1 Şubat 2011 Salı

Erken dönem İslam'ın kölelik kurumunu düzenleme ihtiyacı

İslam kölelik kurumunu düzenlerken dönemin şartlarına uygun çözümler üretmiştir ve bir çok ayette bunun izlerini görmek mümkündür, gene kölelik ve devamındaki mevzulardan bahseden Nur suresi 33. ayetindeki hususu anlayabilmek için biraz detaya girmek ve dönemin şartları ile birlikte İslam öncesi ve sonrası kölelik kurumuna bakmakta fayda vardır.

İslam kölelik kurumunu düzenleme ihtiyacı duyarken bunu ortaya çıkan bir toplumsal, ekonomik/politik zorunluluk olarak ele almıştır. Konu erken dönem İslam toplumunun karşılaştığı ekonomik ve sosyal sorunlar bazında ve dönemin şartları göz önünde tutularak İslam açısından çözülmüştür, bunun izlerini Kuran'da, hadislerde ve İslam tarihçilerinin kaynaklarında bulabiliyoruz. Konuyu bizzat Muhammed yaşarken kendisi düzenlemiştir, Kuran'da ve dönemin yansıması hadislerde detaylı bir şekilde yer alır. Çözüm üretilirken içinden çıkılan toplum ve gelenekleri göz ardı edilmemiş ama bir takım yeniliklerde getirmek zorunda kalmıştır (içindeki yaşadıkları toplum içindir bu yenilikler, yoksa diğer toplumlar zaten bu düzenlemeleri yüzyıllar önce yapmışlardır), bu zorunluluk özellikle ekonomiktir aslında, bir diğer hususta toplum düzenini sağlama ve lojistik sorununa çözüm bulmak amaçlıdır.

İslam öncesi toplumda kölelik alt sınıflara ayrılıyordu, zaman içerisinde köle çocukları da köle olarak işlem görmüşlerdir, aralarında bir farklı sınıfta ortaya çıkmıştır oda hür İnsan’lardan ebeveyni olan köleler (babaları hür İnsan olan) topluluğudur, bu kitle İslam’la birlikte miras ve soyadı hakkı istemeye başlamıştır, konu Nahl/75’te ‘’ Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile, kendisine güzel bir rızık verilen ve o rızıkdan gizli ve açık olarak harcayan hür bir insanı misal verdi. Hiç bunlar eşit olur mu? Bütün hamd Allah'a mahsustur. Doğrusu insanların çoğu bilmezler.’’ İfade olunduğu gibi eşitlik kabul edilmemiş ve;

Fasil
:
Konu
:
Ravi
:
Hadis
:
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Hür veya cariye bir kadınla kim zina yaparsa, bundan hasıl olacak çocuk veled-i zinadır, ne o babasına, ne de babası ona varis olamaz."
HadisNo
:
4712

Fasil
:
Konu
:
Ravi
:
Hadis
:
Resulullah (sav) buyurdular ki: "İslam`da cariye ile zina yoktur. Kim cahiliyede cariye ile zina yapmış ise, (bundan hasıl olan çocuk) asabesine (efendisine = cariyenin efendisine) dahil olur. Kim, meşru nikahdan olmayan bir çocuğun kendine ait olduğunu iddia ederse, ona varis olamaz, kendisine de varis olunamaz."
HadisNo
:
5326

hadislerinde olduğu gibi bu tip kölelerin tüm özlük hakları red edilmiştir, İslam’da nikah akdine tabii çocuk dışında miras hakkı tanınmamıştır. Yaşanan toplumsal değişim esnasında Muhammed çözümü kesin sınırlar çizerek göstermiştir. Bu husus iki hadis arasındaki tanım çelişkisi gibi algılanan noktada yatmaktadır, aslında İslam çözümü kendisinden önceki sistemden kalan köle kitlesinin içinden sadece cariye olanlar ve onların hür İslam’dan olan çocuklarını alarak çözmüştür, görüldüğü gibi doğan çocuk annesi köle olduğu için köle olmakta ve varis kabul edilmemektedir. İki sistem arasında ki fark ise cariyenin İslam’da erkeğe ait bir meta (elinin altındaki) olarak tanımlanması ve sahiplenilmesinde gizlidir, yani cariye nikahsız olarak helal kılındığı için İslama göre onunla yapılan seks zina olmamaktadır. Gerçi isteyen cariye yada efendi karşılıklı rıza ile cariye azad edildikten sonra evlenebilmektedir buna yasak yoktur ama doğan çocuk gene toplumun alt katmanında ve mirastan yoksun olarak hür bir şekilde yaşayabilir ancak ikinci kuşaktan sonra bu soy tam özgür olarak toplum içinde yer alırlar genelde. Bu durum gene Kuran'da:

