ın Resulü dedi. Ben Haris`in kızı Cüveyriye`yim. Durumum size meçhul değil. Ben Sabit İbnu Kays`ın hissesine düştüm. Fakat hürriyetime kavuşmak için onunla mukatebe yaptım. Size, mukatebe (bedelini ödemem)de yardım istemek üzere geldim. Resulullah: "Sana ondan daha hayırlısını söylesem ne dersin?" buyurdular. Cüveyriye: "O nedir?" dedi. "Senin yerine mukatebe ücretini ödeyeyim ve seni zevce olarak alayım?" buyurdular. Cüveyriye de: "Kabul ediyorum!" dedi. [Bunun üzerine. Sabit İbnu Kays`a adam göndererek Cüveyriye`yi ondan talep etti. Sabit: "O senindir, ey Allah`ın Resulü! Annem babam sana feda olsun!" dedi. Aleyhissalatu vesselam mukatebe ücretini hemen ödedi. Cüveyriye`yi azad edip evlendi.'' Evlenme töreni savaş sonrası Medine'ye dönüş yolunda ikinci konaklama esnasında olmuş olmalıdır. Bir başka rivayet'ten aktarımla; "Ben de Peygamber'le birlikte Beni Mustalik baskınında vardım. Bu baskında ele geçirdiğimiz cariyelerle çölde ilişkide bulunurken, hamile kalmasınlar diye spermimizi kadının rahmine değil de, dışarıya boşaltırdık. Bunun uygun olup olmadığını Peygamber'e sordugumuzda, 'evet bir sakıncası yoktur, böyle bir yönteme başvurabilirsiniz' dedi" hadisinde rivayet edildiği gibi, Mustalik aşiretinden ganimet olarak cariye yapılanlar ve köle olarak tutulanlar serbest bırakılmadan önce bir kutlama yapıldığını görmekteyiz. ''Hz. Aişe; Halk, Resulullah (sav)`ın Cüveyriye ile evlendiğini işitince ellerindeki esirleri salıp azad ettiler ve "Bunlar Resulullah (sav)`ın artık akrabalarıdır (esir olarak tutulamazlar)!" dediler. Hz. Aişe devamla der ki: "Kavmine ondan daha hayırlı bir kadın görmedik; onun sebebiyle Beni Mustalik`ten yüz aile halkı azad olundu." rivayetinden de anlaşıldığı gibi akrabalık bağı kurulmadan önce bir gece müslümanlar elde ettikleri cariyelerle birlikte oluyorlar, bu arada azil denilen İslam'da nufus kontrolü yapmaya yarayan, savaşta ele geçirilen bir kadının (ganimetin) hamile kalmasının engellenmesi amacıyla rahim dışına boşalma detayı, bizlere ortada o gece bir evlilik olmayabilceğini gösterdiği gibi, aynı zamanda söz konusu ceriyelerin daha sonra satılmak istenildiğinede (Savaş esiri bir cariye, çoçuk doğurmakla ümmül veled sayılır ve kocasının / efendisinin ölümünden sonra özgürlüğüne kavuşurdu. Böylece o cariye ve çocuğu bir "mal" olmaktan çıkardı.) göstermektedir. Bazı anlatımlarda Cuveyriye'nin, Sabit b. Kays’ın ya da onun amca oğlunun hissesine düştüğü belirtilir, bir kaç yerdede iki kişinin hissesine düştüğü beyan edilir.

 

Söz konusu 700 kişilik askeri kuvvet içerisinde müslüman olmayan Medine'lilerde vardı, konaklama yerlerinden ikincisinde (bu anlatımlara göre Muhammed'in zifaf yaptığı yer olmalıdır), muhacirler (Mekke'li göçmenler) ile ensar (Medine'liler) arasında (su kuyusu yüzünden olduğu iddiasıyla) başlayan bir gerginlik yaşanmış ve bu gerginliğe askeri kuvvette bulunan müslüman olmayanlarda taraf olmuştur (bu vakanın aslında Müreysi vahasında olduğunu öne sürenlerde vardır), ardından olayların büyümesi üzerine (bir kaç gün konaklanması düşünülen bu yerden) Muhammed acilen toplanılarak Medine'ye doğru o gece ve ertesi gün öğleye kadar süren bir yürüyüş başlatmıştır. Öğle vakti ulaşıldığı söylenen bölgede kıt su kaynakları olmasına rağmen konaklanıldığı ve ertesi gün yola çıkmadan önce Ayşe'nin takısını kaybettiği ve bulduğu rivayet edilmektedir ki bu olay söz konusu takının ilk kayboluşudur. Mekke ile Medine arasında olan Müreysi vahasından Medine'ye kadar bir çok konaklama noktası olduğu ve seyahatin günlerce sürdüğü göz önüne alınırsa, zifafın en azından ikinci konaklama yada üçüncü konaklama esnasında gerçekleştiği söylenebilir. Kafile için yeterli su bulunmayan üçüncü konaklama yerinde Ayşe takısını kaybediyor ve aramak için izin istiyor, bu nedenle geçiken ve konaklamak zorunda kalan kafileden yeni elde ettikleri cariyeleri ile gece seks yapmış olan Müslümanlar, yıkanmak ve abdest almak istediklerinde (az olan su yüzünden ) bunu yapamıyorlar ve bir an önce su olan bir yere gidebilmek için Muhammede rahatsızlıklarını iletiyorlar, bunun üzerine eski bir Sami adeti olan, ''teyemmüm'' yani toprak vb. şeylerle temizlenme ritüeline izin veren Nisa Suresi 43. ayet'ini onlara açıklayarak durumu kontrol altına alıyor, neticede sabah yola çıkılacağı zaman Ayşe söz konusu takıyı bindiği devenin altında buluyor.

 

''Hz. Aişe; “Ben Rasulullah ile beraber sefere çıktım. …Rasulullah bu gazasından ayrılıp da döndüğü ve Medine'ye yaklaştığımızda ben hacetim için ordudan uzaklaştım. Hacetimi yerine getirdiğim zaman dönüp yerime geldim. Bir de göğsümü yokladım. Baktım ki Yemen'in gözboncuğundan dizilmiş gerdanlığım kopup düşmüş. Hemen geri dönüp gerdanlığımı aradım. Fakat onu aramak beni yoldan alıkoymuştu. Benim devemi hazırlayan kimseler gelip havdecimi yüklemişler. Onlar beni havdecin içinde sanıyorlarmış… Ordu gittikten sonra ben gerdanlığımı buldum. Akabinde konakladıkları yerlere geldim fakat oralarda ne bir çağıran ne de bir cevap veren kalmıştı. Bunun üzerine ben orada evvelce bulunduğum konak yerime geldim. Ve onlar beni havdecde bulamazlar da beni aramak üzere dönüp yanıma gelirler diye düşündüm... Yerimde otururken uykum geldi ve uyumuşum… ... Ben onun beni tanıdığı sırada onun istirca sözlerini söylemesi ile uyandım. Uyanınca hemen çarşafıma bürünüp yüzümü örttüm. Allah'a yemin ediyorum ki o bana bir tek kelime söylemiyordu. Ben ondan, istirca sözünden başka hiçbir kelime işitmedim. Devesini ıhtırıp çöktürdü, ön ayağına bastı. Ben de deveye bindim. Hz.Safvan bindiğim deveyi önünden çekerek yürüdü. Nihayet kafile konak yerine indikten sonra öğlen sıcağında orduya yetiştik. Bu sırada benim yüzümden helak olan helak olmuştu. İftiranın çoğunu Abdullah b. Ubey b. Selül yapmıştı.” Ayşe ise kendi sözleriyle durumu böyle anlatır. Zaten Medine'ye ulaşıldıktan bir iki gün sonra hastalanır ve eve kapanarak bir ay sürecek yatak istirahetine çekilir. Bu arada dedikodular ayyuka çıkar. Her ne kadar söz konusu dedikoduları Muhammed'e muhalif Abdullah b. Übey ve çevresinin yaydığı klasik İslami söylemde yer alsada, Ayşe'nin kendi akrabaları dahil olmak üzere Ali ve bir çok önde gelen Müslüman'da bu skandalda Ayşe'nin zina yaptığına inanmaktadır. Özellikle bu Müslüman kitle bir an önce Ayşe'nin cezalandırılmasını istemektedir. Neticede Ayşe iyileşir ve Muhammed tarafından ailesinin yanına gönderilir, bu arada İslam aristokrasisi olayı çözmesi için Muhammed'e baskı yapmaktadır. Ebu Bekir'in yanında yaklaşık bir ay kadar kaldıktan sonra (bazı anlatımlarda hastalık dahil toplam bekleme süresi bir ay olarak geçer), Muhammed ilahi bir emir bekleyen yandaşlarına beklentileri boşa çıkarmıyacak şekilde ilahi bir emirle gelerek Ayşe'nin zina yapmadığını bunun iftira olduğunu bildirdi.

