31 Mart 2012 Cumartesi

Hicap, İslam’da Kadın’ın Örtünme Zorunluluğu

Olay esas olarak Medine’de gerçekleşmiştir, değişik kültüre sahip kabilelerin iktidar mücadelesinde kadınlar ortada kalmış ve sık sık karşılıklı olarak bu durum siyaseten kullanılacak şekilde istismar edilmiştir. Özellikle Muhammed Medine’ye siyasi olarak iltica ettiğinde Medine’yi yöneten Yahudi kabile başta olmak üzere onu destekleyen Yahudi ve Arap kabileleri yeni oluşturulan ittifaktan rahatsız olmuşlar (1) ve tacizlerle yeni oluşan İslam ittifakını yıldırma ve egemenlik altına alma çabalarına girmişlerdir. Bu vesile ile sık sık başta Muhammed olmak üzere Müslüman’ların önde gelen kişilerinin eşlerine ve cariyelerine yönelik sözlü ve fiili saldırlarda bulunmuşlardır, buna mukabil özellikle Müslüman’ların içerisindeki yerleşik Medine’li kabilelere mensup olanlar ağırlıkta olmak üzere benzer davranışlarla karşılık vermişlerdir. Yahudiler özellikle Muhammed’in peygamber olmadığı (2) tezi üzerinden hareketle yaptıkları siyasi baskıya ve hakaretlere (3) cevaben Muhammed’in Yahudilerin peygamberleri gibi çok eşliliğe geçmesi ve onlar gibi davranmasıda(4), Yahudi’lerin güçlü oldukları dönemde yarı giyinik vaziyetteki Müslüman kadınlar ve Muhammed’in eşlerine yönelik, savaş ve kavga çıkarabilmek için tacizlerde bulunmuşlardır.

O dönemde bazı kabilelere mensup kadınlar başlarını örtmektedir, Antik Yunan ve Roma imparatorluğu dönemlerinde yaygın olan ve kadınlarının göğüslerini meydanda bırakacak şekilde giyinme tarzı bazı kabilelere mensup kadınlar tarafından uygulanmaktadır. Özellikle gündüz saatlerinde zengin olan kadınlar şeffaf kumaşlardan yapılan kıyafetlerle (5), fakir olan kadınlar ise üzerlerine bir şey giymeden güneşten korunmak için başlarında örtülerle toplum içinde dolaşmaktadırlar. Mekke’de yapılan hac ticaretinde çıplak yapılan dinsel ritüller neticesinde çıplaklık ilahi bir doğallıkda kazanmıştır bölgede. Yarı göçebe şehirli kadınlar ve Kureyş gibi bazı kabilelere mensup kadınlar ise bedenlerini öretecek tarzda giyinmekle birlikte, onlarda tek göğüslerini dışarıda bırakacak kıyafetler ile birlikte bazen belden yukarısı çıplak kalacak şekilde de giyinmekteydiler.

Bu şartlar altında bir diğer etken olarak Medine’ye iltica eden kadınlar, Medine’li kadınlar kendilerinden daha fazla hakka ve serbestiye sahip olduklarını görünce, onlar gibi davranmaya başlamışlar ve bu en başta Ömer olmak üzere belli başlı bazı Müslümanları rahatsız etmiştir. Özellikle Ömer ciddi bir baskı kurmuştur (6) söz konusu yasağın çıkarılabilmesi için. Mekke’de sesi çıkmayan kadınların Medine’de seslerinin çıktığını ve ahlaken bozulduklarını bir çok vesile ile Muhammed’e anlatan Ömer, özellikle Muhamed’in eşleri üzerinden sık sık Muhammed’e baskı yapmıştır, bu konuda son vaka gene Muhammed’in eşi Sevde üzerinden yaşanmıştır. Ömer Akşam geç saatlerde Muhammed’in evinden tuvalete gitmek için çıkan karaltıyı tanıyarak, ‘’seni tanıdım Sevde’sin’’ demesi (Sevde’nin uzun boylu ve cüsseli olduğu belirtilir) ve bu konunun Muhammed’e ulaşması üzerine birden tanrısal emir olarak Müslüman kadınlar için örtünme emri çıkar(7). Elbette bu yasağın arkasında Ayşe (Ebu Bekir’in kızı) ve Hafsa’nın (Ömer’in kızı) Medine’de gördükleri serbestiye uymak istemeleri (8), toplu göçün 2. Yılından sonra yapılan savaşlar ve yağmalar neticesinde ortaya çıkan refah’tan istifade etme arzularıda en büyük etkenlerdendir.

Özetle; dönemin çalkantılı ve değişen toplumsal yapısı içerisinde kadın (özellikle Kureyş’liler) yeni haklar peşinde koşarken, etkileşime girdiği diğer kabilelerin kadınlarının hakları üzerinden hareketle, üzerindeki baskı ve yasaklardan kurtulabilmek amacıyla taleplerde bulunmuştur. Soğuk savaş’ın yaşandığı Medine’deki ilk 2 yıl boyunca nispi olarak yeni kurulan Müslüman oteritenin egemenliğinden kaçabilen Müslüman kadınlar, özellikle Yahudi kadınların medeni hakları ile birlikte Medine’li yerleşik Arap kabilelerin kadınlarının medeni ve sosyal haklarının benzerlerini talep etmiş ve sosyal yaşamda bu hakları kullanmaya başlamıştır. Bu kaos döneminde toplum terörize olurken, toplumun en hassas kitlesini oluşturan kadınlar karşılıklı olarak taciz ve tecavüzlere maruz kalmışlardır. Ömer başta olmak üzere Müslüman toplumun tutucu kanadı ise bu duruma muhalefet etmiş ve bir çok vakada olduğu gibi bu vakada’da Ömer’in dediği olmuş ve kadınlar bir yasak ile ilk önce örtünmeye zorlanmış, ardında mecbur kalmadıkça sokağa çıkmaları yasaklanarak güncel yaşamdan soyutlanmışlar ve evlerin içine hapsedilmişlerdir (9).

Konu günümüzde bölgeye ve Müslüman toplumun yönetildiği Mezhebe göre değişik yorumlanmakta ve uygulanmaktadır. Taberi’de ve diğer hadis kitaplarında geçen hadislerin, 9. yy dan sonra uydurulmuş hadisler olduğu yönünde ayrılıkta olan İslam din adamları söz konusu husus ve ayetler konusunda ortak fikir olarak Kadın'ın örtünmesi gerektiği kanaatindedir. Uzun bir süre ayrınılan nokta olarak kadının nasıl örtüneceği noktasında yoğunlaşmıştır. Orta doğuda 1970’lerden itibaren artan savaşlar neticesinde nispi bir özgürlüğe kavuşmuş olan Müslüman kadınların tekrar taciz ve tecavüzlere uğramaları neticensinde gelişen örtünme refleksi, Global bir hareket haline gelerek yeni nesil Müslüman toplumlar arasında benzer bir örtünme şekline evrilmişsede hala günümüzde bölgeye ve mezhebe göre örtünme şekilleri değişmektedir. Konu tanrısal bir emir olduğu için İslam toplumu açısından tartışmaya açık bir konuda değildir, kendisini Müslüman olarak tanımlayan her kadın yüz ve eller dışarıda kalmak şartıyla örtünmek zorundadır, burada örtünmeden kasıt da kadına ait vucut hatlarının tamamen yok edilmesidir aynı zamanda (10).

Kaynaklar:
1- Kuran (H.Yazır, Diyanet, E.Yüksel, A.Gölpınarlı, S. Ateş, S. Yıldırım, Y.N.Öztürk, M. Esed, Ö.N.Bilmen, C. Yıldırım tefsirleri)
2- Buhari ve Kutubu Sitte hadisleri
3- İslam öncesi Mekke. Dr. Yaşar Çelikkol, Ankara okulu yayınları, 2003
4- Cahiliye döneminde Yesrib’in etnik yapısı, FÜSB dergisi sayı:1, cilt:15/319-346, Yaşar Çelikkol
5- Uydurma olduğunda ittifak edilen hadisler, Aliyyül Kari, Tercüme: İbrahim Kutlay, İnkilap yayınevi 2008
6- Asrı Saadet, Mevlana Şibli, Çeviri:Ö.Rıza Doğrul, Sadeleştiren: O.Zeki Mollamehmetoğlu 1, 2, 3, 4, 5. Cilt, 1978
7- Büyük İslam Tarihi, İbn-i Kesir, Çağrı yayınları
8- Her Hicret Bir İnkılaptır, Ali Şeriati, Çev. Hasan Elmas, İhtar Yayıncılık
9- İslam Hukuku ve Önceki Şeriatlar, Prof.Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Art sanat yayınları, 2003
10- Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Taberi, MEB yayınları, 2, 3. Ve 4. Cilt, 1992
11- İslamiyette Kadın Öğretimi, Gaye matbaası, Prof.M.Tayyip Ökiç, 1979
12- Mezhepler Arası Mukayeseli İslam Ceza Hukuku, Ali Şafak, Atatürk Üniversitesi Basimevi, 1977

Dipnotlar:
1- Söz konusu olan sadece kadınlara yönelik şiddet değil elbette, esas hedef Muhammed üzerine yoğunlaşan bir tahrik ve tecavüz söz konusudur. Muhammed güçlendikten sonra Yahudileri İslam’ın en büyük düşmanı ilan etmiştir ve savaşmıştır.