Nisa suresi 25. ayet: inanmış hür kadınları nikahlama genişliğine gücü yetmeyeniniz, ellerinizin altındaki genç, mümin köle kızlardan biriyle evlensin. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. hep bir birinizdensiniz. o halde onları, ailelerinin izniyle nikahlayın. Gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak kalarak, iffetli hanımlar olmaları şartıyla onların mehirlerini örfe uygun bir biçimde verin. Evlilige geçtikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara hür kadınlara uygulanan cezanın yarısı uygulanacaktır. Bu, köle ile evlenme yolu, günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affedici, çok merhametlidir.

Ayeti ile tanımlanmıştır. Ayette belirtilenlere dikkat edileceği gibi köle hala alt sınıftandır ve ceza muidiyesi hala yarım paydır, bu yöntem sadece nefsine hakim olamıyacaklar için önerilen bir yöntemdir aynı zamanda, asıl olan hür ve Müslüman bir kadınla toplumsal ananeler doğrultusunda yapılacak bir evliktir.

Yapılan savaşlar ve yağma seferleri neticesinde ilk dönem İslam toplumunun içinde ihtiyaç fazlası köle sahibi olunmuştur. Durum her halukarda risk oluşturmaya başlamıştır. Birinci kategoride elbette güvenlik riski vardır, sonrasında oluşan köle kitlesi arasında sefaletten kaynaklanan toplumda ki suç oranının artması sorunu vardır ve akabinde bu kitlenin sağlık ve barınma ile gıda sorunu vardır. Bu toplumun halen süren bir cinsel serbestliğide cabasıdır. Bunların acilen çözümlenmesi gerekmektedir ve bulunan ilk çözümde zaten İslam ile bir kısım kölenin akrabalıklarından kaynaklanan bir dayanışması neticesinde fidye karşılığı mevcut köleleri serbest bırakmaktır, fakat kölelerin hepsi fidye ödeyemecek durumda olduğu için fakir olanlarada gene kuzenleri tarafından o dönemde kıymet arz eden toplumsal hizmetleri neticesinde azad edilme getirilmiştir (okuma yazma öğretmek vb.), fakat hala azad edilemecek kadar fakir ve yeteneksiz kuzen köleler geride kalınca bu sefer onların adına fidye ödeyerek azad etme yöntemi getirilmiştir ve geriye İslamla akrabalık bağı olmayan, fidye ödeyemecek kadar yoksul olan bir önemli oranda köle kitlesi kalmıştır hala.

Tam bu sırada işte bu köleler arasında İslama geçme şeklinde bir davranışta yaygınlaşmıştır, çünkü mümin kölenin daha iyi yaşam ve azad edilebilme imkanı vardır, putperest köleler için hiç bir şans yoktur. Bu noktada ise İslam tarihi sevap işlemek ve İslam tanrısına yakın olmak için 10 binlerle ifade edilen sayıda kölenin azad edildiğini söyler, elbette azad edilenler mümin kölelerdir, içlerinde çok az kuzen vardır ama putperest neredeyse yoktur bu azadilerin içinde. İlk başta ki köle yığını sorunu geçici olarak bu şekilde çözümlenmiştir erken İslam toplumunda. İslama geçmiş ve azad edilmiş bu eski köle topluluğu ise İslam’ın yeni milis gücünü oluşturmuştur aynı zamanda, yöntem orduya asker sağlamak içinde bir çözüm olmuştur, bu yolu tercih eden kişiler içinse sınıf atlama ve zengin olma yolu açılmıştır, bu kitle mevaliler ile karıştırılmamalıdır. Ayrıca seçkin savaşçılarla mevali olmak üzere andlaşmalar yapılmış ve bir kısım köle bu yolla ileride azad olacak şekilde toplumun içine kısmen dahil edilmiştir.

