17 Ocak 2012 Salı

Şehid'lik ve Şehid Kavramı

Şehit ve şehitlik kavramı çok yanlış anlaşılmakta ve kullanılmaktadır toplumda. Arapça kökenli bir kelime olan şehid, "şehi-de" fiilinden türemiş olan bir isimdir ve mastarı şehâdettir.  Şehidin çoğulu, "şuhedâ" ve "eşhâd" olarak kullanılır. Kelime anlamı: ‘’tanrı rızası için, o'nun yolunda canını fedâ eden müslüman kişi’’ demektir. Şehit denilmesinin sebebi, cennetlik olduğuna şahitlik edilmiş olması veya onun tanrı huzurunda yaşıyor bulunması veya ölümü sırasında meleklerin hazır bulunması, yahut ta ruhunun doğrudan doğruya Daru's-Selâm'da (Cennet'te) bulunması veya tanrı tarafından çeşitli mükâfatlarla ödüllendirilmiş olmasıdır. Kuran’da  35 defa şehit kelimesi, 20 defa çoğul hali olan şuheda kelimesi geçer. Aynı kökten gelen diğer halleri ile birlikte kelime Kuran’da daha çok şahitlik anlamında kullanılmıştır. İslam tanrısının isimlerinden birisidir aynı zamanda ve bu şekilde geçen bazı ayetler vardır. Şehitlik kavramı Kuran’da daha çok "ka-te-le" fiilinin mechûlü ile, tanrı yolunda öldürülme anlamında kullanılmaktadır. Konu İslamiyet açısından çok açık ve nettir, ‘’tanrı yolunda-tanrı için bir fiili geçekleştirirken-tanrı için göç/hicret ederken-tanrı adına zülüm görenler-tanrı adına savaşıp ölmek’’ kavramlarını Ali-İmran suresinin 195. ayetinde tanımlar ve sadece bu fiilleri gerçekleştirirken ölenlerin şehid olacakları belirtilir. Ana kural değişmez ve sabittir, sadece tanrı adına yapılan fiiller neticesinde ölenler içindir şehit tanımlaması.  Kuran’dan bazı ayet ve ayrıca hadislerle konuyu açalım;


“Şayet siz yara aldıysanız, karşınızdaki düşman topluluğu da benzeri bir yara aldı. İşte biz, Allah’ın gerçek müminleri meydana çıkarması, sizden şehitler edinmesi müminleri tertemiz yapıp kâfirleri imha etmesi için, zafer günlerini insanlar arasında nöbetleşe döndürür dururuz. Allah zalimleri sevmez” (Ali-i İmran suresi, 140 ve 141. ayetler)

"Eger Allah yolunda öldürülürseniz veya ölürseniz, Allah'ın size lütfedeceği magfiret ve rahmet onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır. Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de muhakkak ki Allah'ın huzurunda toplanacaksınız." (Ali Imran suresi, 157 ve 158 ayetler)

Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler. (Ali-i İmran suresi, 169 ve 170 ayetler)

"... Şüphesiz hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda kendilerine eziyet edilenlerin, çarpışanların ve öldürülenlerin kötülüklerini örtecek ve kendilerini altından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. Bu Allah katından bir karşılıktır. Karşılığın en güzel olanı Allah katındadır." (Ali Imran suresi, 195. ayet)

"Allah yolunda öldürülenlere 'ölüler' demeyin. Aksine onlar diridirler ancak siz fark edemiyorsunuz." (Bakara suresi, 154. ayet)

"O halde, dünya hayatını ahiret hayatı karsılıgında satanlar, Allah yolunda çarpışsınlar. Kim Allah yolunda çarpışır sonra öldürülür veya üstün gelirse ona büyük bir ecir verecegiz." (Nisa suresi, 74. ayet)

"Allah, Allah yolunda çarpışıp öldüren ve öldürülen mü'minlerden, karşılığı cennet olmak üzere, mallarını ve canlarını satın almıstır. Bu O'nun üzerine, Tevrat, İncil ve Kuran'da vaadedilmiş olan bir haktır. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterebilen kim vardır? Şu halde yapmış olduğunuz bu alışverişinizden dolayı sevinin. İşte büyük kurtuluş budur." (Tevbe suresi, 111. ayet)

"Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen veya ölenlere gelince; Allah onları muhakkak güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır." (Hacc suresi, 58. ayet)

