28 Şubat 2011 Pazartesi

İslam coğrafyasında uyuşturucu sorunu

Uyuşturucu sorununu anlamak için, ilk önce klasik içki konusunu detaylı açıklamak gerekir.

İslami kaynaklar içkinin yasaklanmasındaki 3 aşamalı tarihsel vakayı;  ‘’alkollü içki alışkanlığını toplumdan söküp atmak için, tedriç yani yavaş yavaş men etme metodunu uyguladığı, diğer taraftan içki birdenbire haram edilseydi, içkiye müptela olmuş o asrın insanları İslamiyet’i kabulde nazlanabilirlerdi, alışkanlıklarını bırakmak istemeyebilirlerdi.’’ şeklinde bir genel söylemle açıklarlar. Sorun aslında Muhammed’in öngörmediği ve zamanla gelişen ve büyüyen Müslüman topluluğun güncel yansımasıdır, Muhammed topluluktaki ve kendisine destek veren kabilelerin üzerindeki gücü nispetinde olayı kontrol altına almaya çalışmıştır, ne zaman ki güçlü bir yerel rahip kral olarak varlığını ortaya koymuştur, işte o zaman bir çok konuda olduğu gibi içki konusunda da gerçek tavrını ortaya koymuştur. Bunu yasaklamanın 3 aşamasındaki detaylarda rahatlıkla görürüz.

Konunun İslam adına açıklanmasında bir diğer can alıcı nokta olan içki ticareti ve bu ticaretten çok büyük paralar kazanan Yahudi cemaatin kaynaklarını kesme eylemi de İslam tarihçilerince göz ardı edilir. Ne zaman ki Muhammed güçlenip Yahudi kabilerle savaşmaya başlamıştır, tamda bu süreçte onların ticaretlerine engel olacak yasaklamalar getirmiştir, içki yasağının bir diğer sebebide budur.

Kuran'da içki yasağı ile ilgili ayetler, kademeli olarak şu sıraya göre inmişlerdir der İslami kaynaklar:

1- “Hurma ağaçlarının meyvesinden ve üzümlerden hem bir içki yapıyor, hem de güzel rızk ediniyorsunuz. Bunda aklı eren kavim için elbette ibret vardır.” (Nahl Sûresi, 67) Mekki bir ayettir.

2- “Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Onlarda hem günah, hem insanlar için faydalar vardır. Günahları ise faydalarından daha büyüktür.” (Bakara Sûresi, 219)  Medeni bir ayettir.

3- “Ey iman edenler! Siz sarhoşken, ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.” (Nisa Sûresi, 43) Medeni bir ayettir.

4 -“Ey iman edenler! İçki, kumar, tapmaya mahsus dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki, murada eresiniz.” (Maide Sûresi, 90) Medeni bir ayettir.

Maide Sûresi, 90 ayeti duyurulduğu zaman Muhammed "Artık içki haram kılındı.” dedi, yani resmi olarak hicri 6. yılında tamamen yasaklanan içki, Muhammed’inde Medine’de resmi olarak siyasi gücü ele geçirdiğinide gösterir.

Hadislerde içki yasağı şöyle anlatılır:


2274 nolu hadisle beş çeşit maddeden yapılan Hamr yasak edilir. 2269 nolu hadisle ‘’ Üzümden, hurmadan, baldan, buğdaydan, arpadan, hamr, aklı örten (her) şeydir." Beş maddeye açıklık getirilir. 2277 nolu hadisle Muhammed toplumu zor dudurmda bırakmadan ve kendisini zor duruma düşürmeden hamr’ı (içkiyi) yasaklıyan ayet için ön hazırlık yapıp ardından Maide suresi 90. Ayet ile içkiyi yasaklıyor. İlk önce toplumu içki yasaklanacak galiba Allah’tan bu yönde emareler var, elinizdeki içkileri satın diyor ve bir süre sonra yani Müslümanlar içkilerini sattıktan sonra yasak geliyor. 2276 nolu hadiste Medinede içki yasaklandığında beş çeşit maddeden içki yapıldığı ve bunların arasında Üzüm şarabı olmadığı belirtilir. 1639 nolu hadiste içki içmenin cezasını Muhammed’in 40 sopa olarak uyguladığı belirtilir. 1640 nolu hadiste içki içmenin cezasını Ömer ve Ali’nin 80 sopa olarak uyguladığı belirtilir.