Hadis : Bintu Muhayyisa, babasından naklediyor: "Allah Teala Hazretleri, Peygamberine, yahudilerin tasarladıkları suikasdi bildirince, Resulullah (sav): "Yahudi erkeklerden kimi yakalarsanız onu hemen öldürün!" ferman buyurdu. Bunun üzerine babam Muhayyısa (ra), Yahudi tüccarlarından biri olan Şebibe`nin üzerine atılıp öldürdü. Amcam Huvayyısa o sırada henüz müslüman değildi ve babamdan daha yaşlıydı. Babama hem vuruyor ve hem de: "Ey Allah`ın düşmanı! (onu nasıl öldürürsün?) Karnındaki yağ belki de onun malından!" diyordu. Babam şu cevabı verdi: "Bana onu yapmamı öyle bir zat emretti ki, eğer seni öldürmemi emretse seni de sağ bırakmazdım." Amcam o esnada müslüman oldu."
HadisNo : 4240

Hadis : Nafi` rahimehullah`a kıtalden önce (yapılan İslam`a) davet hakkında sormak üzere yazmıştım. Bana şöyle yazdı: "Bu İslam`ın evvelinde idi. Resulullah (sav) Beni Müstalik`e (önceden haber vermeden ani) baskın yaptı. Onlar (bu sırada) gafil haldeydi, hayvanları su kenarında sulanıyorlardı. Mukatillerini öldürdü, çocuklarını ve kadınlarını esir aldı. O gün Cüveyriye`yi de ele geçirmişti." HadisNo : 4264

Ravi : Ebu Hüreyre
Hadis : Müslümanlardan biri ile Yahudilerden biri aralarında münakaşa edip küfürleştiler. Müslüman öbürüne: "Resulullah (sav)`ı alemler üzerine seçkin kılan Zat-ı Zülcelal`e kasem olsun!" diye yemin etti. Yahudi de: "Musa aleyhisselam`ı alemler üzerine seçkin kılan Zat-ı Zülcelal`e kasem olsun!" diye yemin etti. Derken, o böyle der demez, müslüman elini kaldırıp Yahudi`ye bir tokat vurdu. Yahudi de doğruca Aleyhisselatu vesselam`a gidip hadiseyi haber verdi. …
HadisNo : 4337

Ravi : İbnu Ömer
Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Yahudilerle savaşacak ve onları öldüreceksiniz. Öyle ki taş dahi: "Ey Müslüman, işte Yahudi, arkamda (saklandı), gel, öldür onu!" diyecek."
HadisNo : 5020

Fasıl : KISAS BÖLÜMÜ
Ravi : Ali
Hadis : Bir yahudi kadın Resulullah (sav)`a şetimde bulunuyor, hakaretler ediyordu. Bir adam onu boğarak öldürdü. Resulullah (sav) kadının kanını batıl kıldı.
HadisNo : 4967

2- Orta doğuda İsa’nın Yahudi tarikat içerikli öğretisinin, Antik Yunan ve Roma dinsel öğretileri ile birleştirilmesi ile ortaya çıkan Hıristiyan’lık dışında ilk defa Yahudi olmayan birisi ciddiye alınacak şekilde peygamberlik iddiası ile ortaya çıkıyordu. Daha önce ve sonrasında olduğu gibi Yahudi’ler kendileri dışındaki her peygamber iddiasını red etmişlerdir.

Hadis : İki Yahudi konuşuyorlardı, biri arkadaşına: "Gel seninle şu Peygamber (sav)`e gidelim ve birşeyler soralım" dedi. Arkadaşı: "Ona peygamber deme" diye müdahale edip ekledi: "Şayet o, kendisinden "peygamber" diye bahsettiğini duyacak olursa sevincinden gözleri dört olur." Beraberce gidip Resulullah (sav)`ı imtihan niyetiyle dokuz açık ayetten soru sordular. Resulullah (sav) onlara "Allah`a hiç bir şeyi ortak kılmayın, hırsızlık yapmayın, zina fazihasını işlemeyin. Allah`ın haram kıldığı cana kıymayın, masum kişiyi öldürtmek için sultana gammazlamayın, sihir yapmayın, faiz yemeyin, günahsız kadına zina iftirası atmayın, savaş sırasında cepheyi koyup kaçmayın, ey Yahudiler, bilhassa sizin için söylüyorum, cumartesi günü yasağını ihlal etmeyin" dedi. Saffan der ki: "Bu cevap üzerine Yahudiler, Resulullah (sav)`ın el ve ayaklarını öptüler ve: "Şehadet ederiz ki, sen peygambersin" dediler. Saffan diyor ki: Resulullah (sav) onlara: "Öyleyse niye bana uymuyorsunuz?" diye sordu. Onlar: "Davud (a.s.), neslinden peygamber kesilmesin diye dua etti. Biz, sana uyduğumuz takdirde Yahudilerin bizi öldürmesinden korkuyoruz" cevabını verdiler.
HadisNo : 690

3- Karşılıklı olarak kavga ve savaş başlatma amaçlı hakaretler ve tahrik amaçlı eylemler özellikle siyasi ilticanın ilk 2 yılında çok yoğun yaşanmıştır. Hatta büyü  gibi bazı soyut saldırıların yanında zehirleme gibi saldırılarda olmuştur. Suikastlar ve karşılıklı kavgalar zamanla yerini savaşa bırakmıştır.

Konu : Eman Ve Sulh
Hadis : Ka`b İbnu`l-Eşref, Resulullah (sav)`ın aleyhine hicviyeler düzüyor ve bunlarla Kureyş kafirlerini, ona karşı tahrik ediyordu. Resulullah (sav) Medine`ye hicretle geldiği zaman, şehrin ahalisi kozmopolitti: Bir kısmı Müslüman, bir kısmı putlara tapan müşrik, bir kısmı da Yahudi idi. Yahudiler, Resulullah (sav) ve ashabına rahatsızlık veriyorlardı. Cenab-ı Hakk, Resulü`ne (sav) sabır ve af emrediyordu. Allah şu ayeti onlar hakkında inzal buyurmuş idi. (mealen): "Hiç şüphesiz, sizden önce kitap verilenlerden ve Allah`a eş koşanlardan çok üzücü sözler işiteceksiniz. Sabreder ve Allah`a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bu üzerinizde sebat edilecek işlerdendir." (Al-i İmran 186). Ka`b İbnu`l-Eşref, Hz. Peygamber (sav)`e eza vermekten bir türlü vazgeçmiyordu. Sonunda Resulullah (sav) Sa`d İbnu Mu`az (ra)`a, onu öldürecek birini yollamasını emretti. Onu Muhammed İbnu Mesleme (ra) öldürdü. Ka`b öldürülünce, Yahudiler ve müşrikler çok korktular. Resulullah (sav)`a gelerek: "Arkadaşımızı geceleyin kapısını çalarak öldürdüler" dediler. Resulullah (sav) onlara Ka`b İbnu`l-Eşref`in geçmişte söylediklerini hatırlattı. Sonra da hepsini kendisiyle onlar arasında yapılacak ve (şerirlerin uyarak sıkıntıları) sona erdirecek bir antlaşma imzalamaya çağırdı. Resulullah (sav) onlarla kendisi ve bütün Müslümanlar arasında muteber olacak yazılı bir antlaşma yaptı.
HadisNo : 1080

Ravi : Aişe
Hadis : Hz. Peygamber (sav)`e (Yahudiler tarafından) sihir yapıldı, öyle ki, Resulullah (sav) yapmadığı bir şeyi yaptım vehmine düşüyordu. Bir gün benim yanımda iken Allah`a dua etti, sonra tekrar dua etti. Ve dedi ki: "Ey Aişe, hissettin mi, sorduğum hususta Allah bana fetva verdi?" "Hangi hususta Ey Allah`ın Resulü?" dedim. "İki kişi bana gelip, biri başucumda, diğeri de ayak tarafımda oturdu. Biri diğerine: "Bu zatın rahatsızlığı nedir?" dedi. öbürü: "Büyüdür!" dedi. Önceki tekrar sordu: "Kim büyüledi?" Diğeri: "Lebid İbnu`l`A`sam adındaki Beni Züreykli bir Yahudi" diye cevap verdi. Öbürü: "Büyüyü neye yaptı?" dedi. Arkadaşı: "Bir tarakla saç döküntüsüne ve bir de erkek hurma tomurcuğunun içine" cevabını verdi. Diğeri: "Pekala, şimdi nerede?" diye sordu. Arkadaşı: "Zervan kuyusunda!" cevabını verdi." Bunun üzerine Resulullah (sav) Ashabından bir grupla birlikte (ra) kuyuya gitti, ona baktı, kuyunun üzerinde bir hurma vardı. Sonra benim yanıma dönüp: "Ey Aişe! Allah`a yemin olsun, kuyunun suyu sanki kına ıslatılmış gibi (bulanık) ve (o kuyu ile sulanan) hurma ağaçlarının başları da sanki Şeytanların başları gibiydi!" dedi. Ben: "Ey Allah`ın Resulü! Onu (kuyudan) çıkardın mı?" diye sordum. "Hayır!" dedi ve ilave etti: "Bana gelince, Allah bana afiyet lütfetti ve şifa verdi. Ben ondan halka bir şer gelmesine sebep olmaktan korktum!" Resulullah onun gömülmesini emretti ve yere gömüldü."
HadisNo : 2239