Hadis ve tarihçilere göre o dönemde olanları Mevdudi şu şekilde yorumlar ve anlatır: Yolu açmak için bizzat Hz. Peygamber 63 köle azad etti. Hanımlarından Hz. Aişe 67, amcası Hz. Abbas 70 köle azad ettiler. Sahabeler içinde Hakim b. Hizam 100, Abdullah b. Ömer 1000, Zülka'le Himyeri 8000 ve Abdurrahman b. Avf 30.000 köle azad ettiler. Diğer sahabeler bu arada Hz. Ebu Bekir ve Hz. Osman yine çok sayıda köle azad ettiler. Allah'ın rızasını kazanmak için halk yalnızca kendi kölelerini azad etmekle kalmadılar, başkalarından da köleler satın alıp hürriyetlerine kavuşturdular. Sonuçta, Raşid Halifelik sona ermeden önce mirasa konu olan kölelerin hemen hepsi hürriyetlerini elde etmiş bulunuyorlardı. Buradan sanki tüm köleler serbest bırakıldı anlaşılmasın, sadece serbest bırakılmaya müsait miras hakkı olan köleler azad edilmiştir, yoksa köle üretim gücü ile işleyen ekonomi  ve toplum anlayışı devam etmiştir. İslam tarihinde köleler çoğunlukla ev işlerinde kullanılıyormuş gibi bir anlatım vardır ve eksiktir, tarım, maden ve taş ocakları, sürülerin otlatılması, inşaat vb. bir çok iş kolunda özellikle köle kullanılıyordu ve bunlar genelde putperest kafirlerden oluşuyordu, bu tip kölelerin bırakılması söz konusu bile değildir.


Tüm bu gerçekler ışığında ilk dönem İslam’ın Medine’deki yaşamını ve geçirdiği değişimleri daha iyi anlarız. Bütün bu yeni düzenlemeler ve kurallar arasında bir küçük kitle vardır ve onlar bir ayetle hala döneme ve sonrasına dair bizlere bir şeyler anlatır. Kurtulmalık diyede bilinen fidyenin ödenmesi için cariyelerin fuhuş yapmalarına yada yaptırılmasına dayanan sektör, İslam öncesinde hacılara yönelik talepleri karşıladığı gibi gene bu dönemde Medine’deki konfederasyona katılmış bekar yada ailesinden uzak erkekler için çalışmalarına hız vermiştir , söz konusu fuhuş sektörü aslında daha önceki dönemin yeni döneme adapte olmuş şeklidir. Sektör daha çok Yahudilerin elindedir ilk dönem Medine’sinde, sonrasında önemli oranda Müslümanlar’da sektöre dahil olmuştur ve bir dönem rekabet oldukça kızışmıştır, birde işe cariyelikten kurtulmak için efendisiyle anlaşma yapıp fuhuş sektörüne giren kadınlar olunca iş iyice rekabete ve sokağa dökülmüştür o dönemde, işte bu dönemde üst sınıf İslam bu durumdan rahatsız olmuş ve Muhammed’e baskı yapmaya başlamıştır ve Nur suresi 33. ayeti ortaya çıkmıştır, Nur suresi bilindiği gibi genel olarak toplumun etik kurallarını düzenleyen ayetleri içerir. Fuhuş sıradan bir şeydir o dönem toplumu için, buna güzel bir örnek ise aşağıdaki hadiste vardır:

Ravi
:
Hadis
:
Hz.Ali (ra) hutbede şöyle buyurdu: "Ey insanlar, kölelerinize -ister muhsan olsunlar, ister olmasınlar- haddleri tatbik edin. Zira, Hz. Peygamber (sav)`ın bir cariyesi zina yapmıştı, ona celde tatbik etmemi emretti. (Dövmek üzere) yanına geldim. Yeni nifas olmuştu. Döversem öldürürüm diye korktum. Durumu Resulullah`a arzettim. Bana: "İyi yapmışsın, iyileşinceye kadar ona dokunma" dedi."
HadisNo
:
1593

İslam öncesi Arap/Bedevi kabile toplumunda serbestçe yaşanan seks, kurumlaşan ve devletleşen bir toplumda zapturapt altına alınmalıydı ve öylede oldu aslında. Konuyu daha iyi anlamak için ilk önce ilgili ayeti ve tefsirlerini görelim.