Hamr ''sıvı'' ''alkollü'' içecekler için kullanılır Kuran’da, birde konuya sözcüğün günümüz kullanımı ile değil o günkü kullanımı ile bakmak lazım, doğal olarak ta özellikle Medine deki sosyal hayat ve bu konuya açıklık getiren hadisler bizlere soru ve cevabı hakkında en güzel bilgiyi verir, ''Hamr'' sarhoş edici (alkollü) içecek (içki) anlamında geçer Kuran’da ve hadislerde. İçki ceza had'leri de bizlere ciddi olarak bir kaynak ve bilgi detayı sunarlar, içki hadleri incelenecek olursa, şeriatta sorunun tanımı ve cezaların tespitinde tek kaynak olarak Kuran’daki ''Hamr'' sözcüğünden hareketle ve Muhammed dönemi dahil olmak üzere pratik uygulamalar ile yapıldığını görürüz. Bu noktadan hareketle, cennette akan ''Hamr'' nehirleri de doğal olarak sarhoş edici (alkollü) içecek (içki) anlamında geçer Kuran’da.

Kelimeyi inceleyecek olursak; HMR-hamr kelimesi içkidir. Fakat bir görüşe göre hamr kelimesi, hımar kelimesinden “zihni örten” manasından türemiş ve başı örttüğü için başörtüsü olmuştur (Nur 31. ayette “....darabne Bihumurihinne ala cuyubihinne.......” “........ baş örtülerini yakalarının üzerine salsınlar .........”). Yani içki kelimesi ve anlamı, zihni (başı) örtmesinden dolayıdır. Kafayı tütsülüyen değil örten yani algılamayı bozan yada yok eden anlamındadır. Sadece şarap anlamında kullanılmaz. Buna göre "Hamr" kelimesinin şer’î anlamı lügat anlamının dışında bir anlam ifade etmektedir. Özetle İslam şeriatında hamr ''sıvı'' ''alkollü'' içecekler olarak kullanılır.

Hadisler’dende anlaşılacağı gibi ceza hadleri zaten Muhammed yaşarken uygulanmaya başlıyor, genel İslam hukuku olarak günümüz Irak bölgesinin İslam devletine katılmasından sonra, bilindik anlamda bir hukuk uygulaması başlıyor İslam’da. Buradan hareketle İslam coğrafyasında 1400 yıldır uygulanan alkollü içkinin yasak olması kavramıda ortaya çıkmış oluyor. Tüm İslam hukukçuları, şer’i uygulamalarda sadece (likid/sıvı) alkollü içeceklere had uyguluyor. Kuran’da yasaklanan ve cezalandırılması istenen bir husus olduğu içinde içtihadleri ile birlikte konu hicri 3. yy da kesin olarak belirlenmiş oluyor.

Keyif veren, sarhoş eden, kafa yapan ve uyarıcı özellikleri olan bir başka madde, yani uyuşturucular ise İslam şeriatında yer almazlar. Bu yüzden tarih boyunca Müslüman toplumlar, içkiden sakınırken, uyuşturuculardan bolca nasiplenmişlerdir. Daha sonra yani miladi 17. yy dan sonra bazı İslami bölgelerde uyuşturucu da yasak kapsamına alınsada, hala İslam coğrafyasının 3/1 inde yaygın olarak kullanılıyor. Bahsi geçen coğrafyalarda alkollü içki yasaklanırken, bölgesel otlar yasaklanmıyor, zaten İslamiyet öncesi kültürden gelen kullanım ve ritüelleri var bu çeşit yerel uyuşturucu ve uyarıcıların. Şer’i yol zaten uygulamalara kapalı olduğu için bir çok İslam ülkesinde uyuşturucu / uyarıcı otlar kullanılıyor. Eroin-Kokain vs. gibi günümüz uyuşturucuları değil bu bahsedilen şeyler.