 

Yukarıda kısaca özetle aktarılan olay'ın öncesi, Muhammed'in Medine'deki ilk yıllarında henüz şehir içerisindeki ve çevresindeki muhaliflerini safdışı etmediği ve hatta yukarıdaki anlatımlarda da görüldüğü gibi bizzat içinde Müslümanlarında olduğu ve her kesimden savaşçının katıldığı bir yağma saldırısıdır aslında söz konusu baskın. Yol boyunca yaşanan çekişmeler, İslam öncesi Arap geleneklerine göre bir başka aşirete sığınmış yada ittifak yapmış diğer birey yada aşiret mensuplarının dışlanmaya çalışılması (Ensar'ın koruduğu, ittifaktaki gayri Müslim'lerin darp edilmeye çalışılması) üzerine patlak vermiştir. Bir diğer çekişme o sırada Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar arasında yaşanmaktadır. Keza yol boyunca Müslümanlar kendi aralarında ve Müslüman olmayanlarla çekişirken, bir yandan da ele geçirdikleri ganimetleri bir birlerinden kıskanmaktadır. Muhammed bir yandan söz konusu savaşın ganimetlerinden faydalanmaya çalışırken, bir yandan ortaya çıkan yeni yeni problemleri çözmeye çalışmaktadır. Bu atmosfer içerisinde Ayşe, Güzelliği nedeniyle kıskandığını beyan ettiği Cuveyriye'yi, sevdiği erkeğin koynunda görünce kıskançlık kırizlerine tutulur. Burada Cuveyriye'nin sadece güzelliği değildir Ayşe'yi kıskançlığa iten. Cuveyriye her şeyden önce bir reis kızı olarak dönemin Arap kültüründe ayrıcalıklı bir yere ve saygıya sahiptir ve Ayşe'den daha üst bir sınıftadır aslında. Ayşe'yi harekete geçiren bir diğer konu ise kıskançlık değilde nefrettir, sebebide Cuveyriye'nin Yahudi olmasıdır. O dönemde özellikle Müslüman kadınlar arasında Yahudiler en nefret edilen kişilerdir. Özetle yolda ilk konaklama yerinde ordu içinde bir kavga son anda önleniyor, ordu içinde bir huzursuzluk başlıyor ve gerilim yayılıyor. Sonrasında Ayşe zifaf sabahı takısını kaybediyor ve uzun aramalardan sonra buluyor, kafile bu nedenle sıkıntılılar yaşıyor. Bu süreçte tanrı Muhammed aracılığıyla her türlü vakada bir emir gönderiyor kafileye. Ardından Genel söyleme göre Medine'den önceki son konaklama yerinde ifk olayı denilen süreç başlıyor ve Ayşe ikinci defa takısını kaybediyor, ardından ortadan kaybolan Ayşe iki gün sonra ardçı bir Müslüman askerle birlikte kafileye yeniden katılıyor. Konu Medine aristokrasisinde bir skandala sebep oluyor ve Muhammed kendisine en başından beri en çok desteği vermiş olan Ebu Bekir'in kızı ve en sevdiği eşi olan Ayşe'yi babasının evine gönderecek kadar olayda zina olduğuna inanıyor. O dönemde hassas dengeler üzerine kurulu olan toplum Muhammed'in bir eşinin zina yapmasını kaldıramayacağı için devreye tanrı giriyor ve Muhammed'e gönderdiği emirlerle Ayşe'nin zina yapmadığını ve iftiraya uğradığını söylüyor. Skandal tanrının olaya karışması ile kapatılıyor ama asla üzeri beklendiği şekilde örtülemiyor.

 

Bu vaka Ayşe'nin ne ilk nede sonuncu kıskançlık krizi sonrası çıkardığı vaka olarak kalıyor, nede Muhammed bu vakadan sonra eşlerini kıskandıracak olaylardan (istemese bile) uzak durabiliyor. Aynı zamanda bu vaka yıllar sonra Ayşe ve yandaşlarının iktidarda olan Ali'ye karşı başlattıkları (Cemel vakası denilen) savaşta yenilmeleri üzerine, İslam din adamlarının (duruma siyaset dışı bir sebep bulma ihtiyaçları nedeniyle) Ayşe'nin halifeye karşı savaşmasında bir kadınsal nefretin sebebi olarak gösteriliyor. Bu olayın en vahim sonuçlarından biriside, zina için dört erkek şahidin zorunlu tutulmasının İslam hukukuna girmesidir, bu şart ilerleyen zamanlarda ve günümüzde özellikle evli kadınların İslam coğrafyasında tecavüze uğralamalarının altında yatan en büyük sebep oluyor. Bu vakanın sanırım tek olumlu sonucu o dönemde fahişeliğe zorlanan cariyelerin artık bu istismardan kurtulmalarıdır.

 

 

Kaynaklar:

1- Kuran (H.Yazır, Diyanet, E.Yüksel, A.Gölpınarlı, S. Ateş, S. Yıldırım, Y.N.Öztürk, M. Esed, Ö.N.Bilmen, C. Yıldırım tefsirleri)
2- Buhari ve Kutubu Sitte hadisleri
3- İslam Peygamberi, Prof.Dr. Muhammed Hamidullah, Çev. Prof.Dr. İhsan Süreyya Sırma, Beyan yayınları, 2004
4- Büyük İslam Tarihi, İbn Kesir, Çev. Mehmet Keskin, Çağrı Yayınları, Cilt: 1-2-3-4-7-8-9-10-11-12-13, 1994
5- Siyer, Muhammed İbn İshak, Yay.Hazırlayan: Prof.Dr. Muhammed Hamidullah, Çev. Sezai Özel, Akabe Yayınları, 1988
6- Hz. Muhammed’in Hayatı, İbn Hişam, Çev.: Prof.Dr. İzzet Hasan – Prof.Dr. Neşet Çağatay, AÜİF Yayınları, 1971
7- Asrı Saadet, Mevlana Şibli, Çeviri:Ö.Rıza Doğrul, Sadeleştiren: O.Zeki Mollamehmetoğlu, Eser Neşriyat, 1-2-3-4-5. Ciltler, 1978
8- Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Taberi, MEB Yayınları, 1-2-3-4-5. Ciltler, 1992
9- Hz. Muhammed’in Hayatı, Martin Lings, Çev. Nazife Şişman, İnsan Yayınları, 2006
10- 16- Hz. Peygamberin Savaşları, Prof.Dr. Muhammed Hamidullah, Çev. Prof.Dr. Salih Tuğ, Yağmur Yayınları, 1991
11- Hz. Muhammed Mekke'de, Prof.Dr. W. Montgomery Watt, Çev. Doç.Dr. M. Rami Ayas - Doç. Dr. Azmi Yüksel, AÜİF Yayınları, 1986
12- Sahih-i Buhari Fihristi, Ebu Abdulmümin Emin, Çev. Mehmet Sofuoğlu, Ötüken Yayınları, 1-2-3-5-7-8-9-10-11-12-13-14-15. Ciltler, 1987
13- İfk Olayı Üzerine Bir Değerlendirme, Yrd.Doç.Dr. Ali Aksu, CÜİF Dergisi, Cilt:8/1, 2004
14- Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi 1, Prof.Dr. Philip K. Hitti, Çev. Prof.Dr. Salih Tuğ, Boğaziçi Yayınları, 1980
15- Kuran'ın İffet Anlayışı, Yrd.Doç.Dr. Abdurrahman Kasapoğlu, DBAA Dergisi, Sayı:4, 2003
16- Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi, Mahmud Şakir, Çev. Ferit Aydın, Kahraman yayınları, 1995

1 Mayıs 2014 Perşembe

İslamda Kadın Köleler - Cariye

Kuran'da abd (köle) sözcüğü nadiren kullanılmış, onun yerine ''ma meleket eymanukum'' (sağ elinin sahip olduğu yani sahip olunan ve idare edilen hayırlı mal) kavramı almıştır (1). Belirtmekte fayda var, Kuran'da erkeğin sahip olduğu eşleri, çocukları, hayvanları, malları vs. de aynı şekilde ifade edilir. Bu kelime gurubu geleneksel olarak savaş esirlerini, daha geniş anlamda ise köleleri simgeler. Kadın kölelere İslam öncesi ve sonrasında cariye denilmektedir. Cariye erkeğin sahip olduğu köle kadındır, yani erkeğin sahip olduğu mallarından birisidir. İslam toplumlarında hür kadınlarında cariye sahibi olmaları yasaldır, yalnız onlar erkekler gibi bu köle kadınlardan (ve erkek kölelerden) cinsel anlamda faydalanma hakkına sahip değillerdir (2). ''Cariye'' kelimesi Arapça (CRY) kökünden gelmektedir. Sözlükte ''olmak, geçmek, koşmak, akmak'' şeklinde geçer. Yapmak, yürütmek, uygulamak (icra), akıcı, akan, geçerli (cari), kız çocuğu, halayık (cariyeh), su üzerinde akan, gemi (cariyetun), askerin günlük yiyeceği (ceraye), rota, alt yapı, kanal, çığır, akım yeri (mecra), akan, dolanan, elektrik akımı (cereyan) kelimeleri bu kökten gelmektedir. Kullanım itibariyle Cariye; elden ele dolanan ve alınıp satılan kadın yada kız çocuğudur (3). Diyanet işleri başkanlığının çıkardığı İslam ansiklopedisinde ''Cariye'' kavramı ''kadın köle anlamında bir fıkıh terimi'' olarak kısa bir satırla izah edilmektedir. Günümüz Türkiyesi'nde din adamlarınca unutmak ve unutturulmak istenen İslamiyet'teki cariye sınıfı, özellikle Arap yarımadasında hala yaşamaktadır, 50'lerin ortasından itibaren Dünya'da resmen yasaklanan köleliğin, gizli bir şekilde Arap ülkelerinde cariyeler vasıtası ile sürdüğü bilinmektedir.
 
Cariye'ler alınıp satılabilen (4) ve özellikle ''Dar-ül harb'e'' (kafir topraklarına) yapılan akınlardan elde edilerek piyasaya sürülen, yada bir şekilde köle ticaretine dahil edilerek piyasada dolaşan bir mal olarak köle kadındır. Bazı İslam din adamlarının yalan, yanlış ve asılsız iddialarında belirtikleri gibi İslam kölelik kurumunu kaldırmamış, sadece Araplar arasındaki ilkel kabile yaşamının getirdiği ilkel komünal mülkiyet ilişkisini, çağdaşı köleci ekonomiye sahip diğer uygarlıkların seviyesine çekmiştir (5). Bunu yaparken kölenin ilerde özgür olabileceği yada Müslümanlığı seçebileceği ihtimalinden hareketle, onunda tanrının yarattığı bir İnsan olmasını göz önüne alarak ve söz konusu ilişkiyi köle - efendi ilişkisine uyarlayarak çözmüştür (6). Kölelik kurumunun en alt tabakasında yer alan ceriyeler Muhammed döneminde yapılan savaşlar sonucunda talep edilenden kat be kat fazlasıyla elde ediliyordu (7). Savaş sonrası ganimetin paylaşımı İslam öncesi Araplarında olduğu gibi aynen yapılıyordu, Muhammed'in ve tanrının payına 5/1 hisse veriliyor geri kalan her şey belli bir kurala göre savaşa katılan kişiler arasında paylaştırılıyordu (8). Cariye'ler savaştan (genellikle) hemen sonra savaşa katılanlar arasında paylaştırılırdı (9). Genellikle bu paylaşımın akşamında esir alınıp köleleştirilen bu kadınlar tecavüze uğrarlardı (10), bu toplu tecavüz seansında kadına elbette ne istediği sorulmazdı, sadece geleneksel anlatımlarda Muhammed'in bazı cariye eşleri için sonradan Müslümanların anneleri olarak kabul edilmeleri nedeniyle bizzat Muhammed tarafından evlilik teklifi yapıldığı yönünde rivayetler vardır (11). Sonuçta cariye (rızası olmadan) köleleştirilmiş bir kadın olarak artık yeni yaşamında sahibi olan erkeğin tasarrufunda bir metadır artık. Genel olarak sahabe denilen ilk Müslümanlar söz konusu durumdan her türlü faydalanmayı düşünürken (12), elbette tatlı karlarına bir zarar gelmesinide istemedikleri için, köle kadınların hamile kalmasını önlemek, geleneklere göre doğabilecek erkek çocuğun babasının (ileride muhtemel) mirasçısı olmasına engel olmak, neticede savaşarak elde ettikleri malı korumak adına azil başta olmak üzere bir çok yönteme başvurmuşlardır (13).
 