Ravi : Bera
Hadis : Resulullah (sav) yahudi Ebu Rafi`e, Ensar`dan bir grup adam gönderip, başlarına da Abdullah İbnu Atik`i koydu. Ebu Rafi` Resulullah (sav)`a eza veriyor ve aleyhinde çalışmalar yapıyordu. Ebu Rafi Hicaz bölgesindeki kendine has bir kalede oturuyordu. Kaleye yaklaştıkları zaman güneş batmıştı. Halk artık sürüleriyle dönüyordu. Abdullah arkadaşlarına: "Siz burada oturun ve yerinizden ayrılmayın. Ben gidip, kapıcılara biraz iltifat edip, içeri girme imkanı arayacağım" dedi ve ilerledi. Kapıya kadar geldi. Kazayı hacet yapıyormuş gibi elbisesini toparladı,i însanlar içeri girmişti. Kapıcı seslendi. "Ey Allah`ın kulu, girmek istiyorsan gir. Kapıyı kapatacağım (çabuk ol)!" dedi. Ben de girdim ve (bir köşeye) gizlendim. Halk tamamen girince kapıyı kapattı. Sonra da anahtarları bir kazığa taktı. Ben (müsait bir anda) kalkıp anahtarları alıp kapıyı açtım. Ebu Rafi evinde gece sohbeti yapıyordu. Ve hususi bir köşkte idi. Sohbet arkadaşları dağılınca, yanına çıktım. Her bir kapıyı açıp girdikçe içeriden üzerime kapadım. "Eğer halkın haberi olur da beni öldürmeye azmederlerse, ben Ebu Rafi`i öldürmeden ona ulaşamasınlar diye böyle yaptım. Sonunda yanına kadar geldim. Köşkün ortasında yer alan karanlık bir odadaydı. Ancak, odanın neresinde olduğunu bilemiyordum. "Ebu Rafi`" diye seslendim. "Kim o?" dedi. Sese doğru yöneldim. Heyecan içerisinde bir kılıç darbesi indirdim, ama boşa gitti. Adam bir çığlık attı. Hemen odadan çıktım. Azıcık bekleyip tekrar girdim, [sesimi değiştirip, yardıma gelmiş gibi:] "O ses de ne? ey Ebu Rafı" dedim. "Kahrolası, odada biri var az önce bana kılıç vurdu" dedi. (Yerini iyice keşfetmiştim), bir darbe daha indirdim. Yaraladım, fakat öldüremedim. Sonra kılıcın ucunu karnına sapladım, sırtına kadar dayandı. Öldürdüğümü anladım. Geri dönüp, kapıları teker teker açmaya başladım. Merdivene kadar geldim. Ayağımı bastım. Yere kadar ulaştığımı zannettim. Ay ışığıyla aydınlık bir gecede düştüm. Bacağım kırıldı. Sarığımla sardım. Sonra gidip kapının önüne oturdum. Onu gerçekten öldürdüm mü, öğreninceye kadar bu gece kaleden dışarı çıkmayacağım" dedim. Horozlar ötünce, surların üzerinden ölüm ilan edildi. Ölüm habercisi: "Hicaz ahalisinin tüccarı Ebu Rafi`in ölümünü duyuruyorum!" diye bağırıyordu. Ben hemen arkadaşlarımın yanına gittim. "Zafer!" dedim, Allah Ebu Rafi`in canını aldı!" Resulullah (sav)`a geldim, olup biteni anlattım. Bana: "Uzat ayağını!" buyurdular. Ben de ayağımı uzattım. Meshediverdi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi hiçbir rahatsızlık kalmadı.
HadisNo : 4244


4- Muhammed gerek etkili kabilelerden aldığı eşler, gerekse savaşlardan ganimet olarak gelen cariyelerden aldığı eşler bir yana, yakınında beğendiği kadınlarıda eş olarak almaktan çekinmemiştir. Bu konuda tanrısal emirler çıkmış ve Muhammed’e istediğini eş olarak alma hakkı yanında, istediği kadar eş alma hakkıda tanrısal kanun olarak toplumda yer bulmuştur.

Fasıl
:
Konu
:
Ravi
:
Hadis
:
Zeyneb`in iddeti tamamlanınca, Resulullah (sav), Zeyd (ra)`e: "Git onu bana (kendinden) iste" dedi. Zeyd gitti, Zeyneb`e geldiği zaman hamurunu yoğuruyordu. Zeyd der ki: "Onu gördüğüm zaman içimde bir zorluk hissettim, ona bakamaz hale geldim. Sırtımı ona çevirerek, geri geri yaklaştım ve: "Ey Zeyneb! Beni Resulullah (sav) gönderdi. Seni istiyor" dedim. Zeyneb: "(Ben (istihare yoluyla) Rabbimle istişare etmeden bir şey yapacak durumda değilim!" dedi ve kalkıp mescide gitti. Derken Resulullah`a vahiy geldi. Aleyhissalatu vesselam kalkıp izin almadan Zeyneb`in evine girdi. Zeyd der ki: Gündüzün ilerlemesiyle Resulullah (sav)`ın bize ekmek ve et yedirdiğini gördük. Yemekten sonra halk çıkmış, bazı kimseler evde kalmış sohbet ediyordu. Resulullah (sav) da çıktı, peşinden ben de çıktım. Hanımlarının hücrelerine birer birer uğrayıp selam vermeye başladı. Onlar: "Ey Allah`ın Resulü (yeni) hanımını nasıl buldun?" diyorlardı. Hz. Enes (ra) der ki: "Bilemiyorum, halk çıktı!" diye ben mi haber verdim, başkası mı haber verdi. Aleyhissalatu vesselam gelip evine girdi. Ben de beraber girmek istedim. Benimle kendi arasına perde çekti. örtünme ayeti nazil oldu. Halk, kendilerine verilen öğütten derslerini aldı: "Ey iman edenler! Yemek için davet olunmadan Peygamber`in evine girip de orada yemek vaktini beklemeyin. Davet edildiğinizde ise girin, fakat yemeğinizi yedikten sonra sohbete dalmadan dağılın. Bu hareketiniz Peygamer`e eziyet verir. O da size bunu açıklamaktan sıkılır. Allah ise hakkı açıklamaktan çekinmez" (Ahzab 53).
HadisNo
:
5615


5- Esasında sadece yarı şeffaf kumaşlar değil, vucut hatlarını gösteren her türlü kıyafet Muhammet ve Ömer başta olmak üzere dönemin erkeği üzerinde şehveti duygular uyandırmaktadır.

Ravi : Aişe
Hadis : esma Bintu Ebi Bekr (ra), üzerinde ince bir elbise olduğu halde Resulullah (sav)`ın huzuruna girmişti. Aleyhissalatu vesselam, ondan yönünü ters istikamete çevirdi ve: "Ey esma! Kadın hayız yaşına girdi mi ondan sadece şunun ve şunun dışında hiçbir yerinin görünmesi caiz değildir!" dedi ve yüzü ile ellerini işaret etti.
HadisNo : 5248

Rasûlullah (s.a.s.) hafif bir elbise giyip tamamen vücut hatlarını örtmeyen kadınlara “Onlar adı örtülü ama gerçekten çıplaktırlar” buyurmuştur (Süyûtî Tenvîru’l-Havâlif c. 3 s. 103).

6- Ömer özellikle kadınlara yönelik yasaklar konusunda kendine pay çıkarmakta ve haklı bir övünmeyle başarısında bahsetmektedir o dönemde.

Fasıl
:
Konu
:
Ravi
:
Hadis
:
Üç şeyde Rabime muvafakat ettim: (Resulullah (sa`a): "Ey Allah`ın Resulü! Makam-ı İbrahim`de bir namaz yeri edinsen!" dedim, arkadan: "İbrahim`in makamını namazgah edinin" (Bakara 125) ayeti nazil oldu. "(Bir gün) "Ey Allah`ın Resulü! Huzurunuza iyiler de facirler de giriyor. Emretseniz de ümmühatu`l-mü`minin örtünseler!" dedim. Bunun üzerine hicab (örtünme) ayeti nazil oldu. Resulullah (sav)`ın hanımları kıskançlıkta birleştiler. Ben de: O sizi boşarsa Allah O`na sizden hayırlısını verir" demiştim, bunun üzerine şu ayet indi (Mealen): "Rabbi O`na sizden daha hayırlı olan, Allah`a teslim olmuş, iman etmiş, ibadet ve itaatte sebat eden, günahlarından tevbe eden, Allah`a kullukta bulunan, orucunu tutan hanımlar nasib eder ki, onlardan dul olanı da bakire olanı da bulunur" (Tahrim 5).
HadisNo
:
4392

7- Ortaya çıkan tanrısal emirler dönemin Müslüman toplumundaki kadınlar üzerinde anında etki yapmıştır. Nur suresi 31. Ayeti, Nur suresi 60. Ayeti, Ahzap suresi 55. Ayeti ve Ahzap suresi 59. Ayeti vb. ile birlikte bir çok hadiste tanrısal emir olarak İslam toplumunda büyük bir değişimin başlamasına neden olur.