‘’Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun; sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince onları ya karşılıksız, ya da fidye ile salıverin; Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle olması, kiminizi kiminizle denemek içindir. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin işlerini boşa çıkarmaz.’’ (Muhammed suresi, 4. ayet)

‘’Allah yolunda yaralanan hiçbir yaralı yoktur ki kıyâmet günü, yarası kanıyor olarak gelmiş olmasın, bu kanın rengi kan renginde, kokusu da misk kokusundadır’’. (Hadis)
‘’Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi ne kadar çok isterdim.” (Hadis)

‘‘Kim Allah`ın adı daha yüce olsun diye çarpışırsa; o kimse Allah yolundadır...." (Hadis)

"Allah,bütün kalbiyle şehit olmayı isteyen kişiyi yatağında ölse bile,şehitler derecesine ulaştırır." (Hadis)

"Şehid’lerin ruhları yeşil kuşların karnındadır  Onların arşa asılı kandilleri vardır  Diledikleri gibi cennette serbestçe dolaşır, sonra o kandillere geri dönerler." (Hadis)


Sünni İslamiyet’te şehid’lik 3 bölümde değerlendirilir ve sınıflandırılır.

‘’1-Dünya ve âhiretin şehîdi: Kâfirlerle savaştığı sırada, düşman tarafından öldürülen veya asiler, yol kesen soyguncular tarafından öldürülen yahut evine giren hırsızların ağır bir cisim veya kesici bir alet kullanarak öldürdükleri kimsedir. Savaş alanında yaralı bulunan, yaralarından, göz veya kulağından kanlar akan ve bu durumda vefât eden kişi de, bu kısım şehîdlerdendir  Mal, can, namus ve benzeri müdafaalarda, zulüm ve haksızlıkla, suçsuz yere öldürülen kişi, kimin tarafından öldürülürse, öldürülsün, bu şehîdlerden sayılır. Müslüman, âkil, baliğ olduğu halde, hayız, nifas ve cünüplükten temiz olarak şehîd olanlar yıkanmaz, kefenlenmez, kanları ve elbiseleriyle gömülürler. Ancak onların üzerindeki kürk, palto, parke, silah, mest ve benzeri fazlalıklar çıkarılır. Yıkanmadan gömülmeleri, Muhammed'in ‘’onları kanlarıyla gömün" şeklinde ki hadisine dayanmaktadır. Bu kısım şehîdlerin her birine, "hükmî şehîd" denir. Bu kısma giren şehîdler, elbiseleriyle gömülünce, elbiseleri onlar için kefen sayılır. Vücutlarının her tarafı elbiseleriyle örtülür. Elbiseleri vücutlarını örtmek için yetmezse, başka bir şeyle örtülmeleri temin edilir.

2-Âhiretin şehîdi: Bir kısım şehîdler de, yalnız âhiret hükmü bakımından şehîd sayılırlar. Hata yoluyla öldürülen ve varislerine diyet verilmesi gereken kimse ile savaş veya asilerle çatışma sırasında yaralanıp da, çatışma bittikten sonra bir tarafa çekilerek yiyip içtikten, konuştuktan veya uyuduktan yahut ilaç kullandıktan yahut da aklı başında olarak üzerinden bir namaz vakti geçtikten sonra vefât eden müslüman gibi. Âkil ve baliğ olmayan yahut hayızlı, nifaslı veya cünüp iken şehîd olanlar da, bu kapsama girmektedirler. Bunlar diğer ölüler gibi yıkanır, kefenlenir ve namazı kılındıktan sonra gömülürler.

Bir de, yanarak ölen, suda boğulan, göçük, çığ, toprak veya bina altında kalan, vebâ gibi salgın hastalıklardan vefât eden, veya akrep sokmasından ölen, gurbette veya ilim yolunda ya da cuma gecesinde vefât eden müslümanlar da bu hükümdedir. Doğumdan vefat eden kadın da böyledir. Muhammed'in bu kısma giren, savaş dışındaki şehîdler hakkında söylemiş olduğu hadisler vardır (Bakınız, Buhârî, Ezan, 32, Cihâd, 30; Müslim, İmâre, 164; Tirmizî, Cenâiz, 65, Fedâilu'l-Cihâd, 14; Ahmed b  Hanbel, I, 22, 23, II, 323, 325)

