Kuran'da
abd (köle) sözcüğü nadiren kullanılmış, onun yerine ''ma meleket eymanukum'' (sağ
elinin sahip olduğu yani sahip olunan ve idare edilen hayırlı mal) kavramı
almıştır (1). Belirtmekte fayda var, Kuran'da erkeğin sahip olduğu eşleri,
çocukları, hayvanları, malları vs. de aynı şekilde ifade edilir. Bu kelime
gurubu geleneksel olarak savaş esirlerini, daha geniş anlamda ise köleleri
simgeler. Kadın kölelere İslam öncesi ve sonrasında cariye denilmektedir.
Cariye erkeğin sahip olduğu köle kadındır, yani erkeğin sahip olduğu
mallarından birisidir. İslam toplumlarında hür kadınlarında cariye sahibi
olmaları yasaldır, yalnız onlar erkekler gibi bu köle kadınlardan (ve erkek
kölelerden) cinsel anlamda faydalanma hakkına sahip değillerdir (2). ''Cariye''
kelimesi Arapça (CRY) kökünden gelmektedir. Sözlükte ''olmak, geçmek, koşmak,
akmak'' şeklinde geçer. Yapmak, yürütmek, uygulamak (icra), akıcı, akan,
geçerli (cari), kız çocuğu, halayık (cariyeh), su üzerinde akan, gemi
(cariyetun), askerin günlük yiyeceği (ceraye), rota, alt yapı, kanal, çığır,
akım yeri (mecra), akan, dolanan, elektrik akımı (cereyan) kelimeleri bu kökten
gelmektedir. Kullanım itibariyle Cariye; elden ele dolanan ve alınıp satılan
kadın yada kız çocuğudur (3). Diyanet işleri başkanlığının çıkardığı İslam
ansiklopedisinde ''Cariye'' kavramı ''kadın köle anlamında bir fıkıh terimi''
olarak kısa bir satırla izah edilmektedir. Günümüz Türkiyesi'nde din adamlarınca
unutmak ve unutturulmak istenen İslamiyet'teki cariye sınıfı, özellikle Arap
yarımadasında hala yaşamaktadır, 50'lerin ortasından itibaren Dünya'da resmen
yasaklanan köleliğin, gizli bir şekilde Arap ülkelerinde cariyeler vasıtası ile
sürdüğü bilinmektedir.
Cariye'ler
alınıp satılabilen (4) ve özellikle ''Dar-ül harb'e'' (kafir topraklarına) yapılan
akınlardan elde edilerek piyasaya sürülen, yada bir şekilde köle ticaretine
dahil edilerek piyasada dolaşan bir mal olarak köle kadındır. Bazı İslam din
adamlarının yalan, yanlış ve asılsız iddialarında belirtikleri gibi İslam
kölelik kurumunu kaldırmamış, sadece Araplar arasındaki ilkel kabile yaşamının getirdiği
ilkel komünal mülkiyet ilişkisini, çağdaşı köleci ekonomiye sahip diğer
uygarlıkların seviyesine çekmiştir (5). Bunu yaparken kölenin ilerde özgür
olabileceği yada Müslümanlığı seçebileceği ihtimalinden hareketle, onunda
tanrının yarattığı bir İnsan olmasını göz önüne alarak ve söz konusu ilişkiyi
köle - efendi ilişkisine uyarlayarak çözmüştür (6). Kölelik kurumunun en alt
tabakasında yer alan ceriyeler Muhammed döneminde yapılan savaşlar sonucunda
talep edilenden kat be kat fazlasıyla elde ediliyordu (7). Savaş sonrası
ganimetin paylaşımı İslam öncesi Araplarında olduğu gibi aynen yapılıyordu,
Muhammed'in ve tanrının payına 5/1 hisse veriliyor geri kalan her şey belli bir
kurala göre savaşa katılan kişiler arasında paylaştırılıyordu (8). Cariye'ler
savaştan (genellikle) hemen sonra savaşa katılanlar arasında paylaştırılırdı (9).
Genellikle bu paylaşımın akşamında esir alınıp köleleştirilen bu kadınlar
tecavüze uğrarlardı (10), bu toplu tecavüz seansında kadına elbette ne istediği
sorulmazdı, sadece geleneksel anlatımlarda Muhammed'in bazı cariye eşleri için
sonradan Müslümanların anneleri olarak kabul edilmeleri nedeniyle bizzat
Muhammed tarafından evlilik teklifi yapıldığı yönünde rivayetler vardır (11).
Sonuçta cariye (rızası olmadan) köleleştirilmiş bir kadın olarak artık yeni
yaşamında sahibi olan erkeğin tasarrufunda bir metadır artık. Genel olarak
sahabe denilen ilk Müslümanlar söz konusu durumdan her türlü faydalanmayı düşünürken
(12), elbette tatlı karlarına bir zarar gelmesinide istemedikleri için, köle kadınların
hamile kalmasını önlemek, geleneklere göre doğabilecek erkek çocuğun babasının
(ileride muhtemel) mirasçısı olmasına engel olmak, neticede savaşarak elde
ettikleri malı korumak adına azil başta olmak üzere bir çok yönteme
başvurmuşlardır (13).
İslam
hukukuna göre müslüman bir erkeğin sahip olduğu cariye ile seks yapması
yasaldır (14), cariyenin bu konuda söyleyebileceği neredeyse bir söz yoktur (15).
Müslümanlar esir edip köleleştirdikleri kadınlarla seks yapmayı tanrısal bir
izinle kendilerine hak gördükleri için (16) ve cariyenin bu tek taraflı
ilişkide bir söz hakkına sahip olmadığına inandıkları için (17) ve aslında
özetle İslam'da tecavüz diye bir suç bulunmadığı için cariyelere yapılan
muameleyede tecavüz olarak bakmamışlardır. Bu temel bilgiler ışığında efendi,
cariye ilişkiside mülkiyet ilişkisinin (milk-i yemin) varlığına
dayandırılmaktadır (18). Bu ilişki İslam hukukunda hür olan erkekle, kadın
arasında yapılan evlilik akdinin erkeğe ''cinsel olarak kadından faydalanma
hakkı'' vermesi ilkesiyle aynıdır. Erkek cariyeyi satın almakla, onunla cinsi
ilişki kurma hakkınada sahip olduğu için her şey tanrısal olarak yasaldı.
Cariye ile seks sonucunda çoğunlukla bir çocuk doğmakta ve bu çocuk vasıtası
ile cariye sahibi olan erkeğin serbest bırakması yada ölmesi sonucunda hür
sayılmaktadır (19). Bu nedenle, özellikle İslam hukukunda kader bölümünde
anlatılan bir çok hadiste aktarıldığına göre, dönemin cariye sahipleri cariye ile
seks sonrası, rahim dışına boşalma yöntemini kullanarak cariyelerin hamile
kalmasını önlemeye çalışmışlardır (20). Muhammed'in İslam'ı kurma ve yayma
döneminde, özellikle yarımadadaki bir çok fakir
erkek kendisine katılarak savaşlardan ganimet elde etmek istemiştir.
Bunun sonucunda Medine'deki yeni İslam toplumunda çok sayıda yeni mülk sahibi
olmuş yada hala fakir olan bir erkek sınıfı ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda
ortaya ihtiyaç fazlası bir cariye sınıfıda çıkmıştır. Söz konusu cariyeler
içerisinden bazıları kendilerini ileride hür bırakacak bir antlaşma yaparak
yada fidyelerini ödeyerek hür kalabilmişlerdir (21). Bu cariyeler içerisinde (özellikle
fakirlerden) Müslüman olanların kölelikten azad edilmesi teşvik edilmiştir (22).
Özellikle samimi bir şekilde Müslümanlığı kabul eden cariyeler ile bekar ve
fakir erkeklerin evlenmesini teşvik edici ayetler ve uygulamalar ortaya
çıkmıştır (23). Elbette cariyelerle evlilik özellikle fakir bekar erkekler için
tasvip edilen bir nasihattir, esas olan ve tercih edilen ise hür bir kadınla
evlenmektir (24).