Nur suresi 33. ayet: Velyesta’fifillezîne lâ yecidûne nikâhan hattâ yugniyehumullâhu min fadlih(fadlihi), vellezîne yebtegûnel kitâbe mimmâ meleket eymânukum fe kâtibûhum in alimtum fîhim hayren, ve âtûhum min mâlillâhillezî âtâkum, ve lâ tukrihû feteyâtikum alel bigâi in eradne tehassunen li tebtegû aradal hayâtid dunyâ ve men yukrıhhunne fe innellâhe min ba’di ikrâhihinne gafûrun rahîm(rahîmun).

Nur suresi 33. ayet: Nikâh (imkânı) bulamayanlar, Allah onları kendi fazlından zenginleştirinceye kadar iffetli davransınlar. Sağ ellerinizin malik olduğu (köle ve cariyelerden) mükatebe isteyenlere -eğer onlarda bir hayır görüyorsanız- mükatebe yapın. Ve Allah'ın size verdiği malından da onlara verin. Dünya hayatının geçici metaını elde etmek için -ırzlarını korumak istiyorsa- cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları (fuhşa) zorlarsa, hiç şüphe yok, onların (fuhşa) zorlanmalarından sonra Allah (onları) bağışlayandır, esirgeyendir.

Hamdi Yazır: 33- Nikaha güç yetiremeyenler de, teşebbüs ettiği halde nikah için gerekli olan şeyleri tedarik edemeyen ve yardım göremeyen bekarlar da Allah kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetini korumaya çalışsın ve bu cümleden olarak ellerinizin altında bulunanlardan mükatebe yapmak isteyenleri eğer kendileri hakkında bir iyilik biliyorsanız hemen mükatebe yapınız.

MÜKÂTEBE: Kitabete kesişmek, köle veya cariyenin vermeyi taahhüd ettiği bir bedel karşılığında hür olmak üzere kendisini efendisinden satın alması anlaşmasıdır ki, bedeli ödeyince hür olur. Ve Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara veriniz ve dünya hayatının geçici menfaatlarını elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Rivayet edildiğine göre münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl altı cariyesini zorla zinaya sevkediyordu. İkisi gelip Resulullah'a şikayet ettiler, bu âyet indirildi bu cümlenin önceki geçen cümleye olan bağlantısıyla anlamı da şu mânâya gelir:
İşte yukardaki emirleri ihmal etmek namuslu kimseleri istemeyerek zinaya sürüklemeye yakın kötülüğe sebeb olur. O halde günah kimin? Zorlayanın mı? Zorlananın mı? İkisinin de mi? Kim onları zor altında bırakırsa şüphe yok ki Allah, onlar zorlandıktan sonra, yani o cariyeler razı olmayıp zorla sürüklendikten sonra bu biçarelere çok bağışlayıcı ve merhametlidir. Yani yapılan fiilin zorlayan için de zorlanan için de günah olduğunda şüphe yoktur. Fakat zorlanan biçareler de bu günaha razı olmayıp zorla sürüklendiklerinden dolayı özür sahibidirler. Ve bağışlayıcı ve merhamet sahibi olduğunda şüphe olmayan Allah yanında bağışlanmaya ve merhamet edilmeye layıktırlar. Bu sebepten bu zavallılara acımalı kurtulmaları için yardım etmelidir. Fakat zorlamayı isteyerek yapanlar, sûrenin başında geçtiği üzere acımaya layık olmayıp razı olduğu günahın azabına layık oldukları gibi, zorlayanın da bütün vebali yüklenerek büyük azab ve nefrete müstehak olduğunu hatırlatmaya gerek yoktur.