Günümüzde uyuşturucu tüketimi, bir çok müslüman ülkede yöresel otların sigara gibi içilmesi yada çiğnenmesi şeklinde sürmektedir. Dinen de bir sakıncası olmadığı düşünülmektedir çoğunluk tarafından. Dönemin keyif verici maddesi olan içki doğal olarak yasaklanırken, Muhammed’in bulunduğu bölgede tüketilmeyen uyuşturucu gözden kaçmıştır ve yasaklar listesine alınmamıştır. İslam tanrısı uyuşturucuyu yasaklamamıştır. Örneğin: her sabah daha güneş doğmadan Çad’da toplanan ve birkaç firogofirik uçakla İngiltere’deki Çad’lılara bile gönderilen ve ülkenin her yerinde tüketilen uyuşturucu / yatıştırıcı nitelikli bir yerel ot vardır. Gene Yemen’de tüketilen ve Çad’taki otla ve tüketim kültürü ile benzerlik gösteren olgu vardır. Güney Doğu Anadolu da Maraş otu denilen, Akdeniz de beş ayak diye adlandırılan, tüm Dünya’da sıkça rastlanan yerel yuşturucu / yatıştırıcı otların "hamr" olarak nitelendirilmeyip tarih boyunca tüketilmesi de bu yüzdendir. Bahsi geçen uyuşturucu / yatıştırıcı otların kullanıldıkları coğrafyalara bakacak olursak ekonomik açıdan oldukça geri kaldıklarını görürüz.

Sonradan getirilen icma kararları ile belli coğrafyalarda uyuşturucu içki kapsamına alınmışsada, o bölgelerde bile Şeriat'ın elinin zayıf olduğu dönemlerde tüketim normal bir şekilde yapılmıştır. Muhammed ve ardılları daha yerel uyuşturucu otlarla ve onların sorunlarıyla tanışmadan içtihad kapısı kapanır İslam şeriatında. Yani İslamiyet açısından geriye tek bir yol kalır oda mevcut bir had içine sokabilmek gerekliliği. Bunun içindir ki günümüz İslam hukukçuları, tıpkı sigara vb. maddelerde olduğu gibi karşılaştırma yaparak uyuşturucuda tıpkı alkol gibi zararlıdır oda hamr kapsamına girer diye yorumda bulunuyorlar, fakat yapılan yorum şerri bir karar içermediği içindir ki İslam coğrafyasının 3/1 inde hala yerel uyuşturucu / yatıştırıcı otlar kullanılmaya devam ediliyor. Özellikle Yemen ve Çad’ta kullanımı ve ritüelleri din kadar kesin ve tartışılmaz şekilde toplum içinde yer etmiştir. 3/2’lik kalan coğrafyada yasak büyük oranda şer’i değil beşeridir. Örneğin; İran vb. gibi ülkelerde uygulanan cezalar ise şerri değil örfidir, yani günümüz ceza hukukuna göredir, aksi takdirde 1 ton eroinle yakalanan birisini 80-100 kırbaçlık ceza ile serbest bırakmak gerekecektir mesela.

Kaynaklar:
1- Kuran
2- Kutubusitte (Buhari) hadisleri
3- Asrı saadetten tabiun devrinin sonuna kadar İslam hukukunun prensip ve kaynakları, MÜİİF İslam Hukuku anabilimdalı öğretim üyeliği tezi, Dr. Yusuf Kılıç 1986
4- İslam hukukunda suçlar ve cezalar, Dr. İlhan Akbulut 2003
5- İslam Hukuk tarihi, Hayreddin Karaman, iz yayıncılık 1989