Özellikle
Medine'de kurulan yeni İslam toplumu içerisinde (ihtiyaç fazlası olarak) çok
kalabalık bir şekilde yer alan cariyeler sınıfı beraberinde eski Arap adetlerinin
İslam'a uyarlanmış şekli olan bir hukuk sisteminide getirmiştir. Bu sistem içerisinde
cariye; vergi verilmeyecek bir maldır (25), kaderini kabullenmeli ve isyan
etmemeli ve yahut kaçmamalıdır (26), kesin bir emir olmamakla birlikte İslam
toplumunda cariyelerin başları açık olarak gezmeleri, yada kölelere özel bir
takım işaretler takmaları, yada kıyafetler giymeleri her zaman zorunlu
olmuştur, bu nedenle cariyeler kendilerine has giyinmek zorundaydılar (27), cariyeler
açısından zina (evlilik dışı seks) tıpkı hürlerde olduğu gibi yasaktır, elbette
cariye sadece efendisi olan erkekle seks yapmak zorundadır (28), aslında
cariyeyi'de bir mal olarak gören İslamiyet için en korkulan şeylerden birisi
olan mülkiyetin kaybedilmesi olarak görülen cariyenin çocuk doğurmasının
kıyamet alameti olarak görülmesi şaşırtıcı olmaz (29). Cariye tüm bu
nedenlerden dolayı cariye olduğunu özellikle karşısındaki erkeğe belirtmek yada
hissettirmek zorundadır (30). Kölelerin aralarında ve şartlara göre bazen hür
insanlar'la evlenme hakları vardır. Buna mukabil köleler efendilerinden izin
almadan asla evlenemezler, velevki izinsiz evlendiler bu ilişki zina olarak
kabul görür, netekim bu adil olmayan kanunlar içerisinde cariye eğer kanunları
bilmezse erkek köleden daha fazla mağdur olur (31). Köleler vede elbette
cariyeler azad edilmiş bile olsalar eski efendileri ve onun ait olduğu kabileye
bağlı kalmak zorundadırlar, herhangi bir nedenle bir başka yerde ve kabilede
yaşamak isterlerse önce eski (aslında hala mevcut olan) efendilerinden izin
almak zorundadır (32). Cariyelerin şiddet görmesi normaldir ve özellikle
dövülmelerinde bir yasal engel yoktur (33). Sadece fuhuş ve eğlence sektöründe
çalıştırılan cariyelerin alım ve satımı yasaklanmıştır (34). Cariyelerin ev
içerisinde ve kişisel ihtiyaca yönelik eğlence için kullanılması ise serbesttir
(35).
İslam
din adamlarınca Asrı saadet olarak tanımlanan Muhammed ve ardılı olan dört sultanın
hüküm sürdüğü bu sürede bir çok istenilmeyen vakada yaşanmıştır. İslamın kılıçı
ünvanına sahip Halid b. Velid gerek Muhammed'in görevlendirdiği bir savaşta
(36) gerekse ardılı Ebu Bekir'in görevlendirdiği bir savaşta şahsi çıkarlarına
ve görüşlerine göre cinayet ve soykırım teşebbüsünde bulunabilmiştir. (37). Öldükten
sonra gidilen ve sonsuz yaşamın olduğu düşünülen cennette bile cariyelerin varlığını
tasvir eden bir din algısının olduğu bir yerde, daha doğrusu bu kadar kadının
rekabete zorlandığı erkek egemen bir yaşamda kıskançlıklar da sonsuz olmaktadır
(38). Elbette toplum içerisinde kadın nedeniyle yaşanan kıskançlıklar da had
safadadır (39). Neticede bütün bu rivayetler özellikle cariye sınıfının din
adamlarınca sevilmediği bir dönem olan Abbasilerin zamanında toplanarak
yayınlanmıştır. Ondan önceki döneme ait yazılı kaynaklar hem çok az hemde
kıttır zaten, mevcut derleme çoğunlukla hafızalarında tuttukları rivayetleri
aktaran kişilerden yapılmıştır. Abbasi dönemini kısaca izah etmeden söz konusu cariye
mevzusuda anlaşılamaz. Abbasi döneminde elde edilen refah toplumun her kesimine
yansımıştır, bu refahın sonucu olarak talep fazlası cariyeler her yerdedir.
Halk kitleleri arasında hür kadınlar evde pişmiş ekmeğe, cariyeler ise çarşı
fırınından alınan ekmeğe benzetilmektedir. Cariye'ye verilen bu kıymete rağmen
hür kadınlar saygınlıklarını muhafaza etmektedir. Buna mukabil cariyelerin
çoğalması ile hür kadına olan ilgi ve alak azalmıştır. Bu düşkünlüğün sebebi
ise daha çok İslam hukukunun sonucudur. Erkekler serbest bir şekilde
inceleyerek beğendikleri ve aldıkları cariyeler varken yüzlerini bile çoğu zaman
görmedikleri hür kadınlardan memnun olmaları beklenemez. Ayrıca cariyerler için
katı seks kurallarıda yoktur. Dolayısıyla erkeklerin hür kadınları bir yana
koyarak gönüllerince eğlenebilecekleri ve seks yapabilecekleri ve ardından da
bırakabilcekleri cariyeleri tercih etmeleri yaygın bir davranış olmuştur. Bu
davranış kalıpları içerisinde yeniden biçimlenen arz talep dengesine paralel
olarak, görgü kuralları, edebiyat ve müzik gibi alanlarda yetiştirilen
cariyeler çok büyük bir ticari meta olarak eğilimleri belirlemiştir. Özellikle
Abbasi döneminde bu nedenlerle cariyelerin sayısı erkek kölelerden fazlaydı.
''Hiçbir peygamberin, yeryüzünde ağır basmadıkça (kafirlere
karşı ezici bir üstünlük sağlamadıkça), esirlerinin olması doğru değildir. Siz
dünya varlığını istiyorsunuz, Allah ise ahireti kazanmanızı istiyor. Allah,
güçlüdür, hikmet sahibidir.'' Enfal Suresi 67. Ayet'ine dayanarak günümüzde
bazı din adamları İslam'da esir almanın
yasaklandığını iddia ettikleri gibi aynı zamanda bazılarıda esir almamanın daha
iyi bir şey olduğunu beyan etmektedir. Söz konusu ayet Bedir savaşı sonrasında
Muhammed'in amcası Abbas (Abbasi
hanedanının atası) ve amca çocuğu Akil b. Ebi Talip’in de bulunduğu savaşanların çok yakın
akrabalarından oluşan yetmiş esir hakkında, galip Müslümanlar arasında yapılan
tartışma esnasında ortaya çıkmış ve Ömer ile Abdullah ibn Revaha'nın başını çektiği çoğunluğun öldürme düşüncelerine
muhalet için ilahi bir söz olarak çoğunluğun ikna edilmesi lehinde
kullanılmıştır. Gene aynı şekilde ''Savaşta inkar edenlerle
karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onlara üstün geldiğiniz
zaman bağı sıkı bağlayıp esir alın. Sonra harp ağırlıklarını atıp, savaş
bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da fidye ile salıverin. Allah'ın
emri budur. Eğer Allah dileseydi onlardan başka türlü de intikam alırdı. Fakat
böyle olması sizi birbirinizle denemek içindir.'' Muhammed Suresi, 4. Ayet'i de
aynı şekilde savaştan sonra esir alınamayacağına dair bir delil olarak
sunulmakta fakat, bunların dışında kalan köle edinmeye ve tasarrufuna yönelik onlarca
ayet ve yüzbinlerce hadis yok sayılarak İslam'i geleneğin dışında bir protestan
yaklaşımla İslam'dan çıkan yeni bir din söylemi verilmektedir aslında.
Notlar:
1-
''Nisa suresi 25. ayet: ... mümin köle kızlardan biriyle evlensin...'', ''Muminun
suresi 5. ayet: ... Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç...'',
2-
'' Resulullah (sav), hanımının cariyesine temas eden bir adam hakkında şöyle
hükmetti: "Eger, adam cariyeyi zorladı ise, cariye hürdür, adam, cariyenin
efendisine (yani karısına) mislini borçlanmıştır, cariye rıza göstermişse,
cariye adamın olur, cariyenin efendisine, onun bir mislini borçlanır."