İslam hukukuna göre müslüman bir erkeğin sahip olduğu cariye ile seks yapması yasaldır (14), cariyenin bu konuda söyleyebileceği neredeyse bir söz yoktur (15). Müslümanlar esir edip köleleştirdikleri kadınlarla seks yapmayı tanrısal bir izinle kendilerine hak gördükleri için (16) ve cariyenin bu tek taraflı ilişkide bir söz hakkına sahip olmadığına inandıkları için (17) ve aslında özetle İslam'da tecavüz diye bir suç bulunmadığı için cariyelere yapılan muameleyede tecavüz olarak bakmamışlardır. Bu temel bilgiler ışığında efendi, cariye ilişkiside mülkiyet ilişkisinin (milk-i yemin) varlığına dayandırılmaktadır (18). Bu ilişki İslam hukukunda hür olan erkekle, kadın arasında yapılan evlilik akdinin erkeğe ''cinsel olarak kadından faydalanma hakkı'' vermesi ilkesiyle aynıdır. Erkek cariyeyi satın almakla, onunla cinsi ilişki kurma hakkınada sahip olduğu için her şey tanrısal olarak yasaldı. Cariye ile seks sonucunda çoğunlukla bir çocuk doğmakta ve bu çocuk vasıtası ile cariye sahibi olan erkeğin serbest bırakması yada ölmesi sonucunda hür sayılmaktadır (19). Bu nedenle, özellikle İslam hukukunda kader bölümünde anlatılan bir çok hadiste aktarıldığına göre, dönemin cariye sahipleri cariye ile seks sonrası, rahim dışına boşalma yöntemini kullanarak cariyelerin hamile kalmasını önlemeye çalışmışlardır (20). Muhammed'in İslam'ı kurma ve yayma döneminde, özellikle yarımadadaki bir çok fakir  erkek kendisine katılarak savaşlardan ganimet elde etmek istemiştir. Bunun sonucunda Medine'deki yeni İslam toplumunda çok sayıda yeni mülk sahibi olmuş yada hala fakir olan bir erkek sınıfı ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda ortaya ihtiyaç fazlası bir cariye sınıfıda çıkmıştır. Söz konusu cariyeler içerisinden bazıları kendilerini ileride hür bırakacak bir antlaşma yaparak yada fidyelerini ödeyerek hür kalabilmişlerdir (21). Bu cariyeler içerisinde (özellikle fakirlerden) Müslüman olanların kölelikten azad edilmesi teşvik edilmiştir (22). Özellikle samimi bir şekilde Müslümanlığı kabul eden cariyeler ile bekar ve fakir erkeklerin evlenmesini teşvik edici ayetler ve uygulamalar ortaya çıkmıştır (23). Elbette cariyelerle evlilik özellikle fakir bekar erkekler için tasvip edilen bir nasihattir, esas olan ve tercih edilen ise hür bir kadınla evlenmektir (24).
 
Özellikle Medine'de kurulan yeni İslam toplumu içerisinde (ihtiyaç fazlası olarak) çok kalabalık bir şekilde yer alan cariyeler sınıfı beraberinde eski Arap adetlerinin İslam'a uyarlanmış şekli olan bir hukuk sisteminide getirmiştir. Bu sistem içerisinde cariye; vergi verilmeyecek bir maldır (25), kaderini kabullenmeli ve isyan etmemeli ve yahut kaçmamalıdır (26), kesin bir emir olmamakla birlikte İslam toplumunda cariyelerin başları açık olarak gezmeleri, yada kölelere özel bir takım işaretler takmaları, yada kıyafetler giymeleri her zaman zorunlu olmuştur, bu nedenle cariyeler kendilerine has giyinmek zorundaydılar (27), cariyeler açısından zina (evlilik dışı seks) tıpkı hürlerde olduğu gibi yasaktır, elbette cariye sadece efendisi olan erkekle seks yapmak zorundadır (28), aslında cariyeyi'de bir mal olarak gören İslamiyet için en korkulan şeylerden birisi olan mülkiyetin kaybedilmesi olarak görülen cariyenin çocuk doğurmasının kıyamet alameti olarak görülmesi şaşırtıcı olmaz (29). Cariye tüm bu nedenlerden dolayı cariye olduğunu özellikle karşısındaki erkeğe belirtmek yada hissettirmek zorundadır (30). Kölelerin aralarında ve şartlara göre bazen hür insanlar'la evlenme hakları vardır. Buna mukabil köleler efendilerinden izin almadan asla evlenemezler, velevki izinsiz evlendiler bu ilişki zina olarak kabul görür, netekim bu adil olmayan kanunlar içerisinde cariye eğer kanunları bilmezse erkek köleden daha fazla mağdur olur (31). Köleler vede elbette cariyeler azad edilmiş bile olsalar eski efendileri ve onun ait olduğu kabileye bağlı kalmak zorundadırlar, herhangi bir nedenle bir başka yerde ve kabilede yaşamak isterlerse önce eski (aslında hala mevcut olan) efendilerinden izin almak zorundadır (32). Cariyelerin şiddet görmesi normaldir ve özellikle dövülmelerinde bir yasal engel yoktur (33). Sadece fuhuş ve eğlence sektöründe çalıştırılan cariyelerin alım ve satımı yasaklanmıştır (34). Cariyelerin ev içerisinde ve kişisel ihtiyaca yönelik eğlence için kullanılması ise serbesttir (35).
 
İslam din adamlarınca Asrı saadet olarak tanımlanan Muhammed ve ardılı olan dört sultanın hüküm sürdüğü bu sürede bir çok istenilmeyen vakada yaşanmıştır. İslamın kılıçı ünvanına sahip Halid b. Velid gerek Muhammed'in görevlendirdiği bir savaşta (36) gerekse ardılı Ebu Bekir'in görevlendirdiği bir savaşta şahsi çıkarlarına ve görüşlerine göre cinayet ve soykırım teşebbüsünde bulunabilmiştir. (37). Öldükten sonra gidilen ve sonsuz yaşamın olduğu düşünülen cennette bile cariyelerin varlığını tasvir eden bir din algısının olduğu bir yerde, daha doğrusu bu kadar kadının rekabete zorlandığı erkek egemen bir yaşamda kıskançlıklar da sonsuz olmaktadır (38). Elbette toplum içerisinde kadın nedeniyle yaşanan kıskançlıklar da had safadadır (39). Neticede bütün bu rivayetler özellikle cariye sınıfının din adamlarınca sevilmediği bir dönem olan Abbasilerin zamanında toplanarak yayınlanmıştır. Ondan önceki döneme ait yazılı kaynaklar hem çok az hemde kıttır zaten, mevcut derleme çoğunlukla hafızalarında tuttukları rivayetleri aktaran kişilerden yapılmıştır. Abbasi dönemini kısaca izah etmeden söz konusu cariye mevzusuda anlaşılamaz. Abbasi döneminde elde edilen refah toplumun her kesimine yansımıştır, bu refahın sonucu olarak talep fazlası cariyeler her yerdedir. Halk kitleleri arasında hür kadınlar evde pişmiş ekmeğe, cariyeler ise çarşı fırınından alınan ekmeğe benzetilmektedir. Cariye'ye verilen bu kıymete rağmen hür kadınlar saygınlıklarını muhafaza etmektedir. Buna mukabil cariyelerin çoğalması ile hür kadına olan ilgi ve alak azalmıştır. Bu düşkünlüğün sebebi ise daha çok İslam hukukunun sonucudur. Erkekler serbest bir şekilde inceleyerek beğendikleri ve aldıkları cariyeler varken yüzlerini bile çoğu zaman görmedikleri hür kadınlardan memnun olmaları beklenemez. Ayrıca cariyerler için katı seks kurallarıda yoktur. Dolayısıyla erkeklerin hür kadınları bir yana koyarak gönüllerince eğlenebilecekleri ve seks yapabilecekleri ve ardından da bırakabilcekleri cariyeleri tercih etmeleri yaygın bir davranış olmuştur. Bu davranış kalıpları içerisinde yeniden biçimlenen arz talep dengesine paralel olarak, görgü kuralları, edebiyat ve müzik gibi alanlarda yetiştirilen cariyeler çok büyük bir ticari meta olarak eğilimleri belirlemiştir. Özellikle Abbasi döneminde bu nedenlerle cariyelerin sayısı erkek kölelerden fazlaydı.
 