15 Şubat 2011 Salı

İslamiyet taştan şefaat bekliyor

Kabe’nin doğu köşesinde bir buçuk metre kadar yükseklikte bulunan ve Cennet yakutlarından olduğuna inanılan parlak siyah taş. Sözlük anlamı;  hacer “taş” ve esved de “siyah” demektir. Hac olayının olmazsa olmazıdır, hac onunla başlar ve biter. Kabe ve taş birlikte anılırlar ve değerlendirilirler. Hakkında oldukça çok efsane vardır. Adem için kabe ile birlikte cennetten gönderildiği ve Adem’in hac ve tavaf yapması gerektiğinin belirtildiği olaydan, İslamiyet öncesi dönemde günahkar kadınlar yüzünden siyah olduğuna kadar. Şimdiki yerine İbrahim’in koyduğu, Cebrail’in tufanda bir şey olmasın diye taşı tanrı’nın emri ile dağa kaldırdığı hadislerde yer alır. 756 yılındaki yangın esnasında bir kısmı yanmış ve yere düşmüştür, sonradan yapılan muhafaza içine bu kopan parçalarda konularak koruma altına alınmıştır. Cennet’ten gelen ve şefaat verecek olan kutsal taş sıradan bir yangında, her sıradan taş gibi sıcaktan genleşerek çatlamıştır. Günümüzde biz bu taşın cennetten gelme değil sıradan bir taş olduğunu biliyoruz.  Kur’an bu taştan bahsetmez, taş için sadece tarihsel yazımlar ve hadis kitapları vardır. Konu hakkında bazı hadisler;

(Hacer-ül esved, Cennet yakutlarındandır. Kıyamette, iki gözü ve bir dili olduğu halde getirilir. Tazim ve sıdk ile istilam edenin lehinde şahitlik eder. Riya ve alay ile istilam edenin de aleyhine şahitlik eder.) [Tirmizi]

(Hacer-ül esvedi hayırlı işlerinize şahit yapın. Çünkü o, kıyamette şefaati reddedilmeyen bir şefaatçidir. Dili ve iki dudağı olacak ve ona elini sürene şahitlik yapacaktır.)
[Taberani]

(Resulullah, Hacer-ül esvedi istilâm ettiklerinde, onu öper ve yüzünü sürerdi.)
[İbni Mace]

(Hacer-ül esved, kıyamette insanlara şefaat eder.)
[İbni Hibban]

(Hacer-ül Esvede cahiliye zamanı adamlarının manevi pislikleri bulaşmasaydı, ona dokunup da iyi olmayan dertli kalmazdı.)
[Beyheki]

(Kıyamette Hacer-ül esved huzura getirilir, onun fasih bir dili olduğu halde ve o, iman ile kendisine dokunanlara şehadet eder.)
[Hâkim]

(Hacer-ül Esved kardan daha beyazdı, insanların günahları onu kararttı.)
[Taberani]

İslamiyet öncesi bir inanışın devamıdır bu siyah taşa kudsiyet sağlamak. İslamiyet öncesi Mekke’de taşla ilgili bir çok dini ritüel ve hikaye vardır, politesit dinde ona tapınılmaktadır ve İslam öncesi hac ritüelindede baş roldedir. Bir diğer inanışa göre İbrahim’in karısı Hacer ile ilintilidir. Arap yarımadasında taşları kutsal kabul etme geleneği ve inancı en eski tapınma şekli olarak gözlemlenmiştir. Özellikle bölgede bol bulunan granit taşları başlangıçta adak taşı olarak kullanma devamında sunak taşı olarak kudisiyetini onaylama şeklinde görülen dinsel inanç, bu totemlerin zamanla tanrılaşması yada yarı tanrı statüsünde dinsel ritüelin içine dahil edilmesi ile sonuçlanmıştır. Erken dönem bir totem olarak günümüzde hala tapınılan tek taştır. İslamiyet öncesi taşları öpme, elleme ve yüzünü sürme ritüeli bütün bölgede uygulanan dinin bir kuralıdır. Kutsal taşa dokunmanın ilgili tanrıya yakınlaşmayı kolaylaştıracağına yada ona saygı anlamında olduğuna inanılırdır.

Bölgedeki tapınılan taşlar genelde yöresel granit taşından yapılmakla beraber, bu taştaki gibi göktaşı olma ihitmalide vardır. Bazı kabile totemlerinin göktaşı olduğuna dair bilgiler mevcuttur,  Hacer-ül Esved’in göktaşı olup olmadığı bilimsel olarak bir bilinmeyen olmakla beraber, uzmanların genel görüşü yöresel granit taşından olduğu yönündedir. Bir hadiste Muhammed’in ardılı Ömer bu taşı, eğer Muhammedin öptüğünü va saygı göstermiş olduğunu görmemiş olsa sıradan bir taş olarak kabul edeceğini söyler.