İslam'da cariye mülkiyet hakkı neticesinde ancak sabinin faydalanacağı bir mal
olarak kabul gördüğü için, evli olan erkekle kadının ayrı ayrı şahsi mal
varlığına sahip olması prensibine dayanarak eşlerin sahip olduğu cariyelerin
kullanım haklarınıda sahibine vermiştir. Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi söz
konusu mala tecavüz eden erkek olduğunda kanunlar erkekten yana esnetilmiştir.
3-
''Hz. Aişe (ra) dediki; Resulullah (sav) yanıma girmişti, yanımdaki cariyem
hemen gizlendi. Resulullah (sav): <cariye hayız gördümü?> diye sordular.
<evet> deyince, Resulullah (sav), sarığından bir parça bez kopararak
cariyeye <başını bununla ört> buyurdular'' hadisinde görüldüğü gibi kız çocuğu
olan cariye hayız (adet) gördüğü andan itibaren bir kadın cariye olmuştur,
elbette sahibi bir erkek olsaydı o günden itibaren o kız çocuğu kadın kabul
edilerek seks yapılabilir bir cariye olacaktır.
4- ''Hz. Muhammed zamanında Mekke'de
kölelerin satıldığı bir pazar yeri vardı.'', ''Bu, el-Adda İbnu Halid İbni
Zehve'nin, Muhammed (sav)'den satın aldığı şeyi tasdik eder. el-Adda ondan bir
köle veya cariye satın aldı.'', görüldüğü gibi bizzat Muhammed köle alıp satmıştır
ve döneminde bir çok yerde olduğu gibi Mekke'de bir köle pazarı vardır. ''Hasan
b. Ali, bir kadınla evlendi. Ona mehir olarak herbirinin yanında bin dirhem
bulunan tam yüz cariye gönderdi.'', ''Ömer b. Hattab (ra) oğluna bir cariye
hibe etti ve kendisine: ona dokunma. Avret mahalline baktım, sana helal olmaz
dedi'' rivayetlerinde görüldüğü gibi cariyeler sadece satılmaz aynı zamanda
kıymetli bir mal olarak hediye yada hibe edilebilirlerdi. Gene aynı şekilde
Seleme İbnu'l-Ekva'nın anlatımına göre bir baskın sonrasında hissesine düşen
çok güzel bir cariyenin bizzat Muhammed tarafından gelen istekle Muhammed'e
bağışlanması ve söz konusu ''Araplar'ın en güzelinden bir kız'' olarak tanımlanan
cariyenin, Mekke'de esir olan bazı Müslümanların fidyesi olarak verilmesi
vakası dönemin ruhunu iyi yansıtır.
5-
''Hz. Ebu Bekir (ra)'in bir kölesi vardı. Bu köle çalışıp kendisine belli bir
haraç ödüyordu. Hz. Ebu Bekr (ra) onun kazancından yiyordu.'' rivayetinde
görüldüğü gibi Muhammed'ten sonra en etkili iki isim arasında olan ve en
başından itibaren İslam'ın kuruluşunda yer alan ve Muhammed'in yerine tahta
geçen kişi olarak Ebu Bekir köle sahibi olmayı red etmemekte bizzat gerek Mekke
ve gerekse Medine'de köleleri kullanarak gelir elde etmektedir. Medine'deki
camide yapılan ilk minber'de aynı şekilde bir müslüman kadının kölesi olan
marangoz tarafından bizzat Muhammed'in talebi üzerine yapılmıştır. İslam'ın
kurucusu Muhammed kendi yaşadığı dönemde asla köle sahibi olunmasına itirazda
etmemiştir, bu konuda ne bir ayet nede bir hadis vardır İslam yasasında.
6-
''Resulullah (sav) buyurdular ki: <sizden kimse ''kölem'', ''cariyem'' demesin.
Köle de Rabbi ''sahibim'', rabbeti ''sahibem'' demesin. Malik (efendi)
''oğlum'', ''kızım'' desin, memluk (köle) de ''seyyid'' (efendim), seyyideti
desin. Zira hepiniz memlükler'siniz (kölelersiniz). Rabb de aziz ve celil olan
Allah'tır.'' Hadisine dayanarak bazı günümüz din adamları aslında İslam'ın
köleyi onurlandıran bir devrim yaptığını iddia ederler. Halbuki rivayettende
anlaşıldığı gibi söz konusu olan şey tanrıya ortak koşmak olarak bilinen
''şirk'ten'' kaçınmak ve yanlış anlaşılmaları önlemek için sözel ifadede bile
olsa, gerçek köle - efendi ilişkisinin tanrı ile yarattığı İnsan arasında
olduğunu vurgulamaktan ibarettir. İslam köleliği mülkiyet ilişkisi içerisinde
ele almış ve diğer Dünya malları arasında saydığı için geçici bir durum olarak
görmüştür. ''Allah, hiç bir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle
ile, kendisine güzel bir rızık verilen ve o rızıkdan gizli ve açık olarak
harcayan hür bir insanı misal verdi. Hiç bunlar eşit olurmu?..'' (Nahl Suresi,
75. Ayet) inde belirtildiği gibi İslam köleliği kabul ettiği gibi aynı zamanda
yasal olarakda onaylar.
7-
''Beni Kureyza gazvesinde hisseme üç tane cariye düştü; hepsini de sattım'',
gene aynı savaşta ele geçirilen kadın ve çocuk esirlerden 5/1'i yakınlardaki köle
pazarında satılarak elde edilen gelirle savaş techizatı ve at alınmıştır.
''Resulullah (sav)'a bir grup esir getirilmişti. İçlerinde bir kadın vardı,
göğüsleri sütle dolu idi. Bu kadın (sağa sola) koşuyor, esirler arasında çocuk
bulduğu zaman onu yakalayıp kucaklıyor, göğsüne bastırıyor ve emziriyordu.
(Dikkatleri çeken bu manzara karşısında), aleyhissalatu vesselam: <bu
kadının, çocuğunu ateşe atacağına kanaatiniz olurmu?> dedi. bizler
<hayır> diye cevap verince <(Bilin ki), Allah'ın kullarına olan
rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkatinden fazladı> buyurdu'' rivayetinde
görüldüğü gibi savaş sonrası ortalık can pazarına dönmekte ve özellikle kadın
ve çocuklar toplumun en alt tabakasını oluşturdukları için gene en mağdur
durumda olmaktadır. Muhtemel çocuğunu kaybetmiş bir annenin galip gelmiş olan
Muhammed ve arkadaşlarının vicdanlarında uyandırdığı intibada ayrı bir konudur.
8-
''Resulullah (sav) gazveye bizzat iştirak edince, onun sehm-i safiyy denen
riyaset hissesi olurdu. Bu hisseyi, taksimden önce köle, cariye, at gibi
genimete dahil mallardan dilediğinden alırdı. Safiyye validemiz de işte bu
hissedendi. Gazveye bizzat iştirak etmediği takdirde bu hisse gıyabında
ayrılırdı, ancak seçme hakkı yoktu (ne ayrılmışsa onu kabul ederdi).''
9-
''Evli olan kadınlarla evlenmeniz size haramdır. Ancak, evli olan kadınlar,
cariye iseler sizler onları alabilirsiniz.'' (Nisa Suresi, 24. Ayet) 'i ile
Huneyn savaşı sonrasında esir alınan kadınların köle olarak alıkonulması ve
onlardan cinsel olarak faydanılması yasayla serbest bırakılmıştır. ''Ebu Sait
el-Hudri anlatıyor: peygamber, Huneyn savaşında bazı insanları evtas tarafına
yolladı. Bunlar oranın halkını mağlup edip hanımlarını ele geçirdiler. Bu
kadınlar Peygamber tarafından sahabelere dağıtılınca, bazı sahabeler, <biz
nasıl müşriklerin hanımlarıyla yatacağız? Bu iş nasıl helal olabilir?> diye
itiraza başladılar. Bu tartışmalar üzerine Nisa suresinin 24. ayeti indi''
rivayeti olayı kısaca özetler.