3-Dünya şehîdi: Tanrı inancı taşımayan, başka duygu ve düşüncelerle hareket eden riyâkâr ve gösteriş ehli münafıklar, müslümanlarla beraber savaşa katıldıkları zaman, kâfirler tarafından öldürülürlerse, dünya hayatında şehîd muamelesine tabi tutulurlar  Bunlar da "hükmî şehîd" sınıfından kabul edilir, yıkanmaz, cenâze namazları kılınır ve elbiseleriyle gömülürler. Âhirette kendilerine herhangi bir mükâfat yoktur. Cehennem ateşi ile cezalandırılırlar. (Hadisler ve tefsirler)

İslami söylemde şehid'lik adına cennet’te sadece tanrı için / tanrının dini adına savaşırken ölenler için özel yer ve sütatü vardır, diğer şehid isimlendirmeleri sadece cennete gitmek için bir kazanımdır. Bütün bu ayetlerde ve hadislerde tanımlanan şehid bildiğimiz gibi İslam adına / İslam devleti yani Allah şeriatı adına savaşırken ölen ve çok büyük ödüller neticesinde cennette peygamber ile birlikte olacaklar arasında yer alan kişilerdir, "Allah'tan istediğiniz zaman Firdevs'i isteyin. Çünkü Firdevs, cennetin ortası ve cennetin en yükseğidir. Firdevs'ten cennet nehirleri doğar." hadisinde de belirtildiği gibi firdevs’te Muhammed ile birlikte yer alacak olanlar sadece İslam tanrısı ve onun şeriatı adına savaşırken ölenlerdir. Günümüzde kullanılan ve algılanılan manası ile şehid olarak tanımlananlar ise gene İslam’a göre normal prosedüre tabi olacaklardır, onlar bu eylemi tanrı adına /t anrının dinini yaymak adına yapmadıkları için fırdevs’te yer alamıyacaklardır. Bir diğer deyişle, tanrı huzuruna çıkacak ve asla ölmeyen kişiler olarak tanımlananlar (sonsuz yaşama kavuşacak yani yarı tanrı olacaklar) sadece tanrı adına / onun dini için savaşırken ölenlerdir. İslam tanrısı sadece kendisi için yapılan fiil sırasında ölenleri ödüllendirir, diğerleri sıradan prosedüre tabidir ve hatta cehennemde sonsuz bir işkence ile karşı karşıyadırlar.

Gelelim bir diğer yanlış kullanıma yada şehid sıfatının ideolojik literatüre girmesine. Bilindiği gibi en soldan en sağa kadar bütün siyasi kurumlarda ortak söylem ölenin şehid olduğu yönündedir. İlk önce yukarıda şehid kavramını açıkça belirtiğimizi unutmadan, bütün bu tanımların ideolojik bir propaganda aracı olduğunu ve güncel yaşamdaki boşlukları doldurmak için söylenmiş ajitasyon sloganların ötesinde, çıkış noktasının tıpkı 1400 yıl önce olduğu gibi, ölenin boş yere ölmediği düşüncesinin yerleştirilmesi ve davanın yüceltilmesi adına kurgulanmasıdır. Tıpkı Tevbe suresi, 111. Ayeti’nde açıklandığı gibi somut yani kazanılacak maddi bir beklenti karşılığı bir maddi bedel ödenmesi ve bunun karşılığında ölenler ve ardıllarının maddi bir kazanç kazanmalarının tanrı tarafından garanti altına alınması gibi, siyasi dava’da benzer bir refleks ile maddi bir karşılık olarak, İslam şeriatındaki şehid kavramını kendi retotiğine adapte eder.

Bütün bu kaygıların ardında ise Muhammed suresi, 4. Ayet’te kurgulanan bir gerçekliğin davaya adapte edilmesi yani ideolojik bir kurgu kaygısından doğan bir pratik çözüm yatar. Kaçınılmaz olan kavga ve sonucunda ortaya çıkan ölüm için ‘’ Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle olması, kiminizi kiminizle denemek içindir’’ diye açıklık getiren İslami söylemin paralelinde siyasi söylemde kader kavramını belirsiz olarak kullanır. Siyasi söylemlerin savladığı şehidlik kavramının bir başka Dünya yada gerçeklik üzerinde etkisi olmadığı gibi, İslami öğretide belirtilen şehid kavramı ilede ilgisi yoktur.