Kutsal taşlara tapma yada şifa arama geleneği İslamiyet’e bu şekilde girmiştir, erken dönem totem olarak kullanılan bir taş Müslümanların kutsal taşı olmuştur. Bütün bu özelliklerinin yanında bu taş Müslümanlara kıyamette şefaat edecektir, yani Muhammed’ten sonra şefaat yetkisi verilen tek varlık olarak İslam mitolojisinde yerini alır.

Kaynaklar:
1-  Kuran
2-  Kutubusitte (Buhari) hadisleri
3- Kur’an ve üst tanrı inancı e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi Sayı:3 William Montgomery Watt (Edinburg) Çevirenler: Dr. Arif GEZER-Dr. Ömer PAKİŞ
4- Bir Tefsir Problemi Olarak Bütün Varlıkların Allah'ı Tesbih Etmesi, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:15 Sayı:2 Dr. Celil Kiraz
5- İslam’dan önce Arap yarımadasında putperestlik ve yayılışı Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:6 Sayı:1 Hüseyin Atay
6- Câhiliye’den İslâm’a Geçiş: Tebliğ ve Sosyal Akışkanlık, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:14 Sayı:1 Yard. Doç. Dr. Vejdi Bilgin
7- İslam öncesi Mekke. Dr. Yaşar Çelikkol 2003 (birinci basım)
8- Putlar kitabı (Kitap el-Asnam), İbn el-Kalbi, Roza Klinke-Rozenberger, Almanca-Arapça çeviri Beyza Düşüngen, AÜİF yayınları 1968

İslamiyet’te heykel sorunu

Bilindiği gibi İslamiyet heykeli yasaklar. Tapınma aracı olarak kullanılabileceği kaygısı ile sadece heykeli değil tüm sanatsal disiplinleri yasaklar neredeyse. Kitap süsleme tekniği olarak kullanılan birkaç primatif yöntemi saymazsak neredeyse tarih boyunca bildiğimiz anlamda bir sanat yoktur İslamiyette. Bu yüzden gelişen ön yargı ve vandalist yöntem şekilleri Müslümanlar arasında çok yaygındır. Afganistan’da yıkılan Buda heykelleri buna en güzel örnek teşkil eder. Yaşadığımız coğrafyada uzun yıllardır özellikle yerel yönetimler tarafından yapılan uygulamalarla heykelleri yasaklamak yada yıkmak sıradan rutin haberler haline gelmiştir. Geçtiğimiz yıllarda Antalya’da bir heykel (sıradan bir heykel değil üstelik, Altın portakal film festivalinin simgesi) müstehcen olduğu gerekçesi ile yakıldı. Bir çok heykel müstehcen denilerek Müslümanlarca meydanlardan kaldırıldı yada saldırılarla yok edildi. İslamiyet sanatı yasaklarken tek kaygısı olan tapınmayı tekelleştirme ve sapmaları önleme yaptırımı, günümüz Müslümanlarında daha da ileri bir bakış açısına kavuşarak, sanat eserlerini müstehcen olarak algılama noktasına getirmiştir.

Burada sorgulanan nokta ise İslamiyetin ‘’heykel’’ yasaklaması değildir, Müslüman’ların mermer yada plastikten yapılmış bir heykeli nasıl cinsel obje olarak algıladıklarıdır. Müslüman algılamada bir heykel nasıl müstehcen olabilir? Toplumun ahlakını bir heykel nasıl bozabilir sorusundan önce gelen, Müslüman yetişkin bireyin heykele bakarak cinsel yoldan uyarılması gerçeğidir sorgulanması gereken. Geçtiğimiz yıllarda yine Antalya’da meydana gelen ‘’vitrin manke’nine’’ tecavüz vakası ile paralellik kurulabilirmi? Cansız bir nesneyi cinsel obje haline getirmek ve ona saldırıda bulunmak, büyük ihtimal pisikologların cevaplaması gereken sorunları barındıran bir sapmadır. Cansız bir nesneyi cinsel obje haline getirmek ne kadar ahlaklı bir bakış açısıdır? Pisikologlarca cinsel sapma olarak adlandırılmamasının ardında mahalle baskısı korkusu olabilirmi? Müslümanlar neden normal yolların dışına çıkıp fantezi sınırlarını aşan cinsel arayışlara girmişlerdir?