Muhammed  Ali es Sabuni:33. Maddî sebeplerden dolayı evlenme imkânı bulamayanlar, Allah onları lütfuyla zenginleştirinceye ve evlenmelerini kolaylaştırmcaya kadar iffetlerini korumaya ve şehvetlerine hakim olmaya çalışsınlar. Çünkü kul, Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık ve çıkış yolu nasip eder. Efendileriyle anlaşma yaparak kölelikten kurtulup hürriyetine kavuşmak isteyen kölelere gelince onlarda itimat ve olgunluk görürseniz, hür olmaları için, bir miktar mal karşılığı onlarla yazılı anlaşma yapınız. Hürriyetlerini elde etmele­ri için onlara bir yardım olmak üzere, Allah'ın size verdiği rızıktan onlara verin. Eğer zina yapmaktan korunmak isterlerse, cariyelerinizi zinaya zorlamayın. Buradaki, korun­mak isterlerse sözü bir kayıt veya şart değildir. Yani korunmak istemezlerse on­ları serbest bırakın mânâsına gelmez. Bu ancak, zinaya zorlamanın çirkinlik ve adiliğini gösterir. Çünkü, asıl olan, efendinin, cariyelerin iffetini korumasıdır, câriye iffetini korumak ve zinaya yaklaşmamak istediği halde, efendisinin ona zina etmesini emretmesi ise, onun son derece alçaklık ve adiliğidir. Tefsirciler şöyle der: "Bu âyet, münafık Abdullah b. Sclûl hakkında inmiştir. Onun Müseyke ve Ümeyme adlarında iki câriyesi vardı. Para kazanmak maksadıyle onla­ra zina etmelerini emrediyor ve yapmadıkları takdirde onları dövüyordu. Cariyeler durumu Rasululluha (s.a.v.)'a şikayet ettiler, bunun üzerine bu âyet indi. Dünyanın geçici malına kavuşmak, zina ve rezillik yoluyla mal elde etmek için cariyelerinizi bu kötülüğe zorlamayın. Cariyeleri zinaya zorlayan bilsin ki, Allah onları çok bağışlayan ve esirgeyendir. Zina yaptıkları için onları cezalandırmaz. Çünkü onlar zinaya zorlanmışlardır. Onları zorlayanlardan, Allah, çok kötü bir şekilde intikam alacaktır.


Seyyid Kutub: Ödeyecekleri belirli bir bedel karşılığında özgürlüklerine kavuşmak üzere sizinle sözleşme yapmak isteyen elinizin altındaki köleler ile, kendilerinde iyi insan olma belirtileri gördüğünüz takdirde sözleşme yapınız. Allah'ın size bağışladığı servetinizden onlara yardım ediniz.

Namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi dünyalık çıkarlarınız uğruna fuhuşa zorlamayınız. Kim onları zorlarsa bilsin ki, uğradıkları zorlamadan sonra Allah onlar hakkında affedicidir ve merhametlidir.
Cariyelerini bu kötülüğü işlemeye zorlayanların böylesine iğrenç bir yolla dünya malı kazanmak amacı ile fuhuş işlemek için onları tehdit edenlerin bu davranışı yasaklanıyor. Kendi istekleri dışında zorlanmaları durumunda zorlanan cariyelere bağışlanma ve merhamet sözü veriliyor.

Süddi diyor ki, "Bu ayet münafıkların elebaşısı Abdullah b. Ubeyy b. Selul hakkında inmiştir. Abdullah b. Ubeyy b. Selul'un Muaze adında bir cariyesi vardı. Kendisine misafir geldiği zaman onları onurlandırmak için cariyenin misafirlerle cinsel ilişkide bulunmasını isterdi. Cariye gidip bu durumu Hz. Ebubekir'e şikayet etti. Hz. Ebubekir de durumu Peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun- açtı. Bunun üzerine Peygamberimiz cariyenin alıkonmasını emretti. Abdullah b. Ubeyy b. Selul bağırıp çağırarak: "Bizi kim Muhammed'den kurtaracak, cariyelerimizi elimizden alıyor?" dedi. İşte yüce Allah bu ayeti onlar hakkında indirdi."

Mevdudi: Bu, cariyeler iffetli ve faziletli bir hayat yaşamak istemezlerse, fuhşa zorlanacaklardır demek değildir. Denmek istenen, bir cariye kendi iradesiyle ahlâksızlıkta bulunursa, bundan onun sorumlu olduğu ve kanunun yalnızca kendisine karşı uygulanacağıdır. Buna karşı, eğer sahibi cariyeyi ahlâksızlığa zorlarsa, bu durumda sorumluluk onun olur, kanun da ona karşı işleyecektir. "Dünya hayatının serip verdiğini elde etmek için" ifadesi ise, efendinin cariyesinin gayri ahlâkî kazancına ortak olmadığı takdirde cariyeyi fuhşa zorlamakla günah işlemiş olmaz anlamında bir şart ve sınırlama getirmek için değildir. Burada amaç, bu yolla elde edilen her türlü kazancın, gayri meşru ve gayrı ahlâkî yollardan geldiği için haram olduğunu açıklamaktır.