Kaynaklar:
1- Kuran (H.Yazır, Diyanet, E.Yüksel, A.Gölpınarlı, S. Ateş, S. Yıldırım, Y.N.Öztürk, M. Esed, Ö.N.Bilmen, C. Yıldırım tefsirleri)
2- Buhari ve Kutubu Sitte hadisleri
3- Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi, Mahmud Şakir, Çev. Ferit Aydın, Kahraman yayınları, 1995
4- Birüni’ye göre Dinler ve İslam dini, Diyanet yayınları, Dr. Günay Dümer 1975
5- Kuran’da Allah ve İnsan, Prof.Dr.Toshihibo Izutsu, Çeviren; Doç.Dr. Süleyman Ateş, AÜİF yayınları 1975
6- Uydurma olduğunda ittifak edilen hadisler, Aliyyül Kari, Tercüme: İbrahim Kutlay, İnkilap yayınevi 2008
7- Asrı Saadet, Mevlana Şibli, Çeviri:Ö.Rıza Doğrul, Sadeleştiren: O.Zeki Mollamehmetoğlu 1 – 2 – 3 – 4 - 5. Cilt, 1978
8- İslam Hukuku ve Önceki Şeriatlar, Prof.Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Art sanat yayınları, 2003

4 Ocak 2012 Çarşamba

İslam’da Cismani Bir Tanrıya'mı Tapılıyor?

Buharî ve Müslim’in sahih hadis kitaplarında “Allah Âdem’i kendi suretinde yarattı.” şeklinde bir hadis vardır. İslam din adamlarının büyük bir kısmına göre, “Suretihi” deki zamir Allah’a racidir. Hadisin tercümesi bu doğrultuda yapılmıştır. Yani ''Allah'' Ademi kendi suretinde yaratmıştır. Bir kısım azınlık İslam din adamına göre ise, oradaki zamir Adem’e racidir. Bu takdirde hadisin manası İbn Hacer vb. hadisçilere göre “Allah Adem’i, Adem’in kendi suretinde yarattı.” şeklinde olur. Bu kelime bazı bağlamlarda “yüz” mânâsına da gelmektedir. Konu İslam’a bu hadisle girmiştir, burda ki yorumlardan anlaşılacağı gibi 1400 yıldır İslam aleminin büyük çoğunluğu bu hadisten dolayı İnsanoğlunun ''Allah suretinde'' yaratıldığına inanır.

“Allah’ın benzeri, hiçbir şey yoktur; O, her şeyi hakkıyla işitir, hakkıyla görür.”(Şura suresi 11. ayet) ayetinde ki tanım ise Buharî ve Müslim’in anlatımıyla “Allah, insanı Rahman suretinde yarattı.” hadisi ile tanımlanır ve bir kısım İslam din adamı tarafından ''Allah'ın bazı sıfatlarını'' taşıyacak şekilde yaratıldığı inancına varılır.

Birkaç küçük ve kısık ses dışında İslam açısından genel inanış Buhari ve Müslim'in naklettiği hadiste olduğu gibi “Allah Âdem’i kendi suretinde yarattı.” şeklindedir. İslam tanrısının İnsan şeklinde tasvirinin en açık ifadesi söz konusu hadiste belirtilsede, Politeist din anlayışının ilk evrelerinden kalma, tanrıları İnsan özelliklerinde tasvir etme inanışının izlerini Kuran’dada sık sık görürüz.

Peki konu Kur’anda nasıl geçer?

Maide suresi, ayet 64: “ Yahudiler '‘Allah’ın eli sıkıdır’’ dediler. Dediklerinden ötürü elleri bağlansın. Lanet olsun! Hayır! Onun iki eli de açıktır, nasıl dilerse sarf eder .”

Ali İmran suresi, ayet 115: “ Doğu da batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü oradadır.”

Sad suresi, ayet 71: “ Rabbim meleklere demiş ki ‘ Ben muhakkak çamurdan insan yaratacağım.’ Onu tamamlayıp içine ruhumdan üfürdüğüm zaman derhal ona secdeye kapanın!’’

Hicr suresi ayet 27-28-29: “ Rabbin meleklere, ‘ ben balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım, onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın’ demişti. Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!”

Secde suresi ayet 9: Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme, görme ve idrak duygularını yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

Sad suresi ayet 72: Böylece onu sevva ettiğim ve onun içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın!