Hadis : Cenab-ı Hakkın şu (mealdeki) kavl-i şerifleri indiği zaman, "Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü`minlerin hanımlarına söyle. Evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar."(Ahzab 59) Ensar kadınları başlarında (siyah) örtüden kargalar taşıyor oldukları halde dışarı çıkarlardı.
HadisNo : 5247

Ravi : İbnu Abbas
Hadis : Ümmü Seleme (ra), evinde iken de cilbabesini (başörtüsünü) fazilet ümidiyle üzerinden hiç çıkarmazdı." [Rezin tahric etti.]
HadisNo : 5250

“Kadın, örtülmesi gereken avrettir. Dışarı çıktığı zaman şeytan ona gözünü diker.” (Tirmizî, Radâ 18)

8- Özellikle Ayşe’nin sık sık entrikalara ve güç gösterilene karışması dönemin toplumunda skandallara yol açarken, Müslüman toplum arasında büyük bir hoşnutsuzluk ve karmaşaya sebep olmuştur.

Fasıl
:
Konu
:
Ravi
:
Hadis
:
Urve ve başkalarından almış olarak Hz. Aişe`nin şu rivayetini nakleder: Hz. Aişe (ra) buyurmuştur ki: "Resulullah (sav) bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur`a çeker, kur`a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü. Bir sefer sırasında da benim okum çıktı ve yolculuğuna ben refakat ettim. Bu sefer, örtünme emri geldikten sonra idi. Ben yol sırasında deve sırtında giden bir mahmil içinde taşınıyordum. Konak yerlerinde de onun içinde iken iniyordum. Resulullah (sav)`ın o gazvesi sona erinceye kadar hep böyle yol aldık. Nihayet geri döndü ve Medine`ye yakın bir yerde konakladık. Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra dönüş emri verildi. Dönüş emri çıktığı sırada ben kalkıp (kaza-yı hacet için tek başıma) ordudan ayrılıp gittim, ihtiyacımı gördükten sonra bineğime geri geldim. O sırada göğsümü yokladım. Yemenin göz boncuğundan yapılmış gerdanlığım kopmuştu. Aramak üzere geri döndüm. Onu aramak beni epeyce oyaladı. Benim bineğimle meşgul olan askerler gelip mahmilimi deveme yüklemişler. Zannetmişler ki ben mahmilin içindeyim. O zamanlar kadınlar çok hafifti. Az yedikleri için şişman değillerdi. Askerler mahmilimi kaldırırken hafifliğine şaşırmayıp yüklemişler. Ben zaten küçük yaşta bir kadındım: Hülasa devemi sürüp gitmişler. Ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordugaha geri döndüğüm zaman kimseyi bulamadım. Herkes gitmişti. Önce bulunduğum yere geldim. Beni bir müddet sonra kaybetmiş olduklarını farkederek aramaya geleceklerini düşündüm. Bu halde iken uyku bastırmış ve uyuyup kalmışım. Safvan İbnu Muattal es-Sülemi -ki bilahere (Zekvan`da ikamet ederek) Zekvani unvanını da almıştır- (geri gözcülüğü vazifesiyle) ordugahın gerilerinde geceyi geçirmişti. Sabah olunca benim menzilden geçerken uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma geldi. Görür görmez beni tanıdı. Zira örtünme emri gelmezden önce beni görmüştü. Ben onun istirca sesiyle "İnna lillah ve inna ileyhi raci`un = Biz Allah`ın kullarıyız ve Allah`a dönüp varacağız" uyandım. Derhal başörtümle yüzümü örttüm. Allah`ma kasem olsun bana tek kelime konuşmadı, istircaından başka bir tek sözünü de işitmedim, indi ve devesini ıhtırdı. Binmem için devenin ön ayaklarına ayağıyla bastı. Ben de bindim. Devemi önden çekti, böylece yol aldık. …



9- Bu konuda kesin olarak hükmü Muhammed’in söylemine göre tanrısal bir vahiy vermiş ve tanrı emri ile kadınlar evlerine hapsedilmişlerdir. Ahzap suresi 33. Ayet ile Muhammed eşlerine ve Müslüman kadın kitlesine ‘’ Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor’’ diye seslenir.

10- Yasak oldukça etkili olmuş ve kadınlar her yerde yasağa uymak zorunda kalmamış bizzat korkudan uymuşlardır başlangıçta.

Hadis : Biz, bir kısım kadınlar, ihramlı iken, yanımızda esma Bintu Ebi Bekr (ra) olduğu halde, yüzlerimizi sıkıca örtüyorduk."
HadisNo : 1210

7 Mart 2012 Çarşamba

Pazar ve Panayırlar’ın Şekillendirdiği İslam Öncesi Tarih ve Dinler

Arap Yarımadasındaki Ticaret Lokasyonlarının, Bölgedeki Kabilelerin Sosyokültürel, Dinsel ve Toplumsal Gelişimleri Üzerindeki Etkileri
İslam’ın Kökeninde Yatan Dinsel ve Sosyokültürel Birikim

Arabistan (Ceziretul-Arap yani Arap Yarımadası) coğrafi yapısı nedeniyle büyük oranda yerleşik hayatın ve tarımın yapılmadığı, özellikle Hicaz başta olmak üzere önemli bir kısmınının taşlı çorak toprak ve kalanının kum çölü olduğu için medeniyetin oldukça geç gelişmesine sebep olmuştur. Göçebe Bedevi kabilelerinin nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu, M.S 4. Yüzyıldan itibaren kabileler federasyonu kurulabilmiş, yer yer birkaç şehirde aynı kabileden aşiretlerin oluşturduğu ‘’eşitler arası birinci’’ liderin yönetiminde ilkel bir şehir devleti kurulabilmiştir. Yarımada’nın güney ucundaki Yemen bu durumdan istisnadır. M.Ö 3. Bin yıla kadar giden tarımsal yerleşkeler, suların kontrol altına alınması ve kurulan barajlar vasıtası ile oluşturulan medeniyet, bölgedeki Altın ve demir başta olmak üzere bulunan değerli madenler ve Hindistan üzerinden uzak doğu ile yapılan ticaret neticesinde, yarımadanın iç bölgelerindeki vahşi ve ilkel kabilelerine göre oldukça ileri bir medeniyet kurabilmişlerdir. Yemene göç eden Yahudi kökenli kabilelerin, tarım, zeneat ve ticaretle uğraştıkları, bir dönem iktidarda rol oynadıkları, kuzeydeki uzak akrabalarının işgaline uğradıklarını Süleyman peygamber efsanesindende biliyoruz.

Yarımada’nın Hicaz başta olmak üzere iç kesimlerinde, topluluklar büyük aileler yada aşiretler çapında birlikte yaşamayı şeçmişlerdir. Zaman zaman savaş, yağma vb. sebepler neticesinde kabile bir araya gelir, mevsimine görede özellikle kuzeye yapılacak yağma seferleri için kabileler bir araya toplanır ve kısa sürelerle savaşılırdı. Yemen’deki tarım toplumunun çökmesi sonucunda bölgedeki kabileler üç ana kola ayrılarak M.Ö 4. Yüzyılda Yemen’den kuzeye göç ettiler, bir kol günümüz aşağı Mezopotamya’sına, bir kol Ürdün’e ve bir küçük kolda Hicaz bölgesine göç etmek zorunda kaldı. Yanlarında getirdikleri kültür ve dinler vasıtası ile o dönem kadar göçebe avcı toplayıcı olarak küçük hayvan sürüleri ve develeri ile birlikte vahşi bir yaşam süren bedevileride etkilediler. Bölgedeki küçük yerleşkeler gelişerek şehirleşmeye başladı, 7. Yüzyıl sonuna kadar hiçbir zaman bir şehir olmamalarına rağmen, bölgenin ticaretini ve ticari yolların kontrollerini elde tutan bu yerleşik ve yarı yerleşik Arap kabileleri, aynı zamanda bölgenin ticari açıdanda canlanmasını sağladı.

Tarihsel gelişim içerisinde gündönümü vb. etkinliklerin dinsel ritüel olarak kutlandığı, kutsal alanlara gelen göçebelerin ticaret yapması ile başlayan pazar/panayır ekonomisi ortaya çıkmıştır. Yerleşik düzene geçen kabilelerin konfederasyon altında birleşip tarım ve ticaret ekonomisine dönmesi ilede yerlerini lokal pazarlara ve devletler arası ticaret yapan tüccarlara bırakmışlardır. Varlıklarını orta çağ Avrupası’nda 11. YY’a kadar sürüdüren bu göçebe toplumlara özgü sistem zamanla yerini devletin kontrol ettiği bir yerleşik siyasi-ekonomik modele bırakmıştır, keza tanrılara tapınma inancıda yerini tek tanrıcılığa bırakmıştır. Genel olarak Dünya’nın bir çok bölgesinde benzer paralellik gösteren bu gelişme, Arap yarım adasında ve Hicaz özelinde ekin kültürünün yerine hayvancılık ve avcılık kültürünün olması neticesinde daha farklı seyretmiştir.

Arap kabilelerinde kutsal alan, ibadet yeri olan yerler zamanla, ilkel ticaretinde yapıldığı yerler olarak geliştiler. 4. yüzyıl öncesi bölgedeki bedevi kabilelerin, pagan dinlerine bağlı dönemsel dini bayramlarına rastlayan, ilkel takasa dayalı lokal alışveriş ve dinsel hac işlevi gören birkaç nokta varken, 4. Yüzyıl sonrası bu küçük takas yerleri ve esas olarak kutsal alan, dinsel hac merkezleri olan pazarlar hızla çoğaldı. Kervanlara sağlanan rehberlik ve güvenlik sayesinde elde edilen bazı ticari mallar, küçük ölçekli yapılan tarım sonucu elde edilen az ölçekli tarım ürünleri, göç eden kabilelerin ve bölgede artan Roma imparatorluğu ilişkilerinin sonucunda, daha önce üretimi yapılmayan şarap vb. lüks malların üretimi ile birlikte kutsal alan / pazar yerleri bedevilerin ilkel takas yerleri olmaktan çıkıp nispeten çeşitliliği olan ve yerel tüccarlar tarafından kontrol edilen lokasyonlar haline geldi. Zamanla bazı pazarlar gelişerek panayır halini aldılar, doğal olarakta bu panayırların olduğu bölgedeki yerel dinsel alanlar ve tanrılar öne çıktılar ve kitleselleştiler. Pagan politeist inanç yapılarında değişiklikler oldu ve ruhani varlıklardan göksel ve daha soyut tanrılar olarak evrimleştiler. Dışarıdan gelen tanrılar ile bütüleşerek yeni tanrıları ve tanrı ailelerini oluşturdular.

Bütün bu gelişmelerin yaşandığı süreçte Bedevi kabileleri geleneksel avcı toplayıcı, küçük hayvan sürülerine sahip yağma ve savaş ganimetine dayalı yaşam tarzlarını değiştirmediler. Kıyı ve kıyıya yakın bölgeler medeniyet anlamında gelişirken, iç bölgelerdeki Bedeviler zorunlu olarak üretim toplumuna geçemediler ve ilkel kabileler olarak yaşamak zorunda kaldılar. Kendi aralarındaki sosyokültürel ilişkilerin neticesinde oluşturdukları yerel kutsal alanlarda buluşarak yaptıkları takas ve kültürel alış verişte zamanla ticari ve dinsel yan ağır basmaya başladı. Bu kutsal alan/ticaret merkezi konumundaki yerler, zamanla güvenliği yörede yaşayan yarı göçer kabilelerce sağlanan şehirlere yakın bölgelerdeki kutsal alan/ticaret merkezlerine bıraktılar. Bazı lokasyonlar birleşerek tek bir pazar yada panayır yeri haline geldiler zamanla. Bütün bunlara rağmen Bedeviler için daha iç kesimlerde kendi aralarında buluştukları kutsal alan/ticaret merkezi konumundaki yerler İslam devletininin 1. yüzyılına kadar yaşadı ve buradaki kültürde o döneme kadar devam edebildi. Kabile yada aşiretler söz konusu pazar veya panayırlara tanrılarını temsil eden totemleri ve putları ile birlikte gelirler ve hac vb. tapınma ayinleri düzenlerler, yada kutsal alanda muhafaza edilen totem veya putlara hac vb. tapınma ayinleri düzenlerlerdi. Genelde kutsal alanların içerisinde, kuyu, pınar yada bir ağaç kutsal olarak tapınıma dahil edilmiştir, İslam öncesi kutsal ruh yada tanrıça olarak tapınılan bu yarı tanrıların İslam’da Cin olarak devam etmesi, bölgedeki inanç sürekliliğini gösterir.

Pazar ve panayırlarda ticaret dışında, dinsel hac vb. tapınma ayinleri, sosyokültürel alışveriş, sözlü tarih ve edebi söylem aktarımı, davaların ve şikayetlerin sonuca bağlandığı alanlar ile birlikte 3. yüzyıldan itibaren misyonerlerin etkin olduğu monoteist dinlerin propagandasının yapıldığı etkinlikler öne çıkmaktaydı. Misyonerler genellikle doktor, demirci vb. gibi meslekleri icra ederek yerli halk ile ilişkiye geçmekteydi. Kabile içerisindeki dar ilişki ağından kurtulup Dünya hakkında bilgi alınacak tek yer bu pazar ve panayırlardı. Zamanla Dinsel yanları daha öne çıkan ve ticari yanlarını şehir içinde yada çok yakınındaki pazarlara bırakan lokasyonlar, İslam öncesi dönemde Kabe’lerin etrafında örgütlenmiş bir tapınak şehir beyliği şeklinde yaşayan ve ticareti lokal olarak kontrol eden şehirler haline gelmeye başladı. Her şehir devletin çok yakınında yerel ticaretin ve dinsel hac ile ibadetin yapıldığı bir kutsal alan / pazar yada panayır yeri vardı. 5. Yüzyıl’dan itibaren bu lokal ticaret ve dincel hac üzerinden gelir sağlayan kabileler ticareti ve dinsel yönetimi ele geçirebilmek için savaşmaya başladılar. Sık sık dönemin egemen güçleri olan Pers ve Bizans devletlerinden destek alan bu kabileler arası savaşı Muhammed’in dedesi Haşim’in yönetimi sırasında Mekke şehri kazanarak, bölgesel ticareti, ticaret yollarının kontrolünü ve dinsel hac avantajını kendi lehine çevirdi.

Bütün bu tarihsel bilgiler ışığında Arap yarımadasında ticaret, Dünya’nın diğer bölgelerinde olduğu gibi belli dönemlerde belli bir bölgede bir araya gelen aşiret ve daha küçük boydaki kitlelerin takas usulü ile yaptıkları bir etkinlikti. Belirleyici unsur ise bölgesine göre tarımsal hasat sonu yada hayvanların kesim yaşına gelmesi ve tüm Dünya’nın dinsel/ticari evrimsel ortak noktası olan gündönümleri vb. etmenlerdir. Zamanla panayır özelliği kazanan bu zorunlu etkişelim tüm Arap yarımadasında yarı yada tam göçebe, aşiret yada kabilelerin dinsel inanışlarınında şekillenmesinde rol oynadı. Söz konusu panayırlar hakkında bizlere ulaşan bilgiler İbn Habib, el-Merzuki ve Ya’kubi’nin kitapları vasıtasıyladır. Kurulan panayır sayısı konusunda farklı rakamlar verselerde bölge ticaretinin elimizdeki İslam öncesini ve ilk dönemini anlatan yegane kaynaklarıdır. Panayırlar mahalli veya bölgesel olarak kuruluyordu, günümüz İzmir Uluslararası Fuarı gibi Enternasyonal değildiler fakat belli birkaç panayıra dışarıdan gelen ve yerel bir egemen kabile vasıtası ile temsil edilen yabancı tüccarlarda katılmaktaydılar. Kusay sonrası dönemde ve özellikle 6. yy ortalarından itibaren Mekke’de bazı panayırlar belli bir ürün üzerine kurulmaya başlanmıştır. Bazı panayırlar yerel Pazar niteliği kazanıp devamlı hale gelmiştir mesela Mekke’deki köle pazarı yada hayvan pazarı gibi.

Pazar ve Panayır Yerlerinin (Suklar’ın) Sosyokültürel ve Dinsel İşlevleri:

Araplar ‘’Suk’’ kelimesini pazar, panayır ve çarşı anlamlarında kullanıyorlardı. İslam öncesi ve İlk dönem İslam esnasında pazar / panayır (Suk) dediğimiz yerler, şehirlerin içindeki çarşılar / pazarlar ve yıllık panayırlar şeklinde ikiye ayrılıyordu. Panayırlar lokal ve yarımadaya hitap edecek şekilde ikiye ayrılmaktadır. Genel katılımlı panayırlar dönemsel olarak birbirini takip etmekte ve bölgenin savaş yapılmayan, havanın nispeten iyi olduğu aylarında kurulurdu, belli bir hac periyodunu takip ederdi. Panayırlar içerisinde batı baharat yolu ve doğu baharat yolu üzerindekiler diğerlerine göre işlevsel ve hacimsel olarak öne çıkmaktaydı. İlk dönem panayırları yolların kesiştiği, kabilerin etki alanı dışında kalan sahipsiz mücavir alanlarda kurulmuştur, daha sonra kabilelerin ve egemenliğine geçmişlerdir. Gene ilk dönemlerinde esas olan dinsel hac ve ritüellerin yerine getirilmesiyken, zamanla ticarette bu etkileşimin bir parçası olmuştur. Özellikle hac ritüeli ve sağlık bulma talebi her zaman ağır basmıştır. Zamanla Mekke gibi birkaç merkezi tapınak şehirde toplanan hac vb. gibi dinsel tapınma mekezlerinin oluşması neticesinde diğer panayırlar kutsallıklarını kaybetmişlerdir. Yarımadadaki panayırlar daha çok bölgesel ticaretin yapıldığı alanlardır, yarımadanın sınırlarında kurulu olan panayırlar dışarıdan gelen malların takas edildikleri ve bir sonraki istasyona sevk edildikleri merkezlerdir. İslam tarihinde belirtilen çapta ticaretin ve ticaret kervanlarının ortaya çıkış ise nispeten oldukça geç bir döneme yani 6 . yüzyılın ikinci çeyreğine rastlar. Kervan ticaretinin ortaya çıkması ile birlikte bir çok panayır işlevini yitirir yada tamamen terk edilirler, buralarda yapılan ticaret şehirlerdeki çarşılara kayar.

Dumetül Cendel Panayırı: Hicaz ile Suriye arasında, deve ile Şam’a beş günlük mesafede, Tebuk’e yakın bir alanda kurulan panayırda alışveriş, beğenilen malın üzerine çakıl taşı atılarak yapılırdı. Mekkeli tüccarların katıldıkları bir panayırdır, Muhammed’in hicri 9. Yılda 30 bin asker ile sefer düzenlediği ticaret merkezidir. Kutsal alanındaki Kabe’de yer alan Vedd adlı tanrıya tapınılmaktadır, Nuh tufanı efsanesi ile birlikte anılan tanrının, Nuh’un çocuklarından birisi olduğu, Nuh döneminde yaşamış önemli kişilerden birisi olduğu şeklinde efsaneler var, Vedd’e ait bir putun Mekke’deki kabede’de durduğu ve Kureyş kabilesinin onu Edd ismi ile andıkları rivayet edilir. Yarımada üzerinde bilinen ve tapınılan bir tanrıdır, Bedevilerin yılda bir defa hac için tanrının bulunduğu kutsal alan ziyarette bulundukları ve panayıra katıldıkları kayıtlıdır. Panayır Arap Kinane kabilesinin kontrolünde Bizans’a bağlı bir uçbeylik olarak Şam’ın önündeki tampon bölgede kuruluydu. Bir pilark tarafından yönetilen bölge, Yemen üzerinden gelen baharat ticaretinin Bizans öncesi son değişim istasyonu olarak öne çıkmakta ve dönemine göre çok büyük bir panayır olarak kültürel etkisi yarımadanın güney ucundaki Bedevi kabileleri bile kendisine bağlamaktaydı. Yarımadanın içlerine işleyen dinsel inançlarında kuzey yönünde ilk giriş noktası olması, pagan atalar kültü ve animizmden politeist soyut tanrı inancına evrilmesininde başladığı yerlerden birisidir. Özellikle Mekke merkezli Hicaz bölge dinsel inancının buradan kaynaklı geliştiği İslam efsaneleri ile birlikte bizlere aktarılmıştır. Amr b. Luhay’ın kuzeyden getirdiği tanrılar olarak efsaneleşen İslam öncesi söylencede adı geçen 5 tanrının merkezi bu bölgedir.

el-Muşakkar Panayırı: Bahreyn’deki Hacer’de kurulan bu panayırda alışveriş, beğenilen malı parmakla gösterme yada gögüsten çıkan bir homurtu ile yapılırdı. Pers’li tüccarların körfezin karşı kıyısından panayıra katıldıkları, Kureyş’in panayırda etkin olduğu İslam tarihinde belirtilirken İslam öncesi son dönem kast edilir. Panayır Temim kabilesinin bölgesinde Zeyd aşireti tarafından kurulurdu, bölge yöneticileri Pers krallığına bağlıydı, Temim kabilesi Mekke’de söz sahibi bir kabileydi ve İcâze yani dini törenlerin artık bittiğini ilan etme yetki ve ayrıcalığı da onlara verilmişti. Aynı şekilde, Mekke’nin yakınında bulunan Ukaz panayırında hakemlik göreviyle de onlar ilgileniyorlardı. Kutsal alanda Şems ve Rida adlı iki kabile putları vardı, yarımadadaki her aşiret gibi bölgedeki aşiretlerinde kendi putları yani tanrıları vardı. Bölgede 7. Yüzyıl başında yaygın olarak Hıristiyan’lığın agnostik bir tarikatı sık görülen bir inanç olarak karşımıza çıkmaktadır, Hacer’in piskoposluk merkezi olduğuda kayıtlıdır. Muhammed’in bölgedeki kabileleri İslam birliğine davet etmek için 7 mektup gönderdiği rivayet edilir. İslam içerisindeki Budist ve Zerdüşt izlerinin kökeni bu bölgedir. Bölgedeki kutsal alandaki Kabe’de Lat adlı Hicaz kökenli bir tanrının putu olduğu kayıtlıdır, buda bizlere bölgedeki kutsal alanın dinsel hac açısından oldukça rağbet gören bir yer olduğunu gösterir, Muhammed’in Medine’den önce bu bölgeye yönelik misyonerlik ve siyasi federasyon kurma çabalarının altında da bu dinsel çekim yatar, bir diğer unsurda bölgedeki egemen Temim kabilesinin Mekke ve çevresindeki dini ve siyasi gücü ile müttefik olabilmektir. Mekke’deki Lat tanrıça tapınımlarındaki İştar etkisinin kökeninde burasıdır.

Suhar Panayırı: Umman’da Suhar bölgesinde kurulan bu panayırda alışveriş, beğenilen malın üzerine taş atılarak yapılırdı. Pers krallığı hakimiyetindeki bölgede, Pers kökenli tüccarların katıldığı, Kureyş’in ticaret yaptığı bilinmektedir. Kutsal alanında al-Ya’bub adlı tanrıya ait at şeklinde bir put mevcuttu. el-Muşakkar Panayırına katılamayan yada bu panayırı kaçıranların katıldıkları bir panayırdı.

Deba Panayırı:  O dönem Arap Yarımadasının iki önemli limanından birisi olan, Umman’da yer alan Deba’da kurulan panayırda alışveriş pazarlık ile yapılırdı. Liman şehri olması nedeniyle panayırda, Hind ve Çin malları ile bunları buraya getiren Uzak doğu’lu tüccarlar öne çıkmaktadır. Bölge uzak doğu dinleri ile etkileşim içerisinde olmuştur çok uzun bir dönem. İlk dönem Deba panayırının tarafsız bir arazi üzerine kurulduğu daha sonra bölgesel güçler tarafından kontrol altına alındığı ve sonrasında Pers egemenliğinde bir ileri ticari istasyon haline geldiği bilinmektedir. Kutsal alanında al-Ya’bub adlı tanrıya ait at şeklinde bir put mevcuttu. Bölgede uzun bir süre Yemen kökenli devletlerin egemenliği hüküm sürdüğü için Yemen kökenli tanrılarda tapınaklarda yer almaktaydı. Deba panayırında dışarıdan katılan tüccarlardan öşür alınmazdı.

Eş-Şıhr Panayırı: Umman ile Aden arasındaki bir bölgede kurulan panayırda alışveriş, beğenilen mala çakıl taşı atma ile yapılırdı, panayırın bir diğer adıda Şihra Mahra’dır. Ticaret ağırlıklı olarak yerel malların Hindistan’dan gelen mallarla takası üzerine yapılırdı, öne çıkan ise dinsel ayinlerde kullanılan günlük ticaretiydi. Tampon bir gölgede olması nedeniyle iç pazara yönelik yapılan ticarette öne çıkanda yerel tapınılan al-Ya’bub adlı tanrıya ait at şeklinde bir puttu. Pers vassallığında bir özerk beylik olarak yönetilen bölgede Hıristiyan’lıkta görülen bir dindi. Nuh’un mezarının burada olduğuna da halen inanılmaktadır.

Aden Panayırı: Güney Yemen’deki yarımadanın iki büyük limanından birisi olan Aden’de kurulan panayırda alışveriş pazarlık ile yapılırdı. Pers İmparatorluğu kontrolündeki şehirde öne çıkan şey ise yerel üretimi yapılan ve dinsel ayinlerde kullanılan buhur ve günlük tarzı kokuların ticaretinin yapılmasıdır, Eş-Şıhr panayırına katılan tüccarların ve önceki panayırlara katılmayan tüccarların katıldığı panayırda, özellikle Haluk adlı koku Bizans ve Hindistan’a ihracatı yapılan ana maddeydi. Aden ve Sana üzerinden Batı ticaret yolunu kontrol altına almak isteyen Pers’ler için kuzeydeki Mekke ticaret istasyonu Muhammed öncesi son 50 yılda ele geçirilmesi gereken bir yerleşke olmuştur, bu süreç Muhammed’in İslam egemenliğini kurmasına kadarda sürmüştür. Zü’l-Halasa adlı tanrı başta olmak üzere bölgede Hübel ve birkaç değişik tanrıya daha tapınılmaktaydı. İlk dönem kuzeyden gelen kabilelerin Habeşistan egemenliğinde Afrika ve Mısır medeniyetinden etkilendiği, ölüm sonrası yaşam düşüncesinin bu bölgeden yarımadaya girdiği gözlenmektedir. Bölge uzun bir süre Yahudi’lik ve Hıristiyanlığında egemen din olarak kabul gördüğü bir yapıya sahiptir.