Bununla birlikte, bu emrin tüm anlam ve kapsamını yalnızca metinden çıkarmak mümkün değildir. Bu nedenle, emrin vahyedildiği dönemde geçerli olan tüm şartları hakim ortamı yerinde tesbit etmek gerekir. Bu zamanda Arabistan'da fuhuş, "evcil" fuhuş ve açık fuhuş olarak iki şekildeydi;
a) Evcil fuhuş, koruyucuları bulunmayan azad edilmiş cariyelerce, ya da ailevî veya kabilevî desteği bulunmayan hür kadınlarca yapılırdı. Bunlar bir eve yerleşir ve cinsel doyum karşılığında geçimlerini sağlamak için aynı anda birden fazla erkekle anlaşma yaparlardı. Çocuk doğacak olursa, anne onu ilişkide bulunduğu erkeklerden istediğine atfeder ve toplumda bu adam onun babası sayılırdı. Cahiliyye bulunduğu döneminde yerleşik bir adet halini alan bu durum, evlilikle hemen hemen eş statüdeydi. İslâm gelince, bir kadının nikâhla tek bir kocanın bulunduğu durumları yasal evlilik olarak kabul etti ve tüm diğer cinsel doyum şekillerini zina ve dolayısıyla ceza gerektirici suçlardan saydı. (Ebu Davud).
b) Yalnızca cariyelerin yaptığı açık fuhşun iki türü vardı:
1) Cariyeler her ay sahiplerine büyük miktarda belli bir para ödemeye zorlanır ve bunu da ancak fuhuş yoluyla kazanabilirlerdi. Cariye sahibi, paranın nasıl kazanıldığını çok iyi bilirdi ve gerçekte, özellikle bu yolla kazancın normal çalışma ücretlerini çok çok aştığı bir zamanda böylesine ağır bir yükü zavallı cariyenin üzerine yüklemenin başka bir amacı da yoktu.
2) Genç ve güzel cariyeler genelevine konur ve kapıya isteyenin orada şehvetini doyurabileceğini gösteren bir bayrak asılırdı. Böylece çalışan kadınlara "kalikiyyat" ve çalıştıkları evlere de "mevahir" denirdi. Dönemin tüm önde gelen kişileri bu türden fuhuş yuvalarına sahipti ve onları işletiyorlardı. Hz. Peygamber'in hicretinden önce Medine krallığına getirilmiş bulunan ve Hz. Aişe'ye iftira olayında başrolü oynayan münafıkların başı Abdullah b. Übeyy'in böyle bir evi vardı ve içinde altı güzel cariye çalışıyordu. O bunlarla yalnızca para kazanmakla kalmıyor, aynı zamanda Arabistan'ın çeşitli yörelerinden kendisini görmeye gelen önemli misafirlerini de eğlendiriyordu. Bu yolla doğan çocukları da, köleler ordusunun gücünü ve görkemini artırmada kullanıyordu. Bu fahişelerden olan Muazele İslâm'ı kabul edip, geçmiş günahları için tevbe etmek dileyince, İbn Übeyy kendisine işkence etmişti. Kadın Hz. Ebu Bekir'e şikayette bulunmuş, o da meseleyi Hz. Peygamber'e getirmişti. Hz. Peygamber (s.a). kadının bu zalim adamdan alınmasını emretti. (İbn Cerir, cilt: 18, sh: 55-58, 103-104, el-İstiab. Cilt: 2, sh: 288-289).