Heykele bakarak cinsel tatmin yada cinsel tahriki yaşama deneyimine sahip Müslümanlar, gene aynı zamanda kendilerini kötü yola itecekleri düşüncesi ile bu heykellere karşı çıkmaktadır. Günümüz Müslümanı için heykel tapınılacak bir put olmaktan daha çok cinsel bir obje olarak sakınılması gereken bir şeydir. Porno ile alanlara dikilen heykeller aynı kategoridedir Müslüman için. Bir şehrimizin meydanında yer alan Atatürk heykelinin rölyefinde ki kız betimlemesini, müstehcen diye şikayet eden Müslüman ahlak kavramı, kesinlikle cinsel bir sapma olarak tanımlanmalı ve böyle düşünenler tedavi altına alınmalıdır.

Kaynaklar:
1- İncil
2- Tevrat
3- Güncel Gazete arşivleri

Hırisriyan dininde kölelik

"Gal 3:28 Artık ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı vardır. Hepiniz Mesih İsa'da birsiniz. " suresinde İncil kölelerden bahseder, ayet bütününe bakacak olursak galatyalılar kitabının 3. Bölümünde İbrahim’in yasasından yani Tevrat’tan eski ahid’ten bahseder. İsa’nın mirasçı olduğunu ve yeni ahid’e göre yeni yasa’nın geldiği ve artık herkezin İsa’ya iman ederek tanrı’nın oğulları olduğunu belirtir. Bu noktada inanan kitlesini tanımlar ve Tevrat’ı hükümsüz kılar, bilindiği gibi Tevrat’ta tanrı Yahudiler için vardır bu ayet ile tanrı sadece Yahudilerin ve özgür erkeklerin tanrısı olmaktan çıkarak tüm kavimlerin ve köle ile özgür’ün, kadınla erkeğin tanrısı olur.

‘’Luka 12:37 Efendileri geldiğinde uyanık bulunan kölelere ne mutlu! Size doğrusunu söyleyeyim, efendileri beline kuşağını bağlayacak, kölelerini sofraya oturtacak ve gelip onlara hizmet edecek.’’ Bu ayette tekrar dirilişine kadar uyanık ve hazır olması için öğrencilerine kıssalar anlatmaktadır İsa. ‘’ Luka 12:47 Efendisinin isteğini bilip de hazırlık yapmayan, onun isteğini yerine getirmeyen köle çok dayak yiyecek. ‘’ burada tekrar diriliş ve Dünya’nın sonu ile birlikte sorgu için hazırlık yapılmasından bahseder, özetle iteat etmeyi öğütler sonucunda ise herkezin özgür olacağını vaad eder. Kendisine inanmayan yada iteat etmeyenlerin cezalandırılacağını anlatır.

‘’ Luka 17:7-10 Hanginizin çift süren ya da çobanlık eden bir kölesi olur da, tarladan dönüşünde ona, “Çabuk gel, sofraya otur” der? Tersine ona, “Yemeğimi hazırla, kuşağını bağla ve ben yiyip içerken bana hizmet et. Ondan sonra da sen yiyip içersin” demez mi? Verdiği buyrukları yerine getirdi diye köleye teşekkür eder mi hiç? Siz de böylece, size verilen buyrukların hepsini yerine getirdikten sonra, “Biz değersiz kullarız; sadece yapmamız gerekeni yaptık” deyin.’’ Ayet açık ve net sanırım kıssada tanrının kölesi olarak İnsanların emirlere uyması gerektiği ve bunun için bir beklentilerinin olmaması gerektiği salık veriliyor. Kölenin tam iteatle efendisine bağlı kalması gerektiği ve efendininde köle üzerinde tam hakka sahip olduğuda betimlenmektedir.