''Hiçbir peygamberin, yeryüzünde ağır basmadıkça (kafirlere karşı ezici bir üstünlük sağlamadıkça), esirlerinin olması doğru değildir. Siz dünya varlığını istiyorsunuz, Allah ise ahireti kazanmanızı istiyor. Allah, güçlüdür, hikmet sahibidir.'' Enfal Suresi 67. Ayet'ine dayanarak günümüzde bazı  din adamları İslam'da esir almanın yasaklandığını iddia ettikleri gibi aynı zamanda bazılarıda esir almamanın daha iyi bir şey olduğunu beyan etmektedir. Söz konusu ayet Bedir savaşı sonrasında Muhammed'in amcası Abbas (Abbasi hanedanının atası) ve amca çocuğu Akil b. Ebi Talip’in de bulunduğu savaşanların çok yakın akrabalarından oluşan yetmiş esir hakkında, galip Müslümanlar arasında yapılan tartışma esnasında ortaya çıkmış ve Ömer ile Abdullah ibn Revaha'nın başını çektiği çoğunluğun öldürme düşüncelerine muhalet için ilahi bir söz olarak çoğunluğun ikna edilmesi lehinde kullanılmıştır. Gene aynı şekilde ''Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onlara üstün geldiğiniz zaman bağı sıkı bağlayıp esir alın. Sonra harp ağırlıklarını atıp, savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da fidye ile salıverin. Allah'ın emri budur. Eğer Allah dileseydi onlardan başka türlü de intikam alırdı. Fakat böyle olması sizi birbirinizle denemek içindir.'' Muhammed Suresi, 4. Ayet'i de aynı şekilde savaştan sonra esir alınamayacağına dair bir delil olarak sunulmakta fakat, bunların dışında kalan köle edinmeye ve tasarrufuna yönelik onlarca ayet ve yüzbinlerce hadis yok sayılarak İslam'i geleneğin dışında bir protestan yaklaşımla İslam'dan çıkan yeni bir din söylemi verilmektedir aslında.
 
 
Notlar:
1- ''Nisa suresi 25. ayet: ... mümin köle kızlardan biriyle evlensin...'', ''Muminun suresi 5. ayet: ... Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç...'',
2- '' Resulullah (sav), hanımının cariyesine temas eden bir adam hakkında şöyle hükmetti: "Eger, adam cariyeyi zorladı ise, cariye hürdür, adam, cariyenin efendisine (yani karısına) mislini borçlanmıştır, cariye rıza göstermişse, cariye adamın olur, cariyenin efendisine, onun bir mislini borçlanır." İslam'da cariye mülkiyet hakkı neticesinde ancak sabinin faydalanacağı bir mal olarak kabul gördüğü için, evli olan erkekle kadının ayrı ayrı şahsi mal varlığına sahip olması prensibine dayanarak eşlerin sahip olduğu cariyelerin kullanım haklarınıda sahibine vermiştir. Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi söz konusu mala tecavüz eden erkek olduğunda kanunlar erkekten yana esnetilmiştir.
3- ''Hz. Aişe (ra) dediki; Resulullah (sav) yanıma girmişti, yanımdaki cariyem hemen gizlendi. Resulullah (sav): <cariye hayız gördümü?> diye sordular. <evet> deyince, Resulullah (sav), sarığından bir parça bez kopararak cariyeye <başını bununla ört> buyurdular'' hadisinde görüldüğü gibi kız çocuğu olan cariye hayız (adet) gördüğü andan itibaren bir kadın cariye olmuştur, elbette sahibi bir erkek olsaydı o günden itibaren o kız çocuğu kadın kabul edilerek seks yapılabilir bir cariye olacaktır.
4- ''Hz. Muhammed zamanında Mekke'de kölelerin satıldığı bir pazar yeri vardı.'', ''Bu, el-Adda İbnu Halid İbni Zehve'nin, Muhammed (sav)'den satın aldığı şeyi tasdik eder. el-Adda ondan bir köle veya cariye satın aldı.'', görüldüğü gibi bizzat Muhammed köle alıp satmıştır ve döneminde bir çok yerde olduğu gibi Mekke'de bir köle pazarı vardır. ''Hasan b. Ali, bir kadınla evlendi. Ona mehir olarak herbirinin yanında bin dirhem bulunan tam yüz cariye gönderdi.'', ''Ömer b. Hattab (ra) oğluna bir cariye hibe etti ve kendisine: ona dokunma. Avret mahalline baktım, sana helal olmaz dedi'' rivayetlerinde görüldüğü gibi cariyeler sadece satılmaz aynı zamanda kıymetli bir mal olarak hediye yada hibe edilebilirlerdi. Gene aynı şekilde Seleme İbnu'l-Ekva'nın anlatımına göre bir baskın sonrasında hissesine düşen çok güzel bir cariyenin bizzat Muhammed tarafından gelen istekle Muhammed'e bağışlanması ve söz konusu ''Araplar'ın en güzelinden bir kız'' olarak tanımlanan cariyenin, Mekke'de esir olan bazı Müslümanların fidyesi olarak verilmesi vakası dönemin ruhunu iyi yansıtır.
 
5- ''Hz. Ebu Bekir (ra)'in bir kölesi vardı. Bu köle çalışıp kendisine belli bir haraç ödüyordu. Hz. Ebu Bekr (ra) onun kazancından yiyordu.'' rivayetinde görüldüğü gibi Muhammed'ten sonra en etkili iki isim arasında olan ve en başından itibaren İslam'ın kuruluşunda yer alan ve Muhammed'in yerine tahta geçen kişi olarak Ebu Bekir köle sahibi olmayı red etmemekte bizzat gerek Mekke ve gerekse Medine'de köleleri kullanarak gelir elde etmektedir. Medine'deki camide yapılan ilk minber'de aynı şekilde bir müslüman kadının kölesi olan marangoz tarafından bizzat Muhammed'in talebi üzerine yapılmıştır. İslam'ın kurucusu Muhammed kendi yaşadığı dönemde asla köle sahibi olunmasına itirazda etmemiştir, bu konuda ne bir ayet nede bir hadis vardır İslam yasasında.
6- ''Resulullah (sav) buyurdular ki: <sizden kimse ''kölem'', ''cariyem'' demesin. Köle de Rabbi ''sahibim'', rabbeti ''sahibem'' demesin. Malik (efendi) ''oğlum'', ''kızım'' desin, memluk (köle) de ''seyyid'' (efendim), seyyideti desin. Zira hepiniz memlükler'siniz (kölelersiniz). Rabb de aziz ve celil olan Allah'tır.'' Hadisine dayanarak bazı günümüz din adamları aslında İslam'ın köleyi onurlandıran bir devrim yaptığını iddia ederler. Halbuki rivayettende anlaşıldığı gibi söz konusu olan şey tanrıya ortak koşmak olarak bilinen ''şirk'ten'' kaçınmak ve yanlış anlaşılmaları önlemek için sözel ifadede bile olsa, gerçek köle - efendi ilişkisinin tanrı ile yarattığı İnsan arasında olduğunu vurgulamaktan ibarettir. İslam köleliği mülkiyet ilişkisi içerisinde ele almış ve diğer Dünya malları arasında saydığı için geçici bir durum olarak görmüştür. ''Allah, hiç bir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile, kendisine güzel bir rızık verilen ve o rızıkdan gizli ve açık olarak harcayan hür bir insanı misal verdi. Hiç bunlar eşit olurmu?..'' (Nahl Suresi, 75. Ayet) inde belirtildiği gibi İslam köleliği kabul ettiği gibi aynı zamanda yasal olarakda onaylar.
7- ''Beni Kureyza gazvesinde hisseme üç tane cariye düştü; hepsini de sattım'', gene aynı savaşta ele geçirilen kadın ve çocuk esirlerden 5/1'i yakınlardaki köle pazarında satılarak elde edilen gelirle savaş techizatı ve at alınmıştır. ''Resulullah (sav)'a bir grup esir getirilmişti. İçlerinde bir kadın vardı, göğüsleri sütle dolu idi. Bu kadın (sağa sola) koşuyor, esirler arasında çocuk bulduğu zaman onu yakalayıp kucaklıyor, göğsüne bastırıyor ve emziriyordu. (Dikkatleri çeken bu manzara karşısında), aleyhissalatu vesselam: <bu kadının, çocuğunu ateşe atacağına kanaatiniz olurmu?> dedi. bizler <hayır> diye cevap verince <(Bilin ki), Allah'ın kullarına olan rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkatinden fazladı> buyurdu'' rivayetinde görüldüğü gibi savaş sonrası ortalık can pazarına dönmekte ve özellikle kadın ve çocuklar toplumun en alt tabakasını oluşturdukları için gene en mağdur durumda olmaktadır. Muhtemel çocuğunu kaybetmiş bir annenin galip gelmiş olan Muhammed ve arkadaşlarının vicdanlarında uyandırdığı intibada ayrı bir konudur.
8- ''Resulullah (sav) gazveye bizzat iştirak edince, onun sehm-i safiyy denen riyaset hissesi olurdu. Bu hisseyi, taksimden önce köle, cariye, at gibi genimete dahil mallardan dilediğinden alırdı. Safiyye validemiz de işte bu hissedendi. Gazveye bizzat iştirak etmediği takdirde bu hisse gıyabında ayrılırdı, ancak seçme hakkı yoktu (ne ayrılmışsa onu kabul ederdi).''
9- ''Evli olan kadınlarla evlenmeniz size haramdır. Ancak, evli olan kadınlar, cariye iseler sizler onları alabilirsiniz.'' (Nisa Suresi, 24. Ayet) 'i ile Huneyn savaşı sonrasında esir alınan kadınların köle olarak alıkonulması ve onlardan cinsel olarak faydanılması yasayla serbest bırakılmıştır. ''Ebu Sait el-Hudri anlatıyor: peygamber, Huneyn savaşında bazı insanları evtas tarafına yolladı. Bunlar oranın halkını mağlup edip hanımlarını ele geçirdiler. Bu kadınlar Peygamber tarafından sahabelere dağıtılınca, bazı sahabeler, <biz nasıl müşriklerin hanımlarıyla yatacağız? Bu iş nasıl helal olabilir?> diye itiraza başladılar. Bu tartışmalar üzerine Nisa suresinin 24. ayeti indi'' rivayeti olayı kısaca özetler.
10- '' Resulullah (sav)`la birlikte Beni`l-Müstalik Gazvesi`ne çıktık. Arap esirlerinden çokça esir ele geçirdik. Kadınlara karşı arzu duyduk. Çünkü üzerimizde bekarlık şiddet kesbetmişti. ...'', bu ifadenin benzeri bir çok rivayet vardır İslam'da. Konu genellikle kader bölümünde geçer ve değişik savaşların sonrasındaki ilk gece Müslüman erkeklerin, elde ettikleri cariyelerle seks yapmak istemeleri ve sonrasında onları satabilmek adına hamile kalmamaları için ve aynı zamanda bir aylık iddet bekleme süresine riayet etmemek için cinsel birleşme sonrası spermlerini rahim dışına boşaltmalarının yasal olup olmadığının sorulması ve sonrasında Muhammed'in kaderden kaçılamayacağı öngörüsü ile biten bir betimlemeye sahiptir.
11- Muhammed'in, Beni Mustalik gazvesi olarak bilinen, savaşından hemen sonra ganimet paylaşımı esnasında, aşiret reisi Haris bin Ebi Dırar'ın dillere destan güzellikte 13-14 yaşındaki kızı Berre müslüman askerlerden birisinin hissesine düşer, Berre'nin bir reis kızı olması ve güzelliği nedeniyle durum yakınları tarafından Muhammed'e iletilir, bir başka anlatımda bizzat Berre Muhammed'ten kurtuluş parası için yardım ister. Sonuçta Ayşe ile aynı yaşta olan Berre, Muhammed ile evlenir ve (iyi insan, kusursuz kimse, günahsız, kendini beğenen) anlamına gelen adı Muhammed tarafından (küçük bir kız olması nedeniyle küçük köle kız anlamına gelen) Cuveyriye (yani cariyecik) olarak değiştirilir. Zifafın ilk konaklama yerinden sonraki ikinci konaklamada yapılmış olması muhtemeldir.
 
Muhammed'in, Medine'nin hinterland'ının egemenliği için mücadele ettiği (Kureyş'in müttefiki) Arap kabilesi Huzaa'ya bağlı Mustalikoğulları aşireti reisinin, çevredeki diğer muhalif Arap kabile ve aşiretlerini bir araya getirerek Muhammed'e karşı direnmek istemesi üzerine, (hicri 5. yılda) gece baskını yapılarak düşmanı uykusunda yakalayıp yok edilmesi ile sonuçlanan askeri harekettir. İslam tarihinde her ne kadar savaş olarak geçsede, söz konusu olay, "Peygamber Beni Mustalik üzerine (önceden haber vermeden) gece baskını yaptı. Onlar ansızın yakalanmıştı. Hayvanları da su başında sulanıyordu. Peygamber savaşabilir durumda olanlarını öldürttü; çocuklarını da tutsak olarak aldı. O sırada Cuveyriye'yi kendine seçti." rivayetinde anlatıldığı gibi yedi yüz kişilik bir askeri birlik tarafından gerçekleştirilmiştir. Mustalikoğulları aşireti'nin nufusunun 600-700 kişi olduğu ve 10-20 kişinin öldürüldüğü rivayet edilmektedir. Beni Mustalik savaşı sonucunda Müslümanlar ile beraberindekiler (600-700 kişiden oluşan köleler dahil) çok büyük ganimet ele geçirmişlerdi ki, bu onlar için şimdiye kadar kazanılan en büyük savaş ganimetiydi.
 
Genel bilinen rivayetlere göre olay; ''Hz. Aişe; Mukatebe bedelini ödemede yardım talep etmek üzere Resulullah (sav)`a geldi. Hz. Aişe devamla der ki: "Cüveyriye kapıda durduğu vakit onu görünce durumu hoşuma gitmedi (Resulullah`ın onu beğenip evlenmeye kalkacağından koktum). Resulullah (sav)`ın da benim onda gördüğüm (güzelliği) göreceğini derhal anladım. "Ey Allah`ın Resulü dedi. Ben Haris`in kızı Cüveyriye`yim. Durumum size meçhul değil. Ben Sabit İbnu Kays`ın hissesine düştüm. Fakat hürriyetime kavuşmak için onunla mukatebe yaptım. Size, mukatebe (bedelini ödemem) de yardım istemek üzere geldim. Resulullah: "Sana ondan daha hayırlısını söylesem ne dersin?" buyurdular. Cüveyriye: "O nedir?" dedi. "Senin yerine mukatebe ücretini ödeyeyim ve seni zevce olarak alayım?" buyurdular. Cüveyriye de: "Kabul ediyorum!" dedi. Bunun üzerine. Sabit İbnu Kays`a adam göndererek Cüveyriye`yi ondan talep etti. Sabit: "O senindir, ey Allah`ın Resulü! Annem babam sana feda olsun!" dedi. Aleyhissalatu vesselam mukatebe ücretini hemen ödedi. Cüveyriye`yi azad edip evlendi.''
 