Bakara suresi ayet 30: Ve Rabbin meleklere: “Muhakkak ki Ben, yeryüzünde bir halife kılacağım.” demişti.

Görüldüğü gibi Kuran’da da İslam tanrısından el ve yüz sahibi olarak bahsederken en çok İslam tanrısının ruhundan bahseder, buradaki anlatım ve tasvirler tamamen sümer yaratılış efsanesi ile benzerlik ve hatta bazı yerlerde aynı söylemle örtüşür. Yani hadiste olduğu gibi İslam tanrısından somut şekilde eli ve yüzü olan aynı zamanda bir ruh taşıyan varlık olarak bahsedilir.

Peki konu diğer hadislerde nasıl geçer?

Fasil
:
Konu
:
Ravi
:
Hadis
:
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah Teala Hazretleri, Hz. Adem (as)`i kendi sureti üzere ve boyunu da altmış zira olarak yaratınca: "Git, şu oturan meleklere selam ver, onların seni nasıl selamlayacaklarına da dikkat et, dinle. Zira o selam, senin ve zürriyetinin selamı olacaktır" dedi. (Bunun üzerine Adem onlara gidip): "Esselamü aleyküm!" diye selam verdi. Melekler: "Esselamü aleyke verahmetullahi" dediler ve selama mukabele ederken verahmetullahi`yi ilave ettiler. Cennete her giren Hz. Adem suretinde (ve boyu da altmış arşın boyunda) olacak. Halk şu ana kadar (boyca) hep eksilmektedir."
HadisNo
:
3382


Fasil
:
Konu
:
Ravi
:
Hadis
:
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sizden biri kardeşiyle dövüşünce yüze vurmaktan sakınsın." (Müslim`in rivayetinde şu ziyade var: "...Zira Allah Adem`i kendi suretinde yaratmıştır.")
HadisNo
:
3483


Fasil
:
Konu
:
Ravi
:
Hadis
:
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah Teala, Hz. Adem (a.s)`i yarattığı ve ruh üflediği zaman, Adem hapşırdı ve elhamdülillah diyerek, izni ile Teala`ya hamdetti, Rabbi de ona: "Ey Adem, yerhamukAllah (Allah sana rahmet etsin), (mukarreb) meleklerden şu oturan gruba git ve "Esselamu aleyküm" de!" dedi. (Hz. Adem öyle yaptı. Hitab ettiği melekler): "Ve aleyke`s-selamu ve rahmetullahi ve berekatuhu!" diye karşılık verdiler. Sonra Adem (a.s) Rabbine döndü. Rabbi ona: "Bu cümle senin ve evladlarının aralarındaki selamlaşmadır" dedi. Allah Teala hazretleri, elleri kapalı olduğu halde Adem`e: "Dilediğini seç" dedi. Hz. Adem: "Rabbimin sağ elini seçtim! Rabbimin iki eli de sağdır, mübarektir" dedi. Sonra Allahu Teala hazretleri sağ elini açtı. İçinde Hz. Adem ve onun zürriyeti(nin emsalleri) vardı. Hz. Adem (a.s): "Ay Rabbim, bunlar nedir?" dedi. Rabb Teala: "Bunlar senin zürriyetindir" dedi. Her insanın iki gözünün arasında ömrü yazılıydı. Aralarında biri hepsinden daha parlak, daha nurlu idi. Hz. Adem: "Ey Rabbim! Bu kimdir?" dedi. Rabb Teala hazretleri: "Bu senin oğlun Davud`dur. Ben ona kırk yıllık ömür takdir ettim" dedi. Adem aleyhisselam: "Ey Rabbim onun ömrünü uzat!" talebinde bulundu. Rabb Teala: "Bu ona takdir edilmiş olandır!" deyince. Adem: "Ey Rabbim, ben ona kendi ömrümden altmış senesini verdim" diye ısrar etti. Bunun üzerine Rabb Teala: "Sen ve bu (talebin berabersiniz)." buyurdu. Sonra Adem cennete yerleştirildi. Allah`ın dilediği kadar orada kaldı. Sonra cennetten (arza) indirildi. Adem burada kendi ecelini yıl be-yıl sayıp hesaplıyordu. Derken ölüm meleği geldi. Hz. Adem (a.s) ona: "Acele ettin, erken geldin. Bana bin yıl ömür takdir edilmiştir" dedi. Melek: "İyi ama sen oğlun Davud`a altmış senesini verdin" dedi. Ne var ki O bunu inkar etti, zürriyeti de inkar etti; o unuttu, zürriyeti de unuttu." Resulullah (sav) ilave etti: "O günden itibaren yazma ve şahidlik emredildi."
HadisNo
:
1699