Kısaca yeni ahid’te (İncilce) köleliği yasaklayan bir ayet yoktur. İncil’de bir çok yerde dönemin toplum yaşamında var olan köle ve özgür insan gerçeğinden bahsedilir, bu örnekleme üzerinden tanrıya koşulsuz iteat etmek ve inanmak öğretisi anlatılmak istenir. Tanrı’nın efendi ve inananların köle oldukları dikte edilirken dinsel terimle söylersek kulluk kavramı pekiştirilir. Keza meşhur kuzu benzetmeside dönemine ve İsa’nın bilgi düzeyine uygun bir kıssa ve örnektir konu için.

Tüm doğmatik dinlerin kitaplarında olduğu gibi İncil’de yasakladıklarını açıkça yazar. Döneminin dili ve kültürüne göre konuyu açıklarken, hitabet şeklini kullanırken, hitap ettiği kitlenin sınıf ve bilgi seviyesini unutmaz. Konuyu biraz daha açık hale getirmek için örnekler vermem gerek;

‘’Matta 5:27-32 Zina etme' denildiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, zaten yüreğinde o kadınla zina etmiştir. Eğer sağ gözün seni günaha sokarsa, onu çıkar, at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, tüm vücudunun cehenneme atılmasından iyidir. Eğer sağ elin seni günaha sokarsa, onu kes, at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, tüm vücudunun cehenneme gitmesinden iyidir. Kim karısını boşarsa ona boş kâğıdını versin' denilmiştir. Ama ben size diyorum ki, karısını cinsel ahlaksızlıktan başka bir nedenle boşayan her adam, onu zinaya itmiş olur. Boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.’’ Eski ahid’te tanrı her şekilde boşanmaya izin verirken yeni ahid’te İsa sadece zina halinde boşanmaya izin vererek eski yasayı iptal eder, zina dışındaki boşanmayı yasaklar.

‘’Matta 5:38-42 Göze göz, dişe diş' denildiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin. Size karşı davacı olup mintanınızı almak isteyene abanızı da verin. Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla iki bin adım yürüyün. Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyeni geri çevirmeyin.’’ Eski Ahid’te yani Tevrat’ta tanrı ‘’göze göz, dişe diş’’ emrini verir yani kısas uygulamasını emreder. Yeni Ahid ile İsa bu emrin iptal olduğunu yani yasaklandığını bildirir Hıristiyanlara. Pesimist olmayı öğütler artık tanrı, Tavrat’ın tanrısının şiddet yanlısı emirlerinin yerini teslimiyetçi ve kul olmayı öğütleyen söylem alır.

Örnekleri çoğaltmak mümkün, özetle tanrı yasakladığı şeyleri açıkça yazıyor kitapta, köleliğin yasaklandığına dair tek bir satır yok İncilde. Aksine kölelik ruhu her yerine işlemiş bir şekilde yer alıyor, tanrıya kulluk ile efendiye kölelik özdeşleştiriliyor çoğu yerde.  