Sana Panayırı: Güney Yemen’de çok eski bir uygarlık merkezinin başkenti olarak Sana büyük bir kültürel merkez olmakla birlikte, aynı zamanda bölgede üretilen malların ve değerli madenlerin ticaretinin yapıldığı şehir olarak öne çıkmıştır. Panayırda ticaret eli mala değdirme sureti ile yapılırdı. Batı ticaret yolunun kontrolünü uzun bir süre elinde tutan şehir Habeşistan egemenliğine girince, ticari takas istasyonlarından birisi olan Mekke buradan göçen kabilelerce iskan edilerek yerleşke haline getirilmiştir. Mekke dinsel yapısındaki bir çok tanrı ve tanrıçanın kökeni olmakla birlikte istila sonrası yerel tanrı ve tanrıçalarınıda korumayı bilmiştir. Şehirde uzun bir dönem kutsal alanındaki kabe’de putu bulunan ve hac dahil bir çok dinsel ritüelin ve tapınımının yapıldığı Ri’am adlı tanrı öne çıkmaktadır. Bölge halkının Yahudi’liğe geçişinden sonra bu kutsal alan yıkılana kadar yarımadadaki en önemli kabe olma özelliliğini korumuştur, Mekke kabesinden çok önce Mekke’nin işlevini yüzyıllarca yerine getirmiştir. Bölge halkı içerisindeki göçerler yerel tanrıları Ri’am başta olmak üzere diğer pagan tanrılara tapınmaya devam etmişlerdir. Habeş’lilerin egemenliği ile birlikte bölgeye Hıristiyan’lık dinide gelmiş ve yerleşmiştir. İznik konsülüne piskopos temsilci gönderen şehirlerdendir. Bölge yarımada tarihinde ölüm sonrası yaşam inancının ortaya çıktığı ilk yerlerden birisidir.

Er-Rabiye Panayırı: Hadramevt’te kurulan panayırda ticaret pazarlık ile yapılırdı. İslam tarihçi’lerince en önemli panayır olarak adlandırılan fakat sadece Mekke şehri için en önemli panayır olan Ukaz panayırı ile aynı zamanda kurulurdu ve Sana’dan çıkan tüccarlar ikiye ayrılarak yarısı Ukaz’a, diğer yarısıda Er-Rabiye panayırına katılırdı. Lokal ticaret ve istasyon görevi gören panayır da Bedevi kabilelerin yanlarında getirdikleri tanrı putlarını, kutsal alanda sergileyerek ve tapınma ritüellerini yerine getirerek lokal bir sosyokültürel etkileşim yaşanırdı. Yemen ile Hicaz bölgesi arasındaki kabilelerin uğrak yeri olarak, batı ticaret yolunun ara istasyonu görevini görmesi öncelikli özelliği olmuştur. Batı ticaret yolunun Mekke öncesi rotasının İlk dönem İslam sürecindeki yaşayan ara istasyonlarından birisidir, Ukaz ile birlikte uzun bir süre Taif kontrolünde kaldıktan sonra bölge panayırları Mekke tapınak şehrinin kontrolüne geçmiştir. Amr b. Luhay’ın kuzeyden getirdiği tanrılar olarak efsaneleşen İslam öncesi söylencede adı geçen 5 tanrının ilk dönem tapınıldıkları bölge içerisindedir, bu kültür buradan Mekke’ye geçmiştir.

Zü’l-Mecaz Panayırı: Arafat’a bir fersah (5672 m) mesafede olan panayırda ticaret pazarlık usulü yapılırdı. Panayırın Mina’da olduğuda rivayet edilmektedir, Kebkeb dağı eteklerinde İslam öncesi hac seromonisinin son durağı olarak lokal bir tapınma ve panayır özelliği sergilemektedir. Ukaz’dan yola çıkan İslam öncesi hac yolcuları için Mekke çevresindeki son arınma ve konaklama yeridir. Arafat dağına çıkmak için yapılan bu hazırlıklar ve bölgedeki kutsal ağaçlar tapınma ritüellerinin bir parçasıdır. Burada öne çıkan ticaret değildir, aksine din merkezli bir buluşma öne çıkmaktadır. İslam öncesi kabilelerin yanlarında getirdikleri putları ile konakladıkları, tevriye günü bölgeden ayrılarak Arafata çıktıkları rivayet edilmektedir. Mekke’ye ait olan orijinal panayırdır.

Mecenne Panayırı: Mekke’ye 10 mil mesafede Merruzahran dağı yanında kurulan panayırda ticaret pazarlık ile yapılırdı. İslam öncesi hac ritüelinde Arafat dağındaki tapınmanın bir devamı olarak ziyaret edilen kutsal alan zamanla panayır halini almıştır. Bölgede kutsal pınar kültünün sürdürülme ihtimali oldukça yüksektir, doğal olarakta İslam dinine cin olarak geçen atalar ve doğa kültürlerinin birleşimi olan ruhlara tapınma kültürünün yaşanıyor olması gerekmektedir. Kutsal alanın oldukça sulak bir yer olması, göçer kabilelerin savaş yapılmayan kutsal aylarda dinsel tapınmaları için gerekli alanı sağlamaktadır, büyük bir ihtimal yanlarında getirdikleri kabile tanrılarına ait putlarda bu tapınma ritüellerinin bir parçasıdır. Bu panayırdan ayrılanlar Zü’l-Mecaz panayırına katılırlardı. Mekke’ye ait olan orijinal panayırdır.

Netat panayırı: Hayber’deki Yahudi yerleşkesinde kurulan panayırda ticaret pazarlık ile yapılırdı. Bölge İslam devleti kurulana kadar Yahudi bir kabilenin kontrolünde, lokal tarım ürünlerinin takası üzerine düzenlenen panayırda, ilk dönem güney Yemen’den göçen kabilelerin pagan kültürü egemendi. Lokal bir panayır olarak Mekke ile Medine arasındaki ticaretin gerçekleştiği bir yerdir.

Hacer Panayırı: Hicaz ile Bahreyn arasında kalan Yemame adlı bölgede kurulan panayırda alışveriş pazarlık ile yapılırdı. Doğu ticaret yolunun yakınında olması nedeniyle uzun bir süre batı ticaret yolu ve doğu ticaret yolu arasındaki lokal mal ticaretinin takasının yapıldığı bölge olmuştur. Panayırda ticaret ve dinsel hac tamamen lokaldir. Hacer’in piskoposluk merkezi olduğuda kayıtlıdır.

Hubaşe Panayırı: Mekke yakınlarında Yemen yönünden gelen kervanlar için kurulan bir panayırdır. İslam’a geçen hac kültürü içerisindeki İslam öncesi hac mevsiminde kurulmadığı için hakkında en az bilgi bulunan panayırlardandır. Vedd adlı tanrının putunun kutsal alanda olduğu bilinmektedir, gene bu alanda bir kabe’nin yer aldığıda kayıtlıdır. Muhammed’in ilk eşi’nin mallarını bu panayırda sattığı ve Mekke tüccarlarının katılımının olduğu rivayet edilmektedir. Mekke’ye ait olan orijinal panayırdır.