Fasil
:
Konu
:
Ravi
:
Hadis
:
Hz. Ömer (ra)`den: "Rabbim Beni Ademden, bellerinden zürriyetlerini alıp da onları nefislerine karşı şahid tutarak: "Rabbiniz değil miyim?" diye işhad ettiği vakit bela (evet) dediler: Şahidiz. "Kıyamet günü bizim bundan haberimiz yoktu" demeyesiniz. Yahud: "Ancak önceden atalarımız şirk koştular, biz ise onlardan sonra bir zürriyet idik, şimdi o batılı te`sis edenlerin yaptıklarıyla bizi helak mı edeceksin?" demeyesiniz" (A`raf 172-173) ayetinden soruldu. Hz. Ömer (ra) şu cevabı verdi: "Bu ayetten Resulullah (sav)`a da sorulmuştu. O şöyle açıkladı: "Allah Teala hazretleri, Hz. Adem`i yarattı sonra sağ eliyle meshedip ondan bir zürriyet çıkardı ve: "Bunlar cennet içindir, bunlar cennet ehlinin ameliyle amel ederler" dedi. Rabb Teala, ikinci defa sırtını okşadı, ondan bir nesil daha çıkardı ve: "Bunları da cehennem için yarattım, bunlar da cehennem ehlinin amelini işleyecekler" dedi. Cemaatten bir adam: "Ey Alla`ın Resulü! (kaderimiz ezelden yazılmış ise) niye amel ediyoruz? diye sordu. Resulullah (sav) şu açıklamayı yaptı: "Allah bir kişiyi cennet ehli olarak yaratmışsa onu cennet ehlinin amelinde çalıştırır. Öyle ki cennetliklerin bir ameli üzere ölür ve Allah da onu cennetine kor. Aksine bir kulu da cehennem ehli olarak yaratmışsa, onu da cehennemliklerin amelinde istimal eder. Öyle ki bu da cehennemliklerin bir ameli üzere ölür, Allah da onu cehenneme koyar."
HadisNo
:
613


” Allah yaratma işini bitirince sırt üstü uzandı. O sırada bir ayağını öbür ayağının üzerine koymuştu. Bunun benzerini yapmak hiç kimseye uygun değildir.” Müslim, e's­Sahih, Kitabu'I-Libas/ 72-74, hadis nô: 2099; Ebu Davud, Sünen, Kita­bu'I-Edeb/35; hadis no: 2767, Hafız Ebu Bekr Muhammed İbnü'l Hasan İbn Fürek, Müşkili'l-Hadis, tahkik: Dr. Abdul'mu'ti, s.42.

Görüldüğü gibi hadislerde İslam peygamberi Kuran’dan farklı bir şey söylemiyor. Özellikle İslam tanrısının ellerinden bahsediyor, tanrı bu ellerle alıyor,veriyor, dokunuyor ve okşuyor. Özellikle yüze vurmanın yasaklandığı hadis’in iki değişik şekilde anlatımı daha vardır, yasaklama sebebi açıkça yazıldığı gibi Adem’in Allah’ın suretinde yaratılmış olmasından kaynaklı bir korku içermesidir. Konuyu daha özel yapan esas hadis ise sona kaldı gördüğünüz gibi, nedeni belli bir kısım İslam din adamlarınca sahih sayılmamasından dolayı, Müslim gibi İslam din kaynaklarında 3. sırada güvenilir bir yazarın, bu konuda bazı din adamlarınca sahih sayılmaması oldukça gariptir, sırt üstü uzanan ve ayak ayak üstüne atan bir tanrıdan bahsediliyor çünkü. Son hadisi sahih saymasak bile ayetler ve hadisler bize yeterli bilgiyi veriyor aslında. Özellikle ayet ve hadislerde İslam tanrısından elleri olan ve ruhu olan bir varlık olarak bahsediliyor. Ellerinin içine bir şey saklıyor ve lotorya yapıyor bu tanrı. İslam tanrısı; elleri ve yüzü olan, sırt üstü uzanan, ayak ayak üstüne atan ve ruhu olan bir tanrı tüm bu yazılanlara göre.

Tüm bu yazılanlardan sonra sıra Allah’ın benzeri, hiçbir şey yoktur; O, her şeyi hakkıyla işitir, hakkıyla görür.”( Şura suresi 11. ayet) ayetinde belirtilen tanım ne anlama geliyor? Söz konusu ayet ilk olarak yukarda sayılan ayet ve hadislerle çelişmektedir, cismani bir tanrı portresi çizen bütün bu söylemler ile birlikte aynı inanç içerisinde söylenenleri yalanlamak ne kadar doğru olabilir? Yani bu kadar ayet ve hadis İslam tanrısını el, yüz, vb. bir çok cismani vasıfla tanımlarken Şura suresi 11. ayeti tüm bunları yalanlayamaz değilmi? Çünkü bu duruma dair bir neshte yok kayıtlarda. Bu ayetteki ifade ancak yaratıcı vasıflar bazında benzersizlik iddia eden bir söylem olabilir, buda bizleri o dönemde tanrı kurgulanırken İnsan vasfında bilinçli bir şekilde düşünüldü sonucuna götürür yada İslami söylemde sık sık karşılaştığımız çelişkilerden birisine.

Tüm bu gerçekler doğrultusunda, Buhari’nin hadisi sadece nakletmekle kalmayıp “Allah Âdem’i kendi suretinde yarattı.” Diye kesin bir sonuç bildirmesi aklımıza bir tek şeyi getiriyor; İlk dönem İslam algılamasında İslam tanrısı cismani bir varlık olarak algılanırken, zamanla (12. yy sonrası) tıpkı Zeus gibi gök yüzünde oturan cismani olmayan bir varlığa dönüşüyor, ayet ve hadislerdeki suret sıfatı içindeki özellikler, sıfatlarından bazıları olarak devam etmiştir. Şura suresi 11. ayet’indeki ‘’benzeri’’ sözcüğü bu anlamda ‘’rahman’’ sıfatına gönderme olarak var olmaktadır 21. yy İslam inancında.  

Kaynaklar:
1- Kuran (H.Yazır, Diyanet, E.Yüksel, A.Gölpınarlı, S. Ateş, S. Yıldırım, Y.N.Öztürk, M. Esed, Ö.N.Bilmen, C. Yıldırım tefsirleri)
2- Buhari ve Kutubu Sitte hadisleri
3- Tanrı Suretinde Yaratılma: İslam Kelamına Dair Bir Araştırma, W. Montgomery WATT, Çev. Yrd.Doç. Dr. Hüseyin Kahraman, UÜİF Dergisi, Sayı: 21, 2006
4- Yaratılış Olayı, Prof.Dr. M.Sait Şimşek, Beyan yayınları, 1998
5- Kuran’ı Kerim’de Yaratma Kavramı, Veli Ulutürk, İnsan yayınları, 1995
6- Dinler tarihi, Prof.Dr. Hüseyin G. Yurdaydın-Doç.Dr. Mehmet Dağ 1978
7- Kuran’da Allah ve İnsan, Prof.Dr.Toshihibo Izutsu, Çeviren; Doç.Dr. Süleyman Ateş, AÜİF yayınları 1975
8- Çeşitli yönleriyle Din, Prof.Dr. Günay Tümer
9- Hz. Muhammed Mekke’de, W. Montgomery Watt, AÜİF yayınları no:5, çeviri: Doç.Dr. M. Rami Ayas, Doç.Dr. Azmi Yüksel, 1986
10- Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Taberi, MEB yayınları, 1/2/3/4. Cilt, 1992
11- Uydurma olduğunda ittifak edilen hadisler, Aliyyül Kari, Tercüme: İbrahim Kutlay, İnkilap yayınevi 2008
12- Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, Kabalcı yayınevi, 1-2-3. Ciltler, Mircea Eliade, 2003
13- Tarih Sumer de Başlar, S.N. Kramer, Çeviri: Hamide Koyukan, Kabalcı yayınevi, 1999
14- Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi, Mahmud Şakir, Çev. Ferit Aydın, Kahraman yayınları, 1995
15- İslami tarihçiliğin doğuşu/ İlk siyer-megazi eserleri ve müellifleri, Ankara okulu yayınları,Josef Horovitz (Çev: Ramazan Altınay-Ramazan Özmen) 2002
16- Büyük İslam Tarihi, İbn-i Kesir, Çağrı yayınları