26 Kasım 2011 Cumartesi

Pagan Kutsal Alanından Allah’ın Evine Kabe

Kabe adı bölgede dört köşe yapılar (küp, kare) için yaygın olarak kullanılmaktadır, dönemin Arapça’sında dört duvarı olan her yapıya Kabe (yada ev) denilmekteydi. Kabe kutsal bir ad olmadığı gibi kutsal bir alandaki yapıyı tanımlamak için kullanılmaktaydı, Arap mitolojisinde tanrı ve tapınağı (Kabe) ayrılmaz bir bütün olarak görülürdü. Eski Dünya’nın hemen hemen her yerinde özellikle Arap yarımadası, Anadolu, Yunanistan vb. bölgelerde tapınakla yan yana olarak birde yönetim binası yapılırdır, keza Mekke’deki Kabe’nin yanında Dar’un Nedve adlı hükümet binası vardı. Muhammed döneminde Arap yarımadasında İslam tarihçilerine göre bilinen 100 civarında Kabe bulunmaktaydı, bunlardan belli bir kısmı tapınak ve idari binanın yan yana olduğu kutsal alanlardandı,  İslam’ın yayılması neticesinde bunların içinden Mekke’deki Kabe öne çıkmıştır. Kullanım amaçları bir çeşit tapınak olarak, tanrı totemlerinin/putlarının muhafaza edildiği ve tanrılara sunulan adak, hediye, kurban vb. şeylerin atıldığı (depolandığı) ‘’Gabgab’’ adı verilen kuyuların yer aldığı, MS. 2.YY’dan itibaren yüksek duvarlarla çevrilen ve 4. YY’dan sonra çatı yapılan binalardır. Mekke’de günümüzde kullanılan binanın daha önce, zemzem kuyusu yada yakınındaki bir eski ‘’Gabgab’’ adı verilen kuyu üzerinde olması kuvvetle muhtemeldir.

Pagan dinler öncesinde Dünya’nın her yerinde rastlanan ve en eskisi Urfa Göbekli tepede bulunan kutsal alanlardaki dört köşe olarak dikilmiş taşların zamanla evrim geçirmesi ile oluşmuşlardır. Kutsal olarak kabul edilen bir alana yapıldıkları içinde ayrıca bir kutsiyed kazandırılarak bilahare saygı görmüşlerdir. Kökenleri İnsan’lık tarihi kadar eski olan kutsal alan tapınma ritüelinin devamında, süregelen bir tapınma şekli olarak dinlerin gelişmesi ve evrilmesi neticesinde, bu kutsal alanlar üzerine her zaman dinsel yapılar/tapınaklar yapılmıştır. Bilinen en güzel örnek ise İzmir Selçuk’taki İsa bey camiidir, öncesinde kilise – Afrodit tapınağı – Kibele tapınağı – kutsal alan olarak kullanılmıştır. Benzer aşamalar Mekke’deki kutsal alan dahil bölgedeki bütün kutsal alanlarda yaşanmıştır. İslam mitolojisindeki anlatımlarda İbrahim’den öncede Mekke’deki kutsal alanın dinsel amaçlı ziyaret ediliyor olması bu teze örnek teşkil eder. İlk önce bir tümsek yada tepe ve ardından dört dikili taş, devamında yerden biraz yüksek duvar ve ardından çatısı olmayan ve bölgeden bölgeye değişen yüksekliklerde duvar ve en sonunda çatı ilavesi ile günümüzdeki şeklini almıştır.

Kutsal alan ve içerisinin tabu olarak kabul görmesi, doğa kültü tapınımında öncesine dayanır. Kutsal alan ve içerisindeki her şey kutsal yani tabudur, içinde yaşayan canlılar ve bitkiler ile birlikte coğrafi oluşumlar ve sonradan İnsan tarafından eklenmiş öğeler tabudur. Bu bölgeyi kirletecek her şey tabudur, savaş, cinsel ilişki, cinayet vb. eylemler yasaktır. Kutsal alanın iyileştirici yönü olduğu gibi aynı zamanda çevresi de mezarlık olarak kullanılagelmiştir. Benzer efsaneler ve benzer dinsel ritüeller içermektedirler. Tabu’ya uymayanın tanrılar tarafından cezalandırılması (İsaf+Naile), etrafında tavaf edilmesi, sagaltıcı özelliği nedeniyle bir çeşit sağlık için arınma bölgesi olması (saçların kazınması vb.) yada çıplak olarak tavaf ve kutsal alana giren her şeyin kutsal olması nedeniyle sadece alana adak vb. şeylerin sokulması sayılabilir. Tanrı panteonunu içeren politeist inançlarla ilgisi yoktur, daha çok Hicaz özelinde ki Kabe’lerde kabile totemi, fetişi ve sonrasında kabul gören tanrı yada yarı tanrı tasvirleri (Put) olabileceği gibi, İslam’da Cin, Şeytan olarak tasvir edilen Pagan din inancında ise tabiat üstü varlıklar olarak yarı tanrı, veyahut tanrıların çocuklarından birisi olarak tasvir edilen Hıristiyanlık ve Yahudilikte karşılığı cadı vb. olan doğa üstü varlıklara tapınım adına yapılan kutsal alan ve Kabe’lerde vardır.

Hemen hemen İslam öncesi bütün dinsel ritüeller, aynen yada değiştirilerek Mekke’deki günümüz Kabe’sinde de uygulanmaktadır. Bazen birkaç kabileyi memnun etmek amacıyla iki üç kabilenin uygulaması birleştirilmiş, bazen genel uygulama aynen korunmuş, bazende kabilelere özel uygulamalar adları ve sıfatları değiştirilerek uygulanmaya başlanmıştır. Hums uygulaması sonucunda fakirlerin çıplak olarak zorunlu katılımı başta olmak üzere, bazı Bedevi kabileleri’ninde adedi olan çıplak olarak Hac etmek vb. ritüeller ise İslam’la yasaklanmıştır. Kabe bir tapınak sıfatına ancak İslam ile kavuşmuştur, İslam öncesinde kutsal olan Harem bölgesidir, doğal olarakta politeizm’deki kutsallığı buradan gelmektedir.

Mekke dışında kendi Kabe’si olan bir çok kutsal alanlarda da benzer Hac ve dinsel ritüeller yapılmaktaydı. Mekke’deki Kabe ile benzer özellikler taşımaktaydılar. Uzza, Ukaysır, Zulhalasa, Necran, Sendad ve Sana’da ki Kabe’ler günümüze kadar adları ulaşan kutsal alanlardır, içlerinde tıpkı Mekke’deki Kabe’de olduğu gibi tanrı totemleri/putları vardı, bir çoğunun yanında Mekke’de olduğu gibi Dar’un Nedve yani hümümet binasıda vardı, genelde Medine’de olduğu gibi kutsal bölgeyi ve totemleri, fetiş ile Put’ları korumakla görevli olan aşiret’in Reisinin evi aynı zamanda hükümet binası görevide görmekteydi. Bazı kabilelerde Kabe, Put’ların, aşiretin reisinin ikametgahının ve hümüket binasının bir rarada yer aldığı binaydı. MS. 2.YY’dan itibaren bu kutsal alanlar ve yerleşkeler Mekke ile ticari, siyasal ve dinsel rekabete girdiler, Ebrehe kabilesinin Mekke’ye saldırısı bu nedenledir mesela. Zamanla bütün bu kutsal yerleşkeler İslam tarafından yıkılarak inananları dağıtılmıştır, bilinen en son kutsal alan/Pazar yeri konumundaki Usayda’daki yerleşke MS. 7.YY ortalarında yıkılmıştır.

Arap mitolojisinde Amr b.Luhay’ın Mina’da yedi tanrı putu diktiği ve Hac sırasında onlara 3’er taş atıldığı rivayet edilmektedir, günümüzde bu ritüel İslam dini içerisinde Hac ritüelinde şeytan taşlama olarak devam etmektedir. Bölgede; Sindad’da Bekr, Tağlip ve İyad’a ait Zülkabat, Zeyd-menat’a ait Ruday, Huzaa ve Davs’a ait Zülkeffeyn, Akk’a ait el-Mantık, Hadramevt’te Merhab, Kinde’ye ait Zırrıh, Bakr b.Vail’e ait el-Muharrik, Muşakkar’da Zulliba, Beni Dabbe’nin Şums, Ukaz’da Cıhar (Kabe olarak), Yanbu’da (kaynayan suları ile ünlüdür) Büvana adlı kabile tanrıları, Zur Riel, Zu’l Kaffayn, Zat Anvat adlı tanrılar ile  Kabe kutsal alanları, kişisel tanrı ve kabile tanrıları ile birlikte kutsal kabul edilen alanlar ve objelerde vardı. Bölgede hemen hemen her türlü malzemeden tanrı putu yada kutsal varlık putu yapılmaktaydı.

İslam öncesi dönemden totem olarak İslam din ritüeli içerisine geçen en önemli obje ise, bilindiği gibi Hacer ül Esved denilen taştır. Bölgede yaygın olan granitten yapılmış olması muhtemeldir, İslam efsanelerinde gökten geldiği söylenmektedir, bu yüzden göktaşı da olabileceği inancı vardır. Arap mitolojisinde taşlara kutsiyet kazandırılması ve onlara dokunularak öpülmesi bir dinsel ritüeldi, tıpkı günümüzde Hacer ül Esved taşına dokunup öpülmesi gibi o dönemde de bu taşa ve diğer kutsal taşlara dokunulup öpülürdü. Kabe ile bütünleşmiş bir diğer taş ise İbrahim makamı olarak adlandırılan ve eski bir sunak taşı (Arapça Al- Ata’ir, Avrupada ki adlandırılması ile Altar) olması muhtemeldir, bölgede ki bir çok sunak taşı zamanla kutsal alanın içinde kalmasından dolayıda dinsel ritüelin içine alınmış ve efsanelerin bir parçası olmuşlardır. İslam mitolojisine göre üzerinde İbrahim’in ayak izi bulunan, aslında derin yuvarlak bir oyuk olan taş, zamanla oluşan seller nedeniyle taş sık sık yer değiştirdiği için Ömer’in saltanatında ve onun emri ile günümüzdeki yerine sabitlenmiştir.

Hicaz’da gelir durumuna göre türbe, şapel/mescit, büyük put yada bir taş’ın tanrı figürü olarak kullanılması yaygın bir uygulamadır. Kutsal alanın taşlarla belirlenmesi ve bu taşların aynı zamanda tabu olması ve Harem’in başlangıcını tespit etmesi bölgede sık karşılaşılan uygulamalardandır, İslam’dan sonrada Harem sınırını belirtmek için sık sık ölçümler yapılmış ve taşlar dikilmiştir, bu ritüel devam etmektedir. Kutsal alandan alınan bir taşın seyahatlerde tapınma ritüelinde kullanılması, tapınılacak putların ve tapınakların her zaman yüksek bir yerde bulunması (tepeler ve dağlar bu nedenle kutsal kabul edilirdi), eğer bir tepe yada tümsek yoksa çevrede yapay olarak yapılması sık karşılaşılan bir durumdu. Evlerde tapınmak için bir köşe yada zenginse bir oda bulunurdu, bu uygulamalar İslam sonrasında Ebu Bekir’in Müslüman olması ile birlikte evinin bahçesine bir mescit yaptırması örneğinde olduğu gibi, yada Anadolu’da kutsal kabul edilen kişilerin anıt mezarlarının (türbe) bir tepeye yapılması gibi devam etmiştir. Sami’lerde kutsal alan ve tanrı bir bütün olarak algılanırdı, yaptığı tapınağı ‘’beyt’’ ev olarak nitelendirir ve tanrı ile evi bir bütün olarak kabul ederdi, bu inanışın devamı olarak günümüzde Kabe ‘’Allah’ın evi’’ olarak kabul görür.

Kaynaklar:
1-  İslam öncesi Mekke. Dr. Yaşar Çelikkol 2003
2- İslam bakış açısında Hz. İbrahim: İslam öncesi Arabistan’da monoteizm’in gelişimi üzerine düşünceler, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi 2006 sayı:1 Khalil Athamina (Birzeit Üniversitesi) Çeviren Dr. Ali Osman Kurt
3- İslam öncesi dönemde Mekke idare sistemi ve siyasetin oluşumu, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:10 Sayı:1 Yard.Doç.Dr. Adem Apak
4- İslam’dan önce Arap yarımadasında putperestlik ve yayılışı Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:6 Sayı:1 Hüseyin Atay
5- Dinler tarihi, Prof.Dr. Hüseyin G. Yurdaydın-Doç.Dr. Mehmet Dağ 1978
6- Diyanet İslam Ansiklopedisi Hicaz maddesi
7- Kuran
8- Kutubusitte, Buhari hadisleri      
9- Putlar kitabı (Kitap el-Asnam), İbn el-Kalbi, Roza Klinke-Rozenberger, Almanca-Arapça çeviri Beyza Düşüngen, AÜİF yayınları 1968
10- Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi, Mahmud Şakir, Çev. Ferit Aydın, Kahraman yayınları, 1995
11- Asrı Saadet, Mevlana Şibli, Çeviri:Ö.Rıza Doğrul, Sadeleştiren: O.Zeki Mollamehmetoğlu 1. Cilt, 1978
12- Uydurma olduğunda ittifak edilen hadisler, Aliyyül Kari, Tercüme: İbrahim Kutlay, İnkilap yayınevi 2008
13- Hz. Muhammed Mekke’de, W. Montgomery Watt, AÜİF yayınları no:5, çeviri: Doç.Dr. M. Rami Ayas, Doç.Dr. Azmi Yüksel, 1986
14- Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Taberi, MEB yayınları, 3. Ve 4. Cilt, 1992
15- Dinler ve Mezhepler Tarihi, 1 ve 2. Cilt, Ebu’l Feth Muhammed B. Abdulkerim Şehristani
16- Peygamberler ve Halifeler Tarihi, Ahmed Cevdet Paşa, Çile yayınları, 1-2. Cilt
17- Büyük İslam Tarihi, İbn-i Kesir, Çağrı yayınları