Ebu Davut'un anlatımında, kaçarak kurtulan babası'nın Ensar'dan birisine emanet ettiği Cüveyriye'yi kurtarmak için Medine'ye gelerek Muhammed'e bir çok deve önerdiği rivayet edilmektedir. İbni Hişam ise Cuveyriye'yi ganimet olarak elde eden Muhammed'in güvendiği bir Ensar vasıtası ile önden onu Medine'ye gönderdiğini ve sonrasında babasının kurtarmak için develerle geldiğini rivayet eder. Evlenme olayı savaş sonrası ikinci konaklama esnasında olmuş olmalıdır, "Ben de Peygamber'le birlikte Beni Mustalik baskınında vardım.Bu baskında ele geçirdiğimiz kadınlarla çölde ilişkide bulunurken, hamile kalmasınlar diye spermimizi kadının rahmine değil de, dışarıya boşaltırdık. Bunun uygun olup olmadığını Peygamber'e sordugumuzda, 'evet bir sakıncası yoktur, böyle bir yönteme başvurabilirsiniz' dedi" hadisinde rivayet edildiği gibi, Mustalik aşiretinden ganimet olarak cariye yapılanlar ve köle olarak tutulanlar serbest bırakılmadan önce bir kutlama yapıldığını görmekteyiz. ''Hz. Aişe; Halk, Resulullah (sav)`ın Cüveyriye ile evlendiğini işitince ellerindeki esirleri salıp azad ettiler ve "Bunlar Resulullah (sav)`ın artık akrabalarıdır (esir olarak tutulamazlar)!" dediler. Hz. Aişe devamla der ki: "Kavmine ondan daha hayırlı bir kadın görmedik; onun sebebiyle Beni Mustalik`ten yüz aile halkı azad olundu." rivayetinden de anlaşıldığı gibi akrabalık bağı kurulmadan önce bir gece müslümanlar elde ettikleri cariyelerle birlikte oluyorlar, bu arada azil denilen İslam'da nufus kontrolü yapmaya yarayan, savaşta ele geçirilen bir kadının (ganimetin) hamile kalmasının engellenmesi amacıyla rahim dışına boşalma detayı, bizlere ortada o gece bir evlilik olmadığını ispatladığı gibi, aynı zamanda söz konusu ceriyelerin daha sonra satılmak istenildiğinide (Savaş esiri bir cariye, çoçuk doğurmakla ümmül veled sayılır ve kocasının / efendisinin ölümünden sonra özgürlüğüne kavuşurdu. Böylece o cariye ve çocuğu bir "mal" olmaktan çıkardı.) göstermektedir. Bazı anlatımlarda Cuveyriye'nin, Sabit b. Kays’ın ya da onun amca oğlunun hissesine düştüğü belirtilir, bir kaç yerdede iki kişinin hissesine düştüğü beyan edilir.
12- ''Ya Rasulullah! Biz bir takım cariyelere nail oluyoruz ve onlardan istimta ediyoruz (faydalanıyoruz) ve malıda çok seviyoruz (satıp para kazanmak istiyoruz). Azili nasıl görüyorsunuz?'' rivayeti benzer şekillerde karşımıza en çok çıkan anlatımdır. ''Beni Mustalik esirlerini alınca kadınlardan istimta ettik (faydalandık) ve azil yaptık. Sonra ben, Beni Kaynuka pazarına bir cariye çıkardım. Az sonra Yahudilerden bir adam geçti ve; <bu cariye ne ya Eba Sairi? dedi>, < benim bir cariyemdir, onu satıyorum dedim> Yahudi <onunla cinsi münasebette bulunuyormuydun?> diye sordu. <evet> dedim Yahudi <ihtimal sen onu, karnında kuzu kadar çocuk olduğu halde satıyorsun> dedi, <ben ona azil yapardım> cevabını verdim.'' rivayeti bizlere dönemin hinterlandında yaşayan değişik kültürdeki İnsanlar'ın cariyelere bakışını ve cariyelerin hayatını iyi betimler. Görüldüğü gibi gerek köle ticareti yapan Müslüman gerekse Yahudi cariyenin rızası olmadan onunla seks yapmayı normal karşılamakta, doğabilecek bir çocuğun ilerde sorun yaratmasını endişe etmektedir, cariyelerden cinsel anlamda ve istedikleri şekilde faydalanmaları dönemim toplumu için normaldir.
13- ''Ya Rasulullah! benim bir cariyem var, o cariye bizim hizmetçimiz hemde suyumuzu taşıyandır. Ben bu cariye ile minasebette bulunuyorum ancak ben onun hamile olmasını da istemiyorum! ben ondan azil yapıyorum dedi'', ''... Başka birisinin de cariyesi olur onunla münasebette bulunur, fakat cariyenin bu münasebetten hamile kalmasını istemez, bu sebeple azil yapar dediler'', ''İbn-i Abbas'a azil (meselesi) soruldu. Bunun üzerine cariyesini çağırdı ve: <onlara söyle> dedi, cariye utanır gibi olunca, <yapabilirsin> (kendisininde azil yaptığını kastederek) <bende yapıyorum> dedi.'' rivayetlerindende anlaşılacağı gibi köle kadının hamile kalmasından sakınmak için en basit doğum kontrol yöntemi olan rahim dışına boşalma gündelik hayatın zorunluluklarındandı o dönem toplumunda. Cariyelerle cinsel ilişki öyle bir boyuttaydı ki bazen bir cariyeyle birden fazla erkek ilişkide bulunurdu. '' ...Zeyd b. Erkam'dan; demiştir ki: Ali (r.a.) Yemen'de iken bir kadınla bir temizlik süresi içinde cinsi münasebette bulunan üç kişi getirildi. (Hz. Ali bunlardan) ikisine (üçüncüyü göstererek); Çocuğun şuna ait olduğunu kabul ediyor musunuz? diye sordu, (Onlar da); Hayır, diye cevap verdiler. (Bu şekilde) hepsine ikişer ikişer ve üçüncüyü göstererek, (çocuğun şuna ait olduğunu kabul ediyor musunuz? diye) sordu. Her iki kişiye soruşunda da (onlar) "hayır" diye cevap verdiler. Bunun üzerine aralarında kura çekti ve çocuğu kura isabet eden kişiye verdi. Diyet (yani cariyenin değerin)in üçte ikisini de bu adama yükledi. (Zeyd b. Erkam) dedi ki; Bu (hadise) Peygamber (sav)'e anlatılınca öndişleri görünecek şekilde gülümse­di'' rivayetinde betimlenen durum, o dönemde sık görülen bir cariye üzerinde birden fazla kişinin mülkiyet hakkının bulunmasından kaynaklanmıştır. Cariyelerle cinsel ilişki sadece klasik şekillerde de olmamıştır elbette. ''Sait bin Yesar; bazen cariyeleri satın aldıktan sonra, (cayma süresi içerisinde) livata'da dahi bulunurduk'' beyanıyla cariyelerin her türlü şekilde istismar edildiğini ifade eder.
14- ''Ve onlar ki, iffetlerini korurlar (cinsiyet organlarını koruyanlardır onlar), Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmış değillerdir.'' (Muminun Suresi, 5-6. Ayetler), ''Evli olan kadınlarla evlenmeniz size haramdır. Ancak, evli olan kadınlar, cariye iseler sizler onları alabilirsiniz.'' (Nisa Suresi, 24. Ayet), ''Onlar ki ırzlarını korurlar (cinsiyet organlarını titizlikle korurlar), Ancak zevcelerine ve cariyelerine karşı hariç. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar.'' (Mearic Suresi, 29-30. Ayetler), yukarıdaki gibi genel olarak topluma hitap eden tanrısal yasalar dışından Muhammed'in şahsına yönelik özel izinler içeren tanrısal yasalar da vardır bu konuda; ''ey peygamber! biz sana şu hanımları helal kıldık: mehirlerini verdiğin eşlerin, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunanlar (cariyelerin).'' (Ahzab Suresi, 50 Ayet), ''bundan sonra sana artık başka kadın helal olmaz. Bunları, başka eşlerle değiştirmek de -onların güzellikleri hoşuna gitse bile- helal olmaz. Elinin sahip olabilecekleri (cariyelerin) müstesna.'' (Ahzab Suresi, 52 Ayet), bütün bu ayetlerin dışında ''Resulullah (sav) buyurdular ki: İslam'da cariye ile zina yoktur.''  rivayetinde görüldüğü gibi erkeğin mülkiyetine sahip olduğu bir kadın köle ile seks yapmasına bir mani yoktur.
15- ''Abdullah İbnu Amir, Hz. Osman (ra)'a bir cariye hediye etti. Bu cariyeyi Basra'da satın almıştı ve onun kocası vardı. Osman: <ben ona yaklaşmam (seks yapmam), onun kocası var!> dedi. Bunun üzerine İbnu Amir, kocasını razı etti ve cariyeden ayırdı.'' rivayetinde görüldüğü gibi hangi köle toplumun önde gelen bir zatının bizzat halifeye karşı sözünün karşısında durabilir. ''Ensar'dan bir adam hastalandı ve çöktü, öyleki bir kemik bir deriye döndü. Bir ara Ashab'dan birine ait bir cariye hastanın yanına girmişti. Adam, ona müncezip oldu ve temasta bulundu. Bu sırada, kavminden kendisine geçmiş olsun ziyeretine gelenler oldu. Yaptığı işi onlara haber verdi ve: <Benim için Resulullah (sav)'a sorun, ben yanıma giren cariyeye temasta bulundum> dedi. Durumu Hz. Peygamber (sav)'e anlattılar ve ilaveten: <hiç kimsede hastalığın bu derece şiddetlisini de görmedik. Adamı sana getirmeye kalksak kemikleri kırılıp dağılacaktır, bir kemik bir deriden başka bir şey değil!> dediler. Resulullah (sav) <yüz tane hurma çubuğu alın, (bunları tek bir sopa halinde bağlayıp) adama bir kere vurun!> diye emretti.'', rivayetinde görüldüğü gibi mecali kalmamış bir erkek efendi karşısında bile cariyenin tercih hakkı yoktur.
16- ''Hem de kitap ehlinden onlara yardım edenleri kalplerine korku düşürerek kalelerinden indirdi, siz onların bir kısmını katlediyordunuz, bir kısmını da esir alıyordunuz. (Allah) onların arazilerini, yurtlarını ve mallarını size miras kıldı. Bir de henüz ayak basmadığınız bir yeri (size miras kıldı). Allah, her şeye kadirdir.'' (Ahzab Suresi, 26-27. Ayetler) Yahudi Benu Kureyza kabilesi ile Hayber savaşı olarak bilinen ve akabinde yaklaşık 600 ila 900 arasındaki Yahudi erkeğinin, Muhammed tarafından Ali ve Zübeyr bin Avam’ı görevlendirilmesi ve tüm gün boyunca kılıçla kafaları kesilerek öldürülmeleri,  kadın ve çocukların köle edilmesi ile sonuçlanan savaş için yazılmıştır. Bu ayette geçmeyen ama ilgili hadisler vasıtası ile hikayesi günümüze ulaşan birde Safiyye adlı, katledilen Yahudi kabile reisinin 13 yaşındaki yeni evli bir kızı vardır ki savaş sonucunda bir Müslüman savaşçının hissesine düşen bu güzel kızı Muhammed kendi ganimetine geçirir. Babası ve kocası dahil olmak üzere bilinen tüm erkek akrabalarını kılıçtan geçirtip ve diğer akrabalarını köle yaptıktan sonra, olayın üzerinden 24 saat geçmeden Muhammed’in daha yolda iken Safiyye adını verdiği kızla cinsel ilişkiye girmesi ve kendisini azad edip karısı yapması başlı başına ayrı bir yazı konusudur.
 
Safiyye'nin nikahlanması konusu İslam din adamları arasında tartışmalıdır, bir kısmı hadislerin bazılarında geçen onu örttü beyanı üzerinden evliliğin gerçekleştiğini söylerken, geri kalan din adamları ortada 2 şahit ve bir dini nikah seramonisinin olmamasını gerekçe göstererek ortada bir evliliğin olmadığını söylerler. Savaşta kocasını, babasını ve kardeşlerini kaybeden ve asıl adı (Arapçası) Zeynep olan ve Araplar'da kabile reisinin aldığı ganimete verilen adla Safiyye olarak adlandırılan bu kadın, çaresizlikten ve muhtemelen dini inancı nedeniyle intihar edemediği için sülalesini katleden bir kişi ile birlikte olmak zorunda kalmıştır. Her ne kadar İslam tarihçileri Safiyye'yi Muhammed'in eşleri arasında sayarsada, adının ölene kadar Safiyye olarak kalması ve görünürde kısmen dinini terk etmemesi nedeniyle günümüz bilim İnsanları ve bazı İslam din adamları onun cariye olarak kaldığını düşünmektedir. ''Resulullah (sav) gazveye bizzat iştirak edince, onun sehm-i safiyy denen riyaset hissesi olurdu. Bu hisseyi, taksimden önce köle, cariye, at gibi ganimete dahil mallardan dilediğinden alırdı. Safiyye validemiz de işte bu hissedendi. Gazveye bizzat iştirak etmediği takdirde bu hisse gıyabında ayrılırdı, ancak bu durumda seçme hakkı yoktu (ne ayrılmışsa onu kabul ederdi.)'' hadisindede açık şekilde belirtildiği gibi ganimetten alınan mal lakabını taşıması Safiyye ve islam tarihi adına ilginç bir anektodtur.
 
17- ''Abdullah b. Ömer dediki; Kişi ancak istediği anda satabileceği, bağışlayabileceği, yanında alıkoyabileceği ve istediği şeyi yapabileceği Cariye ile birleşebilir.'' Erkek mülkiyetinde olan bir mal statüsündeki cariye'ye istediğini yapma hakkına sahiptir.
18- ''Bir kimse (veresiye) bir cariye veya bir hayvan satın alsa ve bu aldığı (cariye veya hayvan) yanında doğurduktan sonra iflas etse, cariye yahut hayvan yavrusuyla birlikte satıcıya kalır. ...'' Hadisinde görüldüğü gibi cariye mülkiyet kavramı içerisinde bir metadır. ''Hz Enes (ra)'ın anlattığına göre: Resulullah (sav) müminlerin annesi Safiyye (ra)'yı yedi baş (cariye-köle) ile satın aldı.'' rivayetinde belirtildiği gibi bizzat daha savaş alında cariyeler alınıp satılmakta ve mülkiyete geçirilebilmektedir.
19- ''Hangi cariye, efendisinden bir çocuk Dünya'ya getirirse, artık efendi o cariyeyi satamaz, hibe edemez, miras bırakamaz. Hayatta oldukça ondan istifade eder, öldümü artık cariye hür olur'' hadisine dayanarak İslam hukuku efendisinden çocuk doğuran cariyeyi ''ümmü'l-veled'' diye tanımlayarak ayrı bir statü vermiştir. "Resulullah (sav) aramızda (hayatta) iken, cariyelerimizi ve çocuklarımızın annesi olan cariyelerimizi satardık, bunda bir beis görmezdik." Rivayetinde görüldüğü gibi genel kuralın aksini belirten bir içtihadi içeren hadiste vardır. Bu hadise dayanarak bazı İslam din adamları ''ümmü'l-veled'' statüsündeki cariyenin satılabileceğini, bu satış sonrası seks yapma hakkının yeni sahibine geçeceğini, azadlık hakkının eski sahibinde kalacağını ve o öldüğünde de cariyenin hür kalacağını beyan ederler.
20- ''Ya Rasulullah! Biz bir takım cariyelere nail oluyoruz ve onlardan istimta ediyoruz (faydalanıyoruz) ve malıda çok seviyoruz (satıp para kazanmak istiyoruz). Azili nasıl görüyorsunuz?'' rivayeti değişik savaşların anlatımlarında benzer ifadelerle en çok karşımıza çıkan hadiselerdendir. 631 yılındaki Huneyn savaşı sırasında cariye'nin iddeti bir ay olarak belirlenmiştir. Bu tarihten önce cariyeler esir edilip köle yapıldıkları gün tecavüze uğruyorlardı. Gerçi bu tarihten önce ve sonrada bazı Müslümanlarca cariyeler ayrıca livata yolu ile cinsel ilişkiye zorlanarak çocuk sahibi olmalarının riski azaltılıyordu.
21- ''... Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve cariyelerden) mükatebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde (hürriyete kavuşmalarında kendileri için) bir iyilik görüyorsanız, hemen mükatebe yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.'' (Nur Suresi, 33. Ayet) İslam da şeriat bellidir, 1- Köle sahibi köle hakkında iyi kanaate sahip olmalıdır. 2- Özgürlüğünü satın almak isteyen (mükatebe yapmak isteyen) köle Müslüman yada toplum içerisinde kendine bakabilecek bir mesleğe/yeteneğe sahip olmalıdır. 3- Müslüman kölelere indirim yapılabilir istenirse. 4- Özellikle Araplar’da eski bir gelenek olan fuhuş sektörü, elde edilen cariyelerin fazlalaşması ve her iki tarafın fuhuş yoluyla özgürlüğünü elde edecek geliri toplama konusunda uzlaşması sonucunda bir dönem Medine’de çok yaygınlaşmıştır ve bu yoldan geçimini sağlayan ve Muhammed’in eşi Ayşe’nin zina yaptığı konusunda şahitlikte yapan Musevi bir kişinin fuhuş yaptırdığı bir cariyesinin Müslüman olduktan sonra Muhammed’e başvurarak şikayet etmesi üzerine yazılmış bir ayettir. Tüm bu şartlar oluştuktan sonra ve gene köle sahibi isterse mükatebe yapılır.
22- ''Hz. Aişe (ra), azad etmek niyetiyle bir cariye satın almak arzu etti. ...'' o dönemde sevap kazanmak adına köle azad etmek yaygın bir davranıştı aynı zamanda. Köle azad etmenin diğer sebepleri arasında; Muhammed'in övgüsüne nail olmak ve Araplar  arasında çok yaygın görülen cömertliğini gösterme duygusudur. ''Ben, karı-koca iki kölemi azad etmek istemiştim. Resulullah (sav) önce erkekten başlayıp sonra da kadını azad etmemi emretti. [Rezin, (Resulullah`ın bu emrinin sebebini belirtmek üzere) şu ziyadede bulunmuştur: "kadına hakk-ı hıyar (erkeği kabul veya reddetme muhayyerliği) olmasın diye."]'' hadisinde belirtildiği gibi kadın ister hür isterse cariye olsun erkeğe bir şekilde bağımlı kalması Muhammed'in en büyük arzusu olmuştur. ''Hz. Meymune (ra), Resulullah (sav)'e haber vermeden kendi cariyesini azad edince, Resulullah (sav) ona <keşke onu azad edeceğine, dayılarından birine hediye etseydin> dedi.'' rivayetinde görüldüğü gibi her cariye azad edilecek diye bir kural olmadığı gibi bazı cariyelerin azad edilmeside tesvip edilemezdir.
23- ''İnanmış hür kadınları nikahlama genişliğine gücü yetmeyeniniz, ellerinizin altındaki genç, mümin köle kızlardan biriyle evlensin. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hep birbirinizdensiniz. O halde onları, ailelerinin izniyle nikahlayın. Gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak kalarak, iffetli hanımlar olmaları şartıyla onların mehirlerini örfe uygun bir biçimde verin. Evliliğe geçtikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara hür kadınlara uygulanan cezanın yarısı uygulanacaktır. Bu, köle ile evlenme yolu, günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affedici, çok merhametlidir.'' (Nisa Suresi, 25. Ayet) Cariye’nin şeriata uygun evlilik yapmış olması onu tam bir hür İnsan yapmaz ve görüldüğü gibi hür Kadın’dan yarı kat az ceza alır çünkü İslam’a göre eşit değildir. Hür ve evli kadın recm edilirken (öldürülürken), cariye dövülerek cezalandırılır, neticede mal olarak alınır ve satılır. '' Bir kimsenin bir cariyesi bulunur da ona öğretir ve kendisine hoş muamele yapar : Sonra azad ederek onunla evlenirse, o kimseye iki ecir vardır.'' hadisinde olduğu gibi esas amaçlardan biriside diğer Dünya için sevap kazanmaktır. Her cariye değil ama özellikle Müslüman topluma uyum sağlayacak ve erkeğe sorgusuz süalsiz iteat edecek Müslüman cariye ile özellikle fakir erkeklerin evlenmesi teşvik edilmiştir.
24- "Resulullah (sav)'ın şöyle söylediğini işittim: "Kim Allah'a pak ve temizletilmiş olarak kavuşmak isterse hür kadınlarla evlensin." görüldüğü gibi İslam'da sınıfsal katmanlar arası ilişkiler çok katı olmamakla beraber zorunlu olmadıkça sınıfsal geçişlere hoş bakılmamış ve cariyelerle evlenme şekli özellikle fakirlere göre bir tercih olarak tasvip edilmiştir.
25- ''Merkebe, Ata ve Köleye zekat düşmez'' hadisinde belirtilen aslında temel ihtiyaçların karşılanması için gerekli asgari geçim standartı içerisinde bulunan maldan zekat verilemeyeceğidir. Her ne kadar günümüzde bazı İslam din adamları zekatı İslam vergi sistemi içerisinden çıkarıp bir hayır işi gibi tanımlasada, klasik İslam din adamlarına göre zekat bir çeşit vergidir.
26- ''Resulullah (sav) buyurdularki; kim cariye yada esiri (köleleri) efendisine karşı isyan ettirirse bizden değildir.''
27- ''Abdullah b. Ömer'in bir cariyesi vardı. Hz ömer onu, hürlerin kıyafetine bürünmüş vaziyette görünce bu davranışını normal karşılamayıp müdehale etti. Kızı Hafsa'nın yanına girip: <oğlan kardeşinin ceriyesini halkın içine karışmış görmedinmi? hürlerin kıyafetine bürünmüş değilmi?> dedi'' tüm köleci toplumlarda olduğu gibi İslam toplumunda da köle ile hürleri ayırt etmek için dedğişik zamanlarda değişik uygulamalar yapılmıştır. Tarih öncesi dönemden itibaren özellikle hür kadınların örtünmesi ve hatta İslam'da olduğu gibi tamamen kapatılması ayırd edici bir özellik olmanın ötesinde iffetin simgesi de olabilmiştir.
28- ''Cariye zina yaparsa celde uygulayın (dövün), yine zina yaparsa yine celde uygulayın, yine zina yaparsa yine celde uygulayın ve sonra onu (kıldan mamul adi) bir ipe mukabil de olsa satın gitsin'' hadisinde bekar cariyenin cezası tanımlanmaktadır. ''Resulullah (sav) buyurdularki; hür veya cariye bir kadınla kim zina yaparsa, bundan hasıl olacak çocuk veled-i zinadır, ne o babasına, ne de babası ona varis olamaz'' rivayetinde görüldüğü gibi yasal olmayan bir seks sonucu doğan çocuk toplum dışına atılarak cezalandırılmakla birlikte tarafların durumla ilgili söz hakkıda yoktur. ''Hz Ali (ra) hutbede şöyle buyurdu: Ey insanlar, kölelerinize -ister muhsan (evlilik yapmış) olsunlar, ister olmasınlar- haddleri (cezaları) tatbik edin. Zira, Hz Peygamber (sav)'ın bir variyesi zina yapmıştı, ona celde tatbik etmemi emretti. (Dövmek üzere) yanına geldim. Yeni nifas olmuştu (loğusaydı). Döversem öldürürüm diye korktum. Durumu Resulullah'a arzettim. Bana <iyi yapmışsın, iyileşinceye kadar dokunma> dedi'' hadisinde görüldüğü gibi bizzat Muhammed'in sahip olduğu köle kadınlar bile arzularına engel olamayıp istedikleri birisi ile seks yapabilmektedir.
29- ''Bana kıyametin alametlerini söyle dedi, Resulullah (sav): cariyenin efendisini doğurması dedi'' hadisi söylem itibari ile Abbasi döneminde çok yaygınlaşan cariyelerden harem kurarak işved alemleri yapma ve özellikle yönetim kadrosu başta olmak üzere toplumda yükselen mevali kökenli kişilerin önünü kesmek için yazılmış bir rivayet gibi gelmekle birlikte, mülkiyetin ve egemenliğin köle kökenli bir kişi ile paylaşılması ki bu o dönemde aynı zamanda Arap olmayan demektir, özellikle İslam din adamlarını rahatsız etmiştir.
30- İmam Malik'in yazdığına göre ''Hz. ömer veya Hz. Osman (ra), bir erkeği ''hürüm'' diye nefsiyle aldatıp evlenen ve bir çok çocuk doğuran cariye hakkında ''adam çocukların, köle emsalleriyle fidyelerini öder'' diye hükmetmiştir.'' rivayetinde anlatıldığı gibi cariye ile olan ilişkilerin tümünde mülkiyet ilişkisi yatmaktadır. Cariye bir mülkiyet olduğunu her yerde ve şartta belirtmek zorundadır.
31- ''Resulullah (sav) buyurdularki; hangi köle, efendilerinin izni olmadan evlenirse zanidir'', ''İbnu Ömer (ra) derdi ki: kim kölesine evlenme izni verirse, boşama yetkisi kölenin elinde olur. Onun boşama yetkisinden hiç biri başkasının elinde olamaz. Ancak, kişi kendi kölesinin ceriyesini veya ceriyesinin cariyesini almasında bir günah yoktur.'', ''Resulullah (sav)'ın eşi, müminlerin annesi Hafsa (ra), Beni Adiyy'e ait bir cariye olan Zebra'ya (ki bir kölenin nikahı altında idi ve efendisi azad etmişti) haber salıp çağırttı ve dedi ki <şimdi sen, zevcin sana temas etmedikçe muhayyersin. Eğer sükut edersen, muhayyerliğin kalmaz.> Böyle bir hakkın varlığını öğrenen kadın derhal: <o boştur, yine boştur, yine boştur> diyerek kocasını üç talakla boşadı.
32- ''Bir kimse kendini azad edenlerin izni olmaksızın bir kavmi kendisine veli ittihaz ederse Allah'ın ve melklerin laneti onun üzerine olsun! Onun farz veya nafile hiç bir ibadeti kabul edilmeyecektir.''
33- ''Sizden biriniz karısını köle döver gibi dövmesin. Sonra aynı günün akşamında beraber yatacaklardır...'' rivayetinde kölelerin ve özellikle cariyelerin karşı karşıya kaldıkları şiddet açıkça görülmektedir.
34- ''Resulullah (sav) buyurdularki; şarkıcı cariyeleri satmayın, satında almayın. Onlara musiki'de öğretmeyin. Onları alıp satmak şartıyla yaptığınız ticarette hayır yoktur, onlar için ödenen para haramdır...'' İslam öncesi dönemde özellikle Mekke'de çok yaygın görülen cariyelerin fuhuş sektöründe çalıştırılması ve onların aynı zamanda şarkıcı ve dansözlük başta olmak üzere bir çok dalda eğlence sektöründe çalıştırılması Medine'de de yaygınlaşınca bu tip cariyelerin satışı yasaklandı. Söz konusu hadisin özellikle benzer bir ortam yaşanan Abbasi döneminde, durumdan rahatsız olan din adamlarınca değiştirilmiş yada yazılmış olmasıda muhtemeldir.
35- ''Hz. Aişe (ra)'ın yanında şarkı söyleyen iki cariyeyi gören Hz. Ebu Bekir (ra), bunu tasvip etmez ve peygamber evinde böyle şeytan işi şeylere yer verilmemesi gerektiğini söyler. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav), <her kavmin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımız> diyerek, bunun aykırı bir tarafı olmadığını ifade eder.''
36- ''Resulullah (sav), Halid (ra)'i Beni Cezime'ye gönderdi. Yurdlarına varınca Halid (ra) onları önce İslam'a davet etti. Onlar ''Müslüman olduk'' demeyi güzel söyleyemediler, ''Sabii olduk, Sabii olduk!'' dediler. Halid (ra)'de onları öldürmeye, esir etmeye başladı. Bizden her bir askere esirini verdi. Sonra bir gün geçince, herkese esirini öldürmeyi emretti. Ben: <Vallahi esirimi öldürmem! Arkadaşlarımdan da kimse esirini öldürmez> dedim. ''Resulullah (sav)'a gelince, durumu haber verdik. ellerini kaldırıp: <Allah'ım, Halid'in yaptığından beriyim> dedi ve bunu iki sefer tekrar etti.''
37- ''Halid b. Velid (ra) seferi tamamlayıp Medine'ye geldiğinde Hz. Ömer (ra) ona: <Be Allah düşmanı! sen Müslüman bir adamı öldürüp sonra da onun hanımına sahip oldun öyle mi! Seni mutlak recmetmeliyim> dedi. Önde gelen sahabede Halid (ra)'in bu davranışına şiddetle karşı çıktılar. Hz. Ömer ve Hz. Ali (ra) başta olmak üzere sahabe hadd cezası uygulanması çağrısında bulundu, Hz. Ebu Bekir (ra) Halid (ra)'i serbest bıraktı.'' özet rivayetinde anlatılan olayın öncesinde Halid kumandasındaki bir ordu ridde savaşları (Muhammed sonrası ayrılık savaşları) sırasında vergi vermemekte direnen bir küçük kabilenin üzerine sefer yapar. Kabileyi yener bu sırada Ali başta olmak üzere bir çok görgü tanığının önünde dillere destan bir güzellikte karısı olan kabile reisini kelime-i şaadet getirmesine rağmen bir kılıç darbesi ile öldürür. Olayın akşamında gene başta Ali olmak üzere önde gelen Müslümanların itirazlarına rağmen söz konusu kadınla seks yapar. Ciddi bir tehdit altında olan İslam devletinin en önemli kumandanının bu hukuka aykırı davranışı Ebu Bekir tarafından affedilsede yıllar sonra Ömer devrinde yaprığı bariz bir yasa ihlali neticesinde elinden tüm mülkiyeti ve hakları alınan Halid inzivaya zorlanır.
38- ''Resulullah (sav) buyurdular ki: ben kendimi cennete gördüm. Derken Ebu Talha'nın hanımı Rumeysa (ra) ile karşılaştım. Bir de hışırtı kulağıma geldi. Bu kimin hışırtısı dedim, Bilal (ra)'in dediler. Avlusunda cariye buluna bir köşk gördüm. Bu kime ait? dedim. Ömer b. Hatab (ra)'ındır dediler, içine girip bakmayı arzu ettim. Ancak kıskanç olduğunu hatırladım ve geri döndüm. ...'' Ömerin kıskançlığı sadece bu Dünya'yı değil aynı zamanda öteki Dünya'yı bile değiştirmiştir görünene göre. ''Resulullah (sav)'ın zaman zaman birleştiği bir cariyesi vardı. Hz Aişe ve Hz Hafsa (ra) cariyeye temasını önlemek için peşini bırakmadılar. Sonunda Resulullah (sav) bu cariyeyi nefsine haram etti. Bunun üzerine: Ey peygamber, sen zevcelerinin hoşnudluğunu arayarak, Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun?... diye başlayan Tahrim suresi nazil oldu'' hadisinde görüldüğü gibi kıskançlıklar o kadar ciddi bir hal alırki Muhammed'in tanrısı bile olaya müdahil olur.
39- ''Peygamber (sav), vefatından önce Ali (ra)'yi (ganimet malının) beşte birini almak için (Yemen'e) Halid b. Velid (ra)'e göndermişti. Bu seferde bende Ali (ra)'den hoşlanmaz oldum. Çünkü Ali (ra) ganimettten hissesine bir cariye almış, sabahleyin de gusletmişti. Ben de sinirlenerek Halid b. Velid (ra)'e: şu Ali (ra)'yi görmüyormusun (bak ne yaptı?) dedim. En sonu Peygamber (sav) huzuruna geldiğimde durumu arz ettim. Bunun üzerine Resulullah (sav): ey Büreyde, Ali'ye sinirleniyormusun buyurdu. Ben de: evet! diye tasdik ettim. Resulullah (sav): hayır Ali'ye darılma!. Çünkü onun ganimet malının beşte birindeki hissesi, aldığı cariyeden daha çoktur, buyurdu.'' rivayette kadın üzerinden yapılan kıskançlık bariz bir şekilde betimlenirken aynı zamanda İslam'da cariyenin iddeti bir aydır yasasınıda hükümsüz kılan bir şerh vardır.
 
 
Kaynaklar:
1- Kuran (H.Yazır, Diyanet, E.Yüksel, A.Gölpınarlı, S. Ateş, S. Yıldırım, Y.N.Öztürk, M. Esed, Ö.N.Bilmen, C. Yıldırım tefsirleri)
2- Buhari ve Kutubu Sitte hadisleri
3- İslam Peygamberi, Prof.Dr. Muhammed Hamidullah, Çev. Prof.Dr. İhsan Süreyya Sırma, Beyan yayınları, 2004
4- İslam Hukukunda Evlilik Dışı Doğan Çocuğun Velayeti / Hukuki Temsili, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, Arş.Gör. Ünal Yerlikaya, Sayı:11, 2008
5- Çagdaş Tefsirlerde “Kölelik” Yorumu, AÜSBETİB Yüksek Lisans Tezi, Cahit Güngör, 2005
6- Diyanet İslam Ansiklopedisi, Cariye Maddesi, 7. Cilt
7- İslamda Cariye Varmı?, Prof.Dr. İhsan Eliaçık, www.tirnaknesriyat.files.wordpress.com/2011/01/zeyl.pdf
8- Büyük İslam Tarihi, İbn Kesir, Çev. Mehmet Keskin, Çağrı Yayınları, Cilt: 1-2-3-4-7-8-9-10-11-12-13, 1994
9- Siyer, Muhammed İbn İshak, Yay.Hazırlayan: Prof.Dr. Muhammed Hamidullah, Çev. Sezai Özel, Akabe Yayınları, 1988
10- Hz. Muhammed’in Hayatı, İbn Hişam, Çev.: Prof.Dr. İzzet Hasan – Prof.Dr. Neşet Çağatay, AÜİF Yayınları, 1971
11- Asrı Saadet, Mevlana Şibli, Çeviri:Ö.Rıza Doğrul, Sadeleştiren: O.Zeki Mollamehmetoğlu, Eser Neşriyat, 1-2-3-4-5. Ciltler, 1978
12- Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Taberi, MEB Yayınları, 1-2-3-4-5. Ciltler, 1992
13- Hz. Muhammed’in Hayatı, Martin Lings, Çev. Nazife Şişman, İnsan Yayınları, 2006
14- İslam'dan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, Dr. Neşet Çağatay, AÜİF Yayınları, 1957
15- Cevâmi'u's-Sîre, İbn Hazm, Çev. M. Salih Arı, Çıra Yayınları, 2004
16- Hz. Peygamberin Savaşları, Prof.Dr. Muhammed Hamidullah, Çev. Prof.Dr. Salih Tuğ, Yağmur Yayınları, 1991
17- İslam Aile Hukuku, Yrd.Doç.Dr. Ahmet Yaman, Marifet Yayınları, 1999
18- Diyanet İslam Ansiklopedisi, Cinsi Münasebet Maddesi, 8. Cilt
19- Diyanet İslam Ansiklopedisi, Cima Maddesi, 8. Cilt
20- Diyanet İslam Ansiklopedisi, Cinsiyet Maddesi, 8. Cilt
21- Diyanet İslam Ansiklopedisi, Cariye Maddesi, 7. Cilt
22- İslam Öncesi Dönem Cahiliye Kültürü, Doç.Dr. Murat Sarıcık, Fakülte Kitabevi, 2002
23- Hz. Muhammed Mekke'de, Prof.Dr. W. Montgomery Watt, Çev. Doç.Dr. M. Rami Ayas - Doç. Dr. Azmi Yüksel, AÜİF Yayınları, 1986