Görüldüğü gibi ilgili ayetin toplumu şekillendirdiği dönemde, toplum oldukça karışık bir yapıdadır, gerçi rivayetlerdeki cariye sayısı muhtelif olsada olayın esas kahramanı Abdullah b. Übeyy’dir aslında, neticede Ayşe’nin meşhur camel olayında baş aktördür ve bunu başta Muhammed olmak üzere tüm İslam önde gelenleri unutmamıştır. Yine anlaşılacağı gibi İslam hala tam bir egemen güce sahip olmadığı için olayı sadece İslam adına hükme bağlayarak sorunu çözme yoluna gitmiştir. İslam adına evlilik ve cariyeler dışındaki tüm ilişkiler zina kabul edilmiş ve fuhuş ile getirisi tüm İslama yasaklanmıştır. Fakat hala bölgede yaşayan İslam dışındakilere yönelik bir yaptırım ve hüküm getirilmemiştir. İslam sadece Müslüman olan ve kendi isteğiyle fuhuş yapmak istemeyen cariyelere bir kurtuluş yolu açmıştır, geri kalan cariyeler için bir yaptırım üretmemiştir, çok sonraları İslam devlet kurumunu inşa ettikten ve egemen tek güç olduktan sonra genel anlamda fuhuşla mücadele ediyormuş gösterilmek istenmiştir 20. yy İslam din adamlarınca, fakat tarihle sabit ve sadece gayrı Müslimlere hizmet veren "mevahir"ler Osmanlı’nın son dönemlerine kadar varlığını sürdürmüştür, gene aynı şekilde Osmanlı’da oğlan olarak anılan eşcinsel hayatıda buna yakın tarih olarak güzel bir örnektir. Mevdudi bile günümüz şartlarına uyan yorumunu yaparken bu sonuca salt ayet üzerinden ulaşmadığını belirtir ve dönemsel gerçekler üzerinden bir çıkarsama yaptığını gizlemez mesela.

Özetle: Nur suresi 33. ayet İslam toplumuna fuhuşu yasaklamıştır, fuhuşla elde edilen geliride yasaklamıştır, İslam erkeğinin evliliği neticesinde sahip olduğu karıları ve cariyeleri dışındaki tüm ilişkileri zina olarak tanımlanmıştır, söz konusu İslam hukukuna göre tüm bu yasaklar ve cezalar sadece İslam’ı bağlar, sonradan ve özellikle 20. yy da yazılan tefsirlerde belirtildiği gibi bütün toplumu bağlamaz. Bağlamamasıda doğaldır ki şeriat sadece İslam içindir. Söz konusu ayette isteyen gayrı Müslim ve putperest kadınların fuhuş yapmamasına dair bir hükümde yoktur, tüm yasaklar gibi sadece İslamı bağlayan yasaktır buda ve söz konusu cariyeler o dönemde fuhuş yapmayı istemiyorlarsa, bundan kurtulmak için tek çare olarak İslam’ı kabul etmeyi seçmişlerdir, oda fidye vererek kendilerini kurtaracak bir kişi bulabilirlerse ve bunuda efendileri kabul ederse. Bireysel bir din olan İslam çözümüde bireysel olarak İslam’ın içinde bulmuştur görüldüğü gibi. Evrensellik arz etmeyen bir çözümde karar kılan İslam aslında çıkış noktasında ki kabile/şehir devlet yapılanması noktasında tüm dengeleri gözeten bir çözüm üretmiştir.

Kaynaklar:
1- Kuran
2- Kutubusitte (Buhari) hadisleri
3- Hukuk Tarihinde İslam Hukuku, Ord.Prof.Sabri Şakir Ansay 2002 (4. Baskı)
4- İslam Hukukunda hükümlerin değişmesi açısından Hz. Ömer’in bazı uygulamaları, Doç.Dr.Muhsin Koçak, 1997
5- İslam hukukunda suçlar ve cezalar, Dr. İlhan Akbulut, 2003
6- İlk dönem İslam hukuku, yasama-yargı-yürütme. Abdülvahhab Hallaf
7- Demografik değişkenler açısından ilk Müslümanlar, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:18 Sayı:2 Prof.Dr. Abdurrahman Kurt
8- İslam’ın ilk döneminde ticari hayat. Doç.Dr. Ahmet Turan Yüksel
9- Câhiliye’den İslâm’a Geçiş: Tebliğ ve Sosyal Akışkanlık, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:14 Sayı:1 Yard. Doç. Dr. Vejdi Bilgin
10- İlkel, Köleci ve Feodal Toplum, Zubritski-Mitropolski-Kerov, Eriş Yayınları/8. baskı