Bu nedenledirki feodal dönemin ekonomik sistemine en uygun işletim sistemi olan kölelik kapitalist sistem gelene kadar yaşıyor ve yaşatılması için en büyük desteği Hıristiyan’lıktaki kiliseden görüyor. Vatikan fermanlar veriyor bu konuda, sonrasında kiliseler destek oluyorlar bu sisteme. Döneminin makinasıdır köle, günümüz toplumunda ki traktör yada biçer döver neyse feodal toplumlarda köle odur aslında. Mal’dır özetle, üretim aracıdır. Hiçbir güç yerine yenisini koymadan eskisini kaldıramaz, kaldı ki ABD iç savaşında olduğu gibi çoğu yerde feodal yapılanma direnmiştir. 1807 deki ilk köleliği yasaklayan kanunundan 1926 yılındaki BM genel yasaklamasına kadar olan süreçte savaşlar yaşanmıştır. Tüm bu nedenlerden dolayı kölelik sistemini kaldırmak Roma dönemi gibi sadece köleci bir sistem olarak değil aynı zamanda köleliği kültür olarak yaşatan coğrafyalarda  imkansızdır. Tüm bu sebeplerden dolayı Hıristiyan toplumlar köleliği tanrının izin verdiği bir kurum olarak algılamış ve uygulamışlardır. Rönesans aydınlanması bile buna engel olamamıştır, keşfedilen yeni topraklar ve üzerindeki tarım plantasyonları için gereken iş gücü Afrika ve sömürge yerlilerinden oluşan bir köleler ordusu ile sağlanmıştır. Kilise kölelerin tanrı tarafından Hıristiyan topluma gönderildiğine dair fetvalar vermiştir. Köle çocuk ile eşdeğerdedir, yani savunmasız ve babasına muhtaçdır bu söylemde. Baron de Tott "İtiraf etmeliyiz ki, kölelerine ve cariyelerine kötü davranan Avrupalılardır. Bunun sebebi de : doğuluların köle satın almak için para biriktirmeleri, Avrupalıların ise para biriktirmek için köle satın almalarıdır." diyerek 19. yy Hıristiyan burjuva Dünya’sının bakış açısını çok güzel anlatır. Milyonlarca köle gene Milyonlarca Hıristiyan efendi tarafından yüzyıllarca iş gücü olarak kullanılmıştır. Yüzyıllarca İncil öğretisene göre yaşayan ve her Pazar kilisesinde tanrıya dua eden bu Hıristiyanlar, köleleri ile aynı kilisede olmamak için onlara ayrı bir kilise yapmış ve zorla Hıristiyan yaparak kendi inançlarını dayatmıştır. Afrika’yı köle pazarı ve tarlası olarak gören zihniyet elbet gücünü toplumun ve devletin üstündeki kiliseden yani tanrıdan almıştır. Kilise değilmidir krala taç giydiren? Yani yasama ve yürütme yetkisini tanrıdan alır Dünyevi devlet.

Konuyu Hıristiyan dini açısından en iyi özetleyen ise Pavlus’un Efesliler için yaptığı konuşmadır.

‘’Efesliler 6:5-9 Ey köleler, dünyadaki efendilerinizin sözünü Mesih'in sözünü dinler gibi, saygı ve korkuyla, saf yürekle dinleyin. Bunu, sırf insanları hoşnut etmek isteyenler gibi, göze hoş görünmek için yapmayın. Mesih'in kulları olarak Tanrı'nın isteğini candan yerine getirin. İnsanlara değil, Rab'be hizmet eder gibi gayretle hizmet edin. Çünkü ister köle ister özgür olsun, herkesin, yaptığı her iyiliğin karşılığını Rab'den alacağını biliyorsunuz. Ey efendiler, siz de kölelerinize aynı şekilde davranın. Artık onları tehdit etmeyin. Onların ve sizin Efendinizin göklerde olduğunu ve insanlar arasında ayrım yapmadığını biliyorsunuz.’’

Burda açıkça ifade edildiği gibi İncil yani yeni ahid, kölelere efendilerinin sözlerinden dışarı çıkmamalarını emrediyor, bu emir tanrı emridir diye altı çiziliyor birde cümle içinde. İncil eski yasanın bir çok yerini iptal ederken görüldüğü gibi yeni yasada sadece kölelikle ilgili olarak özgür İnsanlara, kölelerine iyi davranmalarını emrediyor. Buna mukabil kölelere ise tanrıya iteat eder gibi efendilerinize iteat edin diye emrediyor.

Kaynaklar:
1- İncil
2- Tevrat
3- İlkel topluluktan uygar topluma, AÜSBF yayınları, Alaeddin Şenel 1982
4- İlkel, Köleci ve Feodal Toplum, Zubritski-Mitropolski-Kerov, Eriş Yayınları/8. Baskı
5- Roma egemenliği: Yurttaşlık ve kölelik, çeviren: Prof.Dr. Özcan Çelebican
6- İlk çağ felsefesi tarihi, W.K.C. Guthrie, Gündoğan yayınları, ikinci baskı 1999
7- Dinler tarihi, Prof.Dr. Hüseyin G. Yurdaydın-Doç.Dr. Mehmet Dağ 1978
8- Dinsel inançlar ve düşünceler tarihi, Mircea Eliade, Kabalcı yayınları 2. Ve 3. Cilt 2003