Ukaz Panayırı: Taif’e deve ile bir gün, Mekke’ye deve ile 3 gün mesafededir. Nahle, Taif ve Zü’l-Mecaz arasında bir bölgede ve Nahle-Sana yolu üzerindedir. Uzun bir süre Taif kontrolünde kalan panayır, Muhammed öncesi ilk 50 yıl sonrasında Mekke hakimiyetine geçmiştir. Sana panayırından gelen tüccarlar ile bölgedeki bütün kabilelerin katıldığı panayıra, ayrıca batı ticaret yolu üzerindeki kuzey ülkelerinin kervanlarıda katılmaktadır. Hire devletinden bir ticari temsilcinin eman karşılığında ticaret yaptığı, Gazze ve Busra’dan katılımın olduğu bilinmektedir. Panayırda yapılan ticaret lokal olup, panayır uzun bir süre Cıhar adlı tanrıya ait kabe’nin dinsel hac ziyareti ile meşhur olmuştur. Bölgede ilk dönem bir kuyunun bulunduğu ve Bölgesel Lat, Menat ve Uzza tapınımının hac yolunda olması, animist kabilelerin kutsal alanı olarak başlaması kuvvetle muhtemeldir. Bölge kabileleri arasındaki önemi artırmış ve büyük oranda o dönemdeki pagan hac ritüelininde bir parçası olmuştur. İslam tarihçilerinin öne çıkarıp en büyük panayır olarak lanse ettikleri Ukaz sadece Hicaz için büyük bir panayır olmaktan öteye gidememiştir. Muhammed’in dedesi Haşim’in Kuzey devletleri ve kabileleri ile yaptığı ticaret ve barış antlaşması neticesinde buradan Mekke tüccarlarının konfederasyonu ile oluşturulan bir kervan sayesinde ilk defa Mekke lokal tiacretin dışında bir aksiyon gerçekleştirebilmiştir ve İslam tarihçilerinin Kureyş kabilesine aristokrat bir tarihçe yazabilmesi için de zemini oluşturmuştur. Bu panayırdaki adli ve hukuki sorunları karara bağlayan yetkili, el-Muşakkar panayırını kontrol eden Temim kabilesinden bir kişidir. Mekke’deki hac ve buradaki adli konularda söz sahibi olan bir kabilenin varlığıda bölgedeki Kureyş egemenliğinin İslam tarihinde aktarılandan daha az olduğunu doğrular. Aslında bölgede ticarete ve nakit para üzerinden yürütülen faiz ticaretine egemen olan İlk defa Haşim ve ardındanda ünlü Ebu Leheb adlı kişiler olmuştur, sanılanın aksine egemenlik kişilerin sürdüğü bir ayrıcalık olarak ticari faaliyetlerin kazanımıdır, din ticaret olarak en büyük kazanımı getirmekle kalmaz aynı zamanda bir çok kabileye karşıda avanaj ve korunma sağlar.

Yarımadadaki kutsal alan / panayır yerleşkeleri İslam öncesi dönemde, gerek lokal dinlerin tapınımının yapıldığı gerekse lokal sosyokültürel ve dinsel etkileşimlerin yaşandığı yerler olarak öne çıkarlar. Yarımadanın sınırlarında kurulu olan kutsal alan / panayır yerleşkeleri ilk dönem yerleşik hayatın kurulduğu ve yarı göçebe Bedevilerin yerleştikleri şehirleşme sürecini başlatma görevini üstlenmişlerdir. Sınır bölgelerindeki kutsal alan / panayır yerleri aynı zamanda diğer coğrafyalardan gelen sosyokültürel ve dinsel inançların etkileşim ve alışverişin yapıldıkları ve aynı zamanda yarımadaya girdikleri yerlerdir. Yarımadayı sınırlayan Afrika ve Asya kıtası ile birlikte Anadolu yarımadasından gelen sosyokültürel ve dinsel öğretilerin ilk etkileşime girdikleri, birbirlerinden etkilenen ve değişen dinlerinde ortaya çıktıkları alanlardır. Dinsel hac ve göçebe Bedevilerin göç yolları vasıtası ile bütün bu yeni sosyokültürel ve dinsel öğretiler iç bölgelere kadar etki edebilmiştir. Hatta dinin kontolündeki ticaret yada bir başka deyimle din ticareti ile ortaya çıkan metaya bağlı ticaret sonucunda, Muhammed’in çocukluğunda katıldığı Ficar savaşları ve neticesindeki Hılfu’l Fudul gibi geçici barış örgütlenmeleri ile (ticareti devam ettirebilmek adına kurulmuş bir örgüt) kabile yaşantısından yerleşik medeni bir toplum olma yolunda hızla ilerlemeye başlamıştır bölge İnsanı.

Sonuç olarak; İslam içinden çıktığı toplumun inancından etkilenirken ve içinde hala ilkel pagan/putperest ritüelleri barındırırken, kaçınılmaz olarakta içinden çıktığı tüccar devlet ve tapınak şehir devleti düşüncesinden de etkilenmiştir. Ticaretin, Muhammed’in Medine’ye siyasi ilticasından önceki yaklaşık 150 yıllık birikimi ve Ficar savaşları vb. ticari egemenlik savaşları neticesinde gelişen bilinç  ve kültür neticesinde şekillendiği artık İslam tarihçileri dahil genel kabul gören bir gerçektir. Klasik İslam tarihindeki söylemlerinin aksine Mekke 5. yy başına kadar ancak lokal ticaretin bir unusuru olarak varlığını sürdürmüş, nihayetinde Kusay’ın bu ticari dağınık yerleşkeyi dinsel merkezli bir tapınak şehir devleti haline getirmesi ile tarih sahnesine çıkabilmiştir (o dönemdeki Hıristiyan beyliklerin ve Hıristiyan kabile konfederasyonlarının siyasi etki alanı yada dinsel savaşlarının yarattığı oterite boşluğunu ve kuzeydeki ticaret merkezi Petra vb. birkaç şehrin doğal afetler neticesinde terk edilmesi ve savaşların olduğu bölgelerden geçen ticaret yolunun Medine (Yatrib) ve Mekke istikametine kayması neticesinde olmuştur).

Kaynaklar:
1- İslam’ın ilk döneminde ticari hayat. Doç.Dr. Ahmet Turan Yüksel
2- İslam öncesi Mekke. Dr. Yaşar Çelikkol 2003 (birinci basım)
3- İslam’ın ilk döneminde Bey’at ve seçim sistemi. Prof.Dr. Mehmet Ali Kapar
4- İslam Ansiklopedisi Hicaz maddesi
5- Edebiyat ve ticaretin buluştuğu noktalar panayırlardan günümüze fuarlar, Nüsha Şarkiyat araştırmaları dergisi, Sayı 10 Ahmet Kazım Ürün
6- Câhiliye’den İslâm’a Geçiş: Tebliğ ve Sosyal Akışkanlık, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:14 Sayı:1 Yard. Doç. Dr. Vejdi Bilgin
7- Dini içerikli ekonomik bir kavram Hums, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi Cilt:8 Sayı:1 Yard.Doç.Dr. Ünal Kılıç
8- İslam öncesi dönemde Mekke idare sistemi ve siyasetin oluşumu, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:10 Sayı:1 Yard.Doç.Dr. Adem Apak
9- Sosyo-ekonomik ve kültürel yönden İslam öncesi Mekke toplumu,  Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:10 Sayı:2 Prof.Dr. Abdurrahman Kurt
10- İslam’dan önce Arap yarımadasında putperestlik ve yayılışı Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:6 Sayı:1 Hüseyin Atay
11- Risalet öncesinde Arap yarımadasındaki dinler ve bir peygamber beklentisi Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi Sayı:6 Yard.Doç.Dr. Sıddık Ünalan
12- Cahiliye döneminde Yesrib’in etnik yapısı, FÜSB dergisi sayı:1, cilt:15/319-346, Yaşar Çelikkol
13- Dinler tarihi, Prof.Dr. Hüseyin G. Yurdaydın-Doç.Dr. Mehmet Dağ 1978
14- Putlar kitabı (Kitap el-Asnam), İbn el-Kalbi, Roza Klinke-Rozenberger, Almanca-Arapça çeviri Beyza Düşüngen, AÜİF yayınları 1968
15- Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi, Mahmud Şakir, Çev. Ferit Aydın, Kahraman yayınları, 1995
16- Asrı Saadet, Mevlana Şibli, Çeviri:Ö.Rıza Doğrul, Sadeleştiren: O.Zeki Mollamehmetoğlu 1. Cilt, 1978
17- Hz. Muhammed Mekke’de, W. Montgomery Watt, AÜİF yayınları no:5, çeviri: Doç.Dr. M. Rami Ayas, Doç.Dr. Azmi Yüksel, 1986
18- Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Taberi, MEB yayınları, 2,3,4. Cilt, 1992
19- Dinler ve Mezhepler Tarihi, 1 ve 2. Cilt, Ebu’l Feth Muhammed B. Abdulkerim Şehristani
20- Peygamberler ve Halifeler Tarihi, Ahmed Cevdet Paşa, Çile yayınları, 1-2. Cilt
21- Büyük İslam Tarihi, İbn-i Kesir, Çağrı yayınları
22- Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi 1-2-3, Mircea Eliade, Kabalcı yayınevi, 2003
23- İslam Medeniyetinde Putperestlik Döneminden Kalma İtikatlar, Edward Westermarck, Çev. Ş.Nazmi Coşkunlar, Marifet basımevi, 1938
24- Diyanet İslam Ansiklopedisi, Bedevi Maddesi 5. Cilt
25- Siyer, İbn’i İshak, Editör; Prof.Dr. Muhammed Hamidullah, Çeviren; Sezai Özel, Akabe yayınları, 1988
26- İslam Öncesi Arap Toplumunda Eman Uygulaması, Büşra Sıdıka Kaya, SAÜ Yüksek lisans tezi, 2007
27- Hz. Peygamberin İslam Öncesi Seyahatleri, Prof.Dr. Muhammed Hamidullah, Çeviren; Abdullah Aydınlı (Melanges Hanri Laoust’un 1978 ‘’Les Voyages du Prophete Avant L’Islam’’ adlı eserinin trecümesidir.)
28- Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi, Prof.Dr. Philip Hitti, Çeviren; Prof.Dr. Salih Tuğ, Boğaziçi yayınları, 1980