10-
'' Resulullah (sav)`la birlikte Beni`l-Müstalik Gazvesi`ne çıktık. Arap esirlerinden
çokça esir ele geçirdik. Kadınlara karşı arzu duyduk. Çünkü üzerimizde bekarlık
şiddet kesbetmişti. ...'', bu ifadenin benzeri bir çok rivayet vardır İslam'da.
Konu genellikle kader bölümünde geçer ve değişik savaşların sonrasındaki ilk
gece Müslüman erkeklerin, elde ettikleri cariyelerle seks yapmak istemeleri ve
sonrasında onları satabilmek adına hamile kalmamaları için ve aynı zamanda bir
aylık iddet bekleme süresine riayet etmemek için cinsel birleşme sonrası
spermlerini rahim dışına boşaltmalarının yasal olup olmadığının sorulması ve
sonrasında Muhammed'in kaderden kaçılamayacağı öngörüsü ile biten bir
betimlemeye sahiptir.
11- Muhammed'in, Beni Mustalik gazvesi
olarak bilinen, savaşından hemen sonra ganimet paylaşımı esnasında, aşiret
reisi Haris bin Ebi Dırar'ın dillere destan güzellikte 13-14 yaşındaki kızı
Berre müslüman askerlerden birisinin hissesine düşer, Berre'nin bir reis kızı
olması ve güzelliği nedeniyle durum yakınları tarafından Muhammed'e iletilir,
bir başka anlatımda bizzat Berre Muhammed'ten kurtuluş parası için yardım ister.
Sonuçta Ayşe ile aynı yaşta olan Berre, Muhammed ile evlenir ve (iyi insan, kusursuz kimse, günahsız, kendini beğenen)
anlamına gelen adı Muhammed tarafından (küçük bir kız olması nedeniyle küçük
köle kız anlamına gelen) Cuveyriye (yani cariyecik) olarak değiştirilir.
Zifafın ilk konaklama yerinden sonraki ikinci konaklamada yapılmış olması
muhtemeldir.
Muhammed'in, Medine'nin hinterland'ının
egemenliği için mücadele ettiği (Kureyş'in müttefiki) Arap kabilesi Huzaa'ya
bağlı Mustalikoğulları
aşireti reisinin, çevredeki diğer muhalif Arap kabile ve aşiretlerini bir araya
getirerek Muhammed'e karşı direnmek istemesi üzerine, (hicri 5. yılda) gece
baskını yapılarak düşmanı uykusunda yakalayıp yok edilmesi ile sonuçlanan
askeri harekettir. İslam tarihinde her ne kadar savaş olarak geçsede, söz
konusu olay, "Peygamber Beni Mustalik üzerine (önceden haber vermeden)
gece baskını yaptı. Onlar ansızın yakalanmıştı. Hayvanları da su başında
sulanıyordu. Peygamber savaşabilir durumda olanlarını öldürttü; çocuklarını da
tutsak olarak aldı. O sırada Cuveyriye'yi kendine seçti." rivayetinde
anlatıldığı gibi yedi yüz kişilik bir askeri birlik tarafından
gerçekleştirilmiştir. Mustalikoğulları aşireti'nin nufusunun 600-700 kişi olduğu
ve 10-20 kişinin öldürüldüğü rivayet edilmektedir. Beni Mustalik savaşı
sonucunda Müslümanlar ile beraberindekiler (600-700 kişiden oluşan köleler
dahil) çok büyük ganimet ele geçirmişlerdi ki, bu onlar için şimdiye kadar
kazanılan en büyük savaş ganimetiydi.
Genel
bilinen rivayetlere göre olay; ''Hz. Aişe; Mukatebe bedelini ödemede yardım
talep etmek üzere Resulullah (sav)`a geldi. Hz. Aişe devamla der ki:
"Cüveyriye kapıda durduğu vakit onu görünce durumu hoşuma gitmedi
(Resulullah`ın onu beğenip evlenmeye kalkacağından koktum). Resulullah (sav)`ın
da benim onda gördüğüm (güzelliği) göreceğini derhal anladım. "Ey Allah`ın
Resulü dedi. Ben Haris`in kızı Cüveyriye`yim. Durumum size meçhul değil. Ben
Sabit İbnu Kays`ın hissesine düştüm. Fakat hürriyetime kavuşmak için onunla
mukatebe yaptım. Size, mukatebe (bedelini ödemem) de yardım istemek üzere
geldim. Resulullah: "Sana ondan daha hayırlısını söylesem ne dersin?"
buyurdular. Cüveyriye: "O nedir?" dedi. "Senin yerine mukatebe
ücretini ödeyeyim ve seni zevce olarak alayım?" buyurdular. Cüveyriye de:
"Kabul ediyorum!" dedi. Bunun üzerine. Sabit İbnu Kays`a adam
göndererek Cüveyriye`yi ondan talep etti. Sabit: "O senindir, ey Allah`ın
Resulü! Annem babam sana feda olsun!" dedi. Aleyhissalatu vesselam mukatebe
ücretini hemen ödedi. Cüveyriye`yi azad edip evlendi.''
Ebu
Davut'un anlatımında, kaçarak kurtulan babası'nın Ensar'dan birisine emanet
ettiği Cüveyriye'yi kurtarmak için Medine'ye gelerek Muhammed'e
bir çok deve önerdiği rivayet edilmektedir. İbni Hişam ise Cuveyriye'yi ganimet
olarak elde eden Muhammed'in güvendiği bir Ensar vasıtası ile önden onu
Medine'ye gönderdiğini ve sonrasında babasının kurtarmak için develerle
geldiğini rivayet eder. Evlenme olayı savaş sonrası ikinci konaklama esnasında
olmuş olmalıdır, "Ben de Peygamber'le birlikte Beni Mustalik baskınında
vardım.Bu baskında ele geçirdiğimiz kadınlarla çölde ilişkide bulunurken,
hamile kalmasınlar diye spermimizi kadının rahmine değil de, dışarıya
boşaltırdık. Bunun uygun olup olmadığını Peygamber'e sordugumuzda, 'evet bir
sakıncası yoktur, böyle bir yönteme başvurabilirsiniz' dedi" hadisinde
rivayet edildiği gibi, Mustalik aşiretinden ganimet olarak cariye yapılanlar ve
köle olarak tutulanlar serbest bırakılmadan önce bir kutlama yapıldığını
görmekteyiz. ''Hz. Aişe; Halk, Resulullah (sav)`ın Cüveyriye ile evlendiğini
işitince ellerindeki esirleri salıp azad ettiler ve "Bunlar Resulullah
(sav)`ın artık akrabalarıdır (esir olarak tutulamazlar)!" dediler. Hz.
Aişe devamla der ki: "Kavmine ondan daha hayırlı bir kadın görmedik; onun
sebebiyle Beni Mustalik`ten yüz aile halkı azad olundu." rivayetinden de
anlaşıldığı gibi akrabalık bağı kurulmadan önce bir gece müslümanlar elde
ettikleri cariyelerle birlikte oluyorlar, bu arada azil denilen İslam'da nufus
kontrolü yapmaya yarayan, savaşta ele geçirilen bir kadının (ganimetin) hamile
kalmasının engellenmesi amacıyla rahim dışına boşalma detayı, bizlere ortada o
gece bir evlilik olmadığını ispatladığı gibi, aynı zamanda söz konusu
ceriyelerin daha sonra satılmak istenildiğinide (Savaş esiri bir cariye, çoçuk
doğurmakla ümmül veled sayılır ve kocasının / efendisinin ölümünden sonra
özgürlüğüne kavuşurdu. Böylece o cariye ve çocuğu bir "mal" olmaktan
çıkardı.) göstermektedir. Bazı anlatımlarda Cuveyriye'nin, Sabit b. Kays’ın ya
da onun amca oğlunun hissesine düştüğü belirtilir, bir kaç yerdede iki kişinin
hissesine düştüğü beyan edilir.
12-
''Ya Rasulullah! Biz bir takım cariyelere nail oluyoruz ve onlardan istimta
ediyoruz (faydalanıyoruz) ve malıda çok seviyoruz (satıp para kazanmak
istiyoruz). Azili nasıl görüyorsunuz?'' rivayeti benzer şekillerde karşımıza en
çok çıkan anlatımdır. ''Beni Mustalik esirlerini alınca kadınlardan istimta
ettik (faydalandık) ve azil yaptık. Sonra ben, Beni Kaynuka pazarına bir cariye
çıkardım. Az sonra Yahudilerden bir adam geçti ve; <bu cariye ne ya Eba
Sairi? dedi>, < benim bir cariyemdir, onu satıyorum dedim> Yahudi
<onunla cinsi münasebette bulunuyormuydun?> diye sordu. <evet>
dedim Yahudi <ihtimal sen onu, karnında kuzu kadar çocuk olduğu halde
satıyorsun> dedi, <ben ona azil yapardım> cevabını verdim.'' rivayeti
bizlere dönemin hinterlandında yaşayan değişik kültürdeki İnsanlar'ın
cariyelere bakışını ve cariyelerin hayatını iyi betimler. Görüldüğü gibi gerek
köle ticareti yapan Müslüman gerekse Yahudi cariyenin rızası olmadan onunla
seks yapmayı normal karşılamakta, doğabilecek bir çocuğun ilerde sorun
yaratmasını endişe etmektedir, cariyelerden cinsel anlamda ve istedikleri
şekilde faydalanmaları dönemim toplumu için normaldir.
13-
''Ya Rasulullah! benim bir cariyem var, o cariye bizim hizmetçimiz hemde
suyumuzu taşıyandır. Ben bu cariye ile minasebette bulunuyorum ancak ben onun
hamile olmasını da istemiyorum! ben ondan azil yapıyorum dedi'', ''... Başka
birisinin de cariyesi olur onunla münasebette bulunur, fakat cariyenin bu
münasebetten hamile kalmasını istemez, bu sebeple azil yapar dediler'', ''İbn-i
Abbas'a azil (meselesi) soruldu. Bunun üzerine cariyesini çağırdı ve:
<onlara söyle> dedi, cariye utanır gibi olunca, <yapabilirsin>
(kendisininde azil yaptığını kastederek) <bende yapıyorum> dedi.''
rivayetlerindende anlaşılacağı gibi köle kadının hamile kalmasından sakınmak için
en basit doğum kontrol yöntemi olan rahim dışına boşalma gündelik hayatın
zorunluluklarındandı o dönem toplumunda. Cariyelerle cinsel ilişki öyle bir
boyuttaydı ki bazen bir cariyeyle birden fazla erkek ilişkide bulunurdu. '' ...Zeyd b. Erkam'dan; demiştir ki: Ali (r.a.) Yemen'de iken bir kadınla bir
temizlik süresi içinde cinsi münasebette bulunan üç kişi getirildi. (Hz. Ali
bunlardan) ikisine (üçüncüyü göstererek); Çocuğun şuna ait olduğunu kabul
ediyor musunuz? diye sordu, (Onlar da); Hayır, diye cevap verdiler. (Bu
şekilde) hepsine ikişer ikişer ve üçüncüyü göstererek, (çocuğun şuna ait
olduğunu kabul ediyor musunuz? diye) sordu. Her iki kişiye soruşunda da (onlar)
"hayır" diye cevap verdiler. Bunun üzerine aralarında kura çekti ve
çocuğu kura isabet eden kişiye verdi. Diyet (yani cariyenin değerin)in üçte
ikisini de bu adama yükledi. (Zeyd b. Erkam) dedi ki; Bu (hadise) Peygamber (sav)'e
anlatılınca öndişleri görünecek şekilde gülümsedi'' rivayetinde betimlenen
durum, o dönemde sık görülen bir cariye üzerinde birden fazla kişinin mülkiyet
hakkının bulunmasından kaynaklanmıştır. Cariyelerle cinsel ilişki sadece klasik
şekillerde de olmamıştır elbette. ''Sait bin Yesar; bazen cariyeleri satın
aldıktan sonra, (cayma süresi içerisinde) livata'da dahi bulunurduk'' beyanıyla
cariyelerin her türlü şekilde istismar edildiğini ifade eder.
14- ''Ve onlar ki,
iffetlerini korurlar (cinsiyet organlarını koruyanlardır onlar), Ancak eşleri
ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmış
değillerdir.'' (Muminun Suresi, 5-6. Ayetler), ''Evli olan kadınlarla
evlenmeniz size haramdır. Ancak, evli olan kadınlar, cariye iseler sizler
onları alabilirsiniz.'' (Nisa Suresi, 24. Ayet), ''Onlar ki ırzlarını korurlar
(cinsiyet organlarını titizlikle korurlar), Ancak zevcelerine ve cariyelerine
karşı hariç. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar.'' (Mearic Suresi,
29-30. Ayetler), yukarıdaki gibi genel olarak topluma hitap eden tanrısal
yasalar dışından Muhammed'in şahsına yönelik özel izinler içeren tanrısal
yasalar da vardır bu konuda; ''ey peygamber! biz sana şu hanımları helal
kıldık: mehirlerini verdiğin eşlerin, Allah'ın sana ganimet olarak
verdiklerinden elinin altında bulunanlar (cariyelerin).'' (Ahzab Suresi, 50 Ayet),
''bundan sonra sana artık başka kadın helal olmaz. Bunları, başka eşlerle
değiştirmek de -onların güzellikleri hoşuna gitse bile- helal olmaz. Elinin
sahip olabilecekleri (cariyelerin) müstesna.'' (Ahzab Suresi, 52 Ayet), bütün
bu ayetlerin dışında ''Resulullah (sav) buyurdular ki: İslam'da cariye ile zina
yoktur.'' rivayetinde görüldüğü gibi
erkeğin mülkiyetine sahip olduğu bir kadın köle ile seks yapmasına bir mani
yoktur.
15-
''Abdullah İbnu Amir, Hz. Osman (ra)'a bir cariye hediye etti. Bu cariyeyi
Basra'da satın almıştı ve onun kocası vardı. Osman: <ben ona yaklaşmam (seks
yapmam), onun kocası var!> dedi. Bunun üzerine İbnu Amir, kocasını razı etti
ve cariyeden ayırdı.'' rivayetinde görüldüğü gibi hangi köle toplumun önde
gelen bir zatının bizzat halifeye karşı sözünün karşısında durabilir.
''Ensar'dan bir adam hastalandı ve çöktü, öyleki bir kemik bir deriye döndü.
Bir ara Ashab'dan birine ait bir cariye hastanın yanına girmişti. Adam, ona
müncezip oldu ve temasta bulundu. Bu sırada, kavminden kendisine geçmiş olsun
ziyeretine gelenler oldu. Yaptığı işi onlara haber verdi ve: <Benim için
Resulullah (sav)'a sorun, ben yanıma giren cariyeye temasta bulundum> dedi.
Durumu Hz. Peygamber (sav)'e anlattılar ve ilaveten: <hiç kimsede hastalığın
bu derece şiddetlisini de görmedik. Adamı sana getirmeye kalksak kemikleri
kırılıp dağılacaktır, bir kemik bir deriden başka bir şey değil!> dediler.
Resulullah (sav) <yüz tane hurma çubuğu alın, (bunları tek bir sopa halinde
bağlayıp) adama bir kere vurun!> diye emretti.'', rivayetinde görüldüğü gibi
mecali kalmamış bir erkek efendi karşısında bile cariyenin tercih hakkı yoktur.
16-
''Hem de kitap ehlinden onlara yardım edenleri kalplerine korku düşürerek
kalelerinden indirdi, siz onların bir kısmını katlediyordunuz, bir kısmını da
esir alıyordunuz. (Allah) onların arazilerini, yurtlarını ve mallarını size
miras kıldı. Bir de henüz ayak basmadığınız bir yeri (size miras kıldı). Allah,
her şeye kadirdir.'' (Ahzab Suresi, 26-27. Ayetler) Yahudi Benu Kureyza
kabilesi ile Hayber savaşı olarak bilinen ve akabinde yaklaşık 600 ila 900
arasındaki Yahudi erkeğinin, Muhammed tarafından Ali ve Zübeyr bin Avam’ı
görevlendirilmesi ve tüm gün boyunca kılıçla kafaları kesilerek öldürülmeleri, kadın ve çocukların köle edilmesi ile
sonuçlanan savaş için yazılmıştır. Bu ayette geçmeyen ama ilgili hadisler
vasıtası ile hikayesi günümüze ulaşan birde Safiyye adlı, katledilen Yahudi
kabile reisinin 13 yaşındaki yeni evli bir kızı vardır ki savaş sonucunda bir
Müslüman savaşçının hissesine düşen bu güzel kızı Muhammed kendi ganimetine
geçirir. Babası ve kocası dahil olmak üzere bilinen tüm erkek akrabalarını
kılıçtan geçirtip ve diğer akrabalarını köle yaptıktan sonra, olayın üzerinden
24 saat geçmeden Muhammed’in daha yolda iken Safiyye adını verdiği kızla cinsel
ilişkiye girmesi ve kendisini azad edip karısı yapması başlı başına ayrı bir
yazı konusudur.
Safiyye'nin nikahlanması konusu İslam
din adamları arasında tartışmalıdır, bir kısmı hadislerin bazılarında geçen onu
örttü beyanı üzerinden evliliğin gerçekleştiğini söylerken, geri kalan din
adamları ortada 2 şahit ve bir dini nikah seramonisinin olmamasını gerekçe
göstererek ortada bir evliliğin olmadığını söylerler. Savaşta kocasını,
babasını ve kardeşlerini kaybeden ve asıl adı (Arapçası) Zeynep olan ve Araplar'da
kabile reisinin aldığı ganimete verilen adla Safiyye olarak adlandırılan bu
kadın, çaresizlikten ve muhtemelen dini inancı nedeniyle intihar edemediği için
sülalesini katleden bir kişi ile birlikte olmak zorunda kalmıştır. Her ne kadar
İslam tarihçileri Safiyye'yi Muhammed'in eşleri arasında sayarsada, adının
ölene kadar Safiyye olarak kalması ve görünürde kısmen dinini terk etmemesi
nedeniyle günümüz bilim İnsanları ve bazı İslam din adamları onun cariye olarak
kaldığını düşünmektedir. ''Resulullah (sav) gazveye bizzat iştirak edince, onun
sehm-i safiyy denen riyaset hissesi olurdu. Bu hisseyi, taksimden önce köle, cariye,
at gibi ganimete dahil mallardan dilediğinden alırdı. Safiyye validemiz de işte
bu hissedendi. Gazveye bizzat iştirak etmediği takdirde bu hisse gıyabında
ayrılırdı, ancak bu durumda seçme hakkı yoktu (ne ayrılmışsa onu kabul
ederdi.)'' hadisindede açık şekilde belirtildiği gibi ganimetten alınan mal
lakabını taşıması Safiyye ve islam tarihi adına ilginç bir anektodtur.
17-
''Abdullah b. Ömer dediki; Kişi ancak istediği anda satabileceği,
bağışlayabileceği, yanında alıkoyabileceği ve istediği şeyi yapabileceği Cariye
ile birleşebilir.'' Erkek mülkiyetinde olan bir mal statüsündeki cariye'ye
istediğini yapma hakkına sahiptir.
18-
''Bir kimse (veresiye) bir cariye veya bir hayvan satın alsa ve bu aldığı
(cariye veya hayvan) yanında doğurduktan sonra iflas etse, cariye yahut hayvan
yavrusuyla birlikte satıcıya kalır. ...'' Hadisinde görüldüğü gibi cariye
mülkiyet kavramı içerisinde bir metadır. ''Hz Enes (ra)'ın anlattığına göre:
Resulullah (sav) müminlerin annesi Safiyye (ra)'yı yedi baş (cariye-köle) ile
satın aldı.'' rivayetinde belirtildiği gibi bizzat daha savaş alında cariyeler
alınıp satılmakta ve mülkiyete geçirilebilmektedir.
19-
''Hangi cariye, efendisinden bir çocuk Dünya'ya getirirse, artık efendi o
cariyeyi satamaz, hibe edemez, miras bırakamaz. Hayatta oldukça ondan istifade
eder, öldümü artık cariye hür olur'' hadisine dayanarak İslam hukuku
efendisinden çocuk doğuran cariyeyi ''ümmü'l-veled'' diye tanımlayarak ayrı bir
statü vermiştir. "Resulullah (sav) aramızda (hayatta) iken, cariyelerimizi
ve çocuklarımızın annesi olan cariyelerimizi satardık, bunda bir beis
görmezdik." Rivayetinde görüldüğü gibi genel kuralın aksini belirten bir
içtihadi içeren hadiste vardır. Bu hadise dayanarak bazı İslam din adamları ''ümmü'l-veled''
statüsündeki cariyenin satılabileceğini, bu satış sonrası seks yapma hakkının
yeni sahibine geçeceğini, azadlık hakkının eski sahibinde kalacağını ve o
öldüğünde de cariyenin hür kalacağını beyan ederler.
20-
''Ya Rasulullah! Biz bir takım cariyelere nail oluyoruz ve onlardan istimta
ediyoruz (faydalanıyoruz) ve malıda çok seviyoruz (satıp para kazanmak
istiyoruz). Azili nasıl görüyorsunuz?'' rivayeti değişik savaşların
anlatımlarında benzer ifadelerle en çok karşımıza çıkan hadiselerdendir. 631 yılındaki Huneyn savaşı
sırasında cariye'nin iddeti bir ay olarak belirlenmiştir. Bu tarihten önce
cariyeler esir edilip köle yapıldıkları gün tecavüze uğruyorlardı. Gerçi bu
tarihten önce ve sonrada bazı Müslümanlarca cariyeler ayrıca livata yolu ile
cinsel ilişkiye zorlanarak çocuk sahibi olmalarının riski azaltılıyordu.
21-
''... Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve cariyelerden) mükatebe
yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde (hürriyete kavuşmalarında kendileri
için) bir iyilik görüyorsanız, hemen mükatebe yapın. Allah'ın size vermiş
olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde
edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim
onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra Allah (onlar
için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.'' (Nur Suresi, 33. Ayet) İslam da
şeriat bellidir, 1- Köle sahibi köle hakkında iyi kanaate sahip olmalıdır. 2-
Özgürlüğünü satın almak isteyen (mükatebe yapmak isteyen) köle Müslüman yada
toplum içerisinde kendine bakabilecek bir mesleğe/yeteneğe sahip olmalıdır. 3-
Müslüman kölelere indirim yapılabilir istenirse. 4- Özellikle Araplar’da eski
bir gelenek olan fuhuş sektörü, elde edilen cariyelerin fazlalaşması ve her iki
tarafın fuhuş yoluyla özgürlüğünü elde edecek geliri toplama konusunda
uzlaşması sonucunda bir dönem Medine’de çok yaygınlaşmıştır ve bu yoldan
geçimini sağlayan ve Muhammed’in eşi Ayşe’nin zina yaptığı konusunda şahitlikte
yapan Musevi bir kişinin fuhuş yaptırdığı bir cariyesinin Müslüman olduktan
sonra Muhammed’e başvurarak şikayet etmesi üzerine yazılmış bir ayettir. Tüm bu
şartlar oluştuktan sonra ve gene köle sahibi isterse mükatebe yapılır.
22-
''Hz. Aişe (ra), azad etmek niyetiyle bir cariye satın almak arzu etti. ...'' o
dönemde sevap kazanmak adına köle azad etmek yaygın bir davranıştı aynı
zamanda. Köle azad etmenin diğer sebepleri arasında; Muhammed'in övgüsüne nail
olmak ve Araplar arasında çok yaygın
görülen cömertliğini gösterme duygusudur. ''Ben, karı-koca iki kölemi azad
etmek istemiştim. Resulullah (sav) önce erkekten başlayıp sonra da kadını azad
etmemi emretti. [Rezin, (Resulullah`ın bu emrinin sebebini belirtmek üzere) şu
ziyadede bulunmuştur: "kadına hakk-ı hıyar (erkeği kabul veya reddetme
muhayyerliği) olmasın diye."]'' hadisinde belirtildiği gibi kadın ister
hür isterse cariye olsun erkeğe bir şekilde bağımlı kalması Muhammed'in en
büyük arzusu olmuştur. ''Hz. Meymune (ra), Resulullah (sav)'e haber vermeden
kendi cariyesini azad edince, Resulullah (sav) ona <keşke onu azad
edeceğine, dayılarından birine hediye etseydin> dedi.'' rivayetinde
görüldüğü gibi her cariye azad edilecek diye bir kural olmadığı gibi bazı
cariyelerin azad edilmeside tesvip edilemezdir.
23-
''İnanmış hür kadınları nikahlama genişliğine gücü yetmeyeniniz, ellerinizin
altındaki genç, mümin köle kızlardan biriyle evlensin. Allah sizin imanınızı
daha iyi bilir. Hep birbirinizdensiniz. O halde onları, ailelerinin izniyle
nikahlayın. Gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak kalarak, iffetli hanımlar
olmaları şartıyla onların mehirlerini örfe uygun bir biçimde verin. Evliliğe
geçtikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara hür kadınlara uygulanan cezanın
yarısı uygulanacaktır. Bu, köle ile evlenme yolu, günaha ve sıkıntıya girmekten
korkanınız içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affedici,
çok merhametlidir.'' (Nisa Suresi, 25. Ayet) Cariye’nin şeriata uygun evlilik
yapmış olması onu tam bir hür İnsan yapmaz ve görüldüğü gibi hür Kadın’dan yarı
kat az ceza alır çünkü İslam’a göre eşit değildir. Hür ve evli kadın recm
edilirken (öldürülürken), cariye dövülerek cezalandırılır, neticede mal olarak
alınır ve satılır. '' Bir
kimsenin bir cariyesi bulunur da ona öğretir ve kendisine hoş muamele yapar :
Sonra azad ederek onunla evlenirse, o kimseye iki ecir vardır.'' hadisinde
olduğu gibi esas amaçlardan biriside diğer Dünya için sevap kazanmaktır. Her
cariye değil ama özellikle Müslüman topluma uyum sağlayacak ve erkeğe sorgusuz
süalsiz iteat edecek Müslüman cariye ile özellikle fakir erkeklerin evlenmesi
teşvik edilmiştir.
24- "Resulullah
(sav)'ın şöyle söylediğini işittim: "Kim Allah'a pak ve temizletilmiş
olarak kavuşmak isterse hür kadınlarla evlensin." görüldüğü gibi İslam'da
sınıfsal katmanlar arası ilişkiler çok katı olmamakla beraber zorunlu olmadıkça
sınıfsal geçişlere hoş bakılmamış ve cariyelerle evlenme şekli özellikle
fakirlere göre bir tercih olarak tasvip edilmiştir.
25- ''Merkebe, Ata ve Köleye zekat düşmez'' hadisinde belirtilen
aslında temel ihtiyaçların karşılanması için gerekli asgari geçim standartı
içerisinde bulunan maldan zekat verilemeyeceğidir. Her ne kadar günümüzde bazı
İslam din adamları zekatı İslam vergi sistemi içerisinden çıkarıp bir hayır işi
gibi tanımlasada, klasik İslam din adamlarına göre zekat bir çeşit vergidir.
26- ''Resulullah (sav) buyurdularki; kim cariye yada esiri (köleleri)
efendisine karşı isyan ettirirse bizden değildir.''
27- ''Abdullah b. Ömer'in bir cariyesi vardı. Hz ömer onu,
hürlerin kıyafetine bürünmüş vaziyette görünce bu davranışını normal karşılamayıp
müdehale etti. Kızı Hafsa'nın yanına girip: <oğlan kardeşinin ceriyesini
halkın içine karışmış görmedinmi? hürlerin kıyafetine bürünmüş değilmi?>
dedi'' tüm köleci toplumlarda olduğu gibi İslam toplumunda da köle ile hürleri
ayırt etmek için dedğişik zamanlarda değişik uygulamalar yapılmıştır. Tarih
öncesi dönemden itibaren özellikle hür kadınların örtünmesi ve hatta İslam'da
olduğu gibi tamamen kapatılması ayırd edici bir özellik olmanın ötesinde
iffetin simgesi de olabilmiştir.
28- ''Cariye zina yaparsa celde uygulayın (dövün), yine zina yaparsa
yine celde uygulayın, yine zina yaparsa yine celde uygulayın ve sonra onu
(kıldan mamul adi) bir ipe mukabil de olsa satın gitsin'' hadisinde bekar
cariyenin cezası tanımlanmaktadır. ''Resulullah (sav) buyurdularki; hür veya
cariye bir kadınla kim zina yaparsa, bundan hasıl olacak çocuk veled-i zinadır,
ne o babasına, ne de babası ona varis olamaz'' rivayetinde görüldüğü gibi yasal
olmayan bir seks sonucu doğan çocuk toplum dışına atılarak cezalandırılmakla
birlikte tarafların durumla ilgili söz hakkıda yoktur. ''Hz Ali (ra) hutbede
şöyle buyurdu: Ey insanlar, kölelerinize -ister muhsan (evlilik yapmış) olsunlar,
ister olmasınlar- haddleri (cezaları) tatbik edin. Zira, Hz Peygamber (sav)'ın
bir variyesi zina yapmıştı, ona celde tatbik etmemi emretti. (Dövmek üzere)
yanına geldim. Yeni nifas olmuştu (loğusaydı). Döversem öldürürüm diye korktum.
Durumu Resulullah'a arzettim. Bana <iyi yapmışsın, iyileşinceye kadar
dokunma> dedi'' hadisinde görüldüğü gibi bizzat Muhammed'in sahip olduğu
köle kadınlar bile arzularına engel olamayıp istedikleri birisi ile seks yapabilmektedir.
29- ''Bana kıyametin alametlerini söyle dedi, Resulullah (sav):
cariyenin efendisini doğurması dedi'' hadisi söylem itibari ile Abbasi
döneminde çok yaygınlaşan cariyelerden harem kurarak işved alemleri yapma ve
özellikle yönetim kadrosu başta olmak üzere toplumda yükselen mevali kökenli
kişilerin önünü kesmek için yazılmış bir rivayet gibi gelmekle birlikte,
mülkiyetin ve egemenliğin köle kökenli bir kişi ile paylaşılması ki bu o
dönemde aynı zamanda Arap olmayan demektir, özellikle İslam din adamlarını
rahatsız etmiştir.
30- İmam Malik'in yazdığına göre ''Hz. ömer veya Hz. Osman (ra),
bir erkeği ''hürüm'' diye nefsiyle aldatıp evlenen ve bir çok çocuk doğuran
cariye hakkında ''adam çocukların, köle emsalleriyle fidyelerini öder'' diye
hükmetmiştir.'' rivayetinde anlatıldığı gibi cariye ile olan ilişkilerin
tümünde mülkiyet ilişkisi yatmaktadır. Cariye bir mülkiyet olduğunu her yerde
ve şartta belirtmek zorundadır.
31- ''Resulullah (sav) buyurdularki; hangi köle, efendilerinin
izni olmadan evlenirse zanidir'', ''İbnu Ömer (ra) derdi ki: kim kölesine
evlenme izni verirse, boşama yetkisi kölenin elinde olur. Onun boşama
yetkisinden hiç biri başkasının elinde olamaz. Ancak, kişi kendi kölesinin
ceriyesini veya ceriyesinin cariyesini almasında bir günah yoktur.'',
''Resulullah (sav)'ın eşi, müminlerin annesi Hafsa (ra), Beni Adiyy'e ait bir
cariye olan Zebra'ya (ki bir kölenin nikahı altında idi ve efendisi azad
etmişti) haber salıp çağırttı ve dedi ki <şimdi sen, zevcin sana temas
etmedikçe muhayyersin. Eğer sükut edersen, muhayyerliğin kalmaz.> Böyle bir
hakkın varlığını öğrenen kadın derhal: <o boştur, yine boştur, yine
boştur> diyerek kocasını üç talakla boşadı.
32- ''Bir kimse kendini azad edenlerin izni olmaksızın bir kavmi
kendisine veli ittihaz ederse Allah'ın ve melklerin laneti onun üzerine olsun!
Onun farz veya nafile hiç bir ibadeti kabul edilmeyecektir.''
33- ''Sizden
biriniz karısını köle döver gibi dövmesin. Sonra aynı günün akşamında beraber
yatacaklardır...'' rivayetinde kölelerin ve özellikle cariyelerin karşı karşıya
kaldıkları şiddet açıkça görülmektedir.
34-
''Resulullah (sav) buyurdularki; şarkıcı cariyeleri
satmayın, satında almayın. Onlara musiki'de öğretmeyin. Onları alıp satmak
şartıyla yaptığınız ticarette hayır yoktur, onlar için ödenen para
haramdır...'' İslam öncesi dönemde özellikle Mekke'de çok yaygın görülen
cariyelerin fuhuş sektöründe çalıştırılması ve onların aynı zamanda şarkıcı ve
dansözlük başta olmak üzere bir çok dalda eğlence sektöründe çalıştırılması Medine'de
de yaygınlaşınca bu tip cariyelerin satışı yasaklandı. Söz konusu hadisin
özellikle benzer bir ortam yaşanan Abbasi döneminde, durumdan rahatsız olan din
adamlarınca değiştirilmiş yada yazılmış olmasıda muhtemeldir.
35- ''Hz. Aişe (ra)'ın yanında şarkı söyleyen iki cariyeyi gören
Hz. Ebu Bekir (ra), bunu tasvip etmez ve peygamber evinde böyle şeytan işi
şeylere yer verilmemesi gerektiğini söyler. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav),
<her kavmin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımız> diyerek, bunun
aykırı bir tarafı olmadığını ifade eder.''
36- ''Resulullah (sav), Halid (ra)'i Beni Cezime'ye gönderdi.
Yurdlarına varınca Halid (ra) onları önce İslam'a davet etti. Onlar ''Müslüman
olduk'' demeyi güzel söyleyemediler, ''Sabii olduk, Sabii olduk!'' dediler.
Halid (ra)'de onları öldürmeye, esir etmeye başladı. Bizden her bir askere
esirini verdi. Sonra bir gün geçince, herkese esirini öldürmeyi emretti. Ben:
<Vallahi esirimi öldürmem! Arkadaşlarımdan da kimse esirini öldürmez>
dedim. ''Resulullah (sav)'a gelince, durumu haber verdik. ellerini kaldırıp:
<Allah'ım, Halid'in yaptığından beriyim> dedi ve bunu iki sefer tekrar
etti.''
37- ''Halid b. Velid (ra) seferi tamamlayıp Medine'ye geldiğinde
Hz. Ömer (ra) ona: <Be Allah düşmanı! sen Müslüman bir adamı öldürüp sonra
da onun hanımına sahip oldun öyle mi! Seni mutlak recmetmeliyim> dedi. Önde
gelen sahabede Halid (ra)'in bu davranışına şiddetle karşı çıktılar. Hz. Ömer
ve Hz. Ali (ra) başta olmak üzere sahabe hadd cezası uygulanması çağrısında
bulundu, Hz. Ebu Bekir (ra) Halid (ra)'i serbest bıraktı.'' özet rivayetinde
anlatılan olayın öncesinde Halid kumandasındaki bir ordu ridde savaşları (Muhammed
sonrası ayrılık savaşları) sırasında vergi vermemekte direnen bir küçük
kabilenin üzerine sefer yapar. Kabileyi yener bu sırada Ali başta olmak üzere
bir çok görgü tanığının önünde dillere destan bir güzellikte karısı olan kabile
reisini kelime-i şaadet getirmesine rağmen bir kılıç darbesi ile öldürür.
Olayın akşamında gene başta Ali olmak üzere önde gelen Müslümanların
itirazlarına rağmen söz konusu kadınla seks yapar. Ciddi bir tehdit altında
olan İslam devletinin en önemli kumandanının bu hukuka aykırı davranışı Ebu
Bekir tarafından affedilsede yıllar sonra Ömer devrinde yaprığı bariz bir yasa
ihlali neticesinde elinden tüm mülkiyeti ve hakları alınan Halid inzivaya
zorlanır.
38- ''Resulullah (sav) buyurdular ki: ben kendimi cennete gördüm.
Derken Ebu Talha'nın hanımı Rumeysa (ra) ile karşılaştım. Bir de hışırtı
kulağıma geldi. Bu kimin hışırtısı dedim, Bilal (ra)'in dediler. Avlusunda
cariye buluna bir köşk gördüm. Bu kime ait? dedim. Ömer b. Hatab (ra)'ındır
dediler, içine girip bakmayı arzu ettim. Ancak kıskanç olduğunu hatırladım ve
geri döndüm. ...'' Ömerin kıskançlığı sadece bu Dünya'yı değil aynı zamanda
öteki Dünya'yı bile değiştirmiştir görünene göre. ''Resulullah (sav)'ın zaman
zaman birleştiği bir cariyesi vardı. Hz Aişe ve Hz Hafsa (ra) cariyeye temasını
önlemek için peşini bırakmadılar. Sonunda Resulullah (sav) bu cariyeyi nefsine
haram etti. Bunun üzerine: Ey peygamber, sen zevcelerinin hoşnudluğunu
arayarak, Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun?...
diye başlayan Tahrim suresi nazil oldu'' hadisinde görüldüğü gibi kıskançlıklar
o kadar ciddi bir hal alırki Muhammed'in tanrısı bile olaya müdahil olur.
39- ''Peygamber (sav), vefatından önce Ali (ra)'yi (ganimet
malının) beşte birini almak için (Yemen'e) Halid b. Velid (ra)'e göndermişti.
Bu seferde bende Ali (ra)'den hoşlanmaz oldum. Çünkü Ali (ra) ganimettten
hissesine bir cariye almış, sabahleyin de gusletmişti. Ben de sinirlenerek
Halid b. Velid (ra)'e: şu Ali (ra)'yi görmüyormusun (bak ne yaptı?) dedim. En
sonu Peygamber (sav) huzuruna geldiğimde durumu arz ettim. Bunun üzerine Resulullah
(sav): ey Büreyde, Ali'ye sinirleniyormusun buyurdu. Ben de: evet! diye tasdik
ettim. Resulullah (sav): hayır Ali'ye darılma!. Çünkü onun ganimet malının
beşte birindeki hissesi, aldığı cariyeden daha çoktur, buyurdu.'' rivayette
kadın üzerinden yapılan kıskançlık bariz bir şekilde betimlenirken aynı zamanda
İslam'da cariyenin iddeti bir aydır yasasınıda hükümsüz kılan bir şerh vardır.
Kaynaklar:
1- Kuran (H.Yazır,
Diyanet, E.Yüksel, A.Gölpınarlı, S. Ateş, S. Yıldırım, Y.N.Öztürk, M. Esed,
Ö.N.Bilmen, C. Yıldırım tefsirleri)
2-
Buhari ve Kutubu Sitte hadisleri
3- İslam Peygamberi, Prof.Dr. Muhammed Hamidullah,
Çev. Prof.Dr. İhsan Süreyya Sırma, Beyan yayınları, 2004
4- İslam Hukukunda Evlilik Dışı Doğan Çocuğun Velayeti /
Hukuki Temsili, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, Arş.Gör. Ünal Yerlikaya,
Sayı:11, 2008
5-
Çagdaş Tefsirlerde “Kölelik” Yorumu, AÜSBETİB Yüksek Lisans Tezi, Cahit Güngör,
2005
6-
Diyanet
İslam Ansiklopedisi, Cariye Maddesi, 7. Cilt
7- İslamda
Cariye Varmı?, Prof.Dr. İhsan Eliaçık, www.tirnaknesriyat.files.wordpress.com/2011/01/zeyl.pdf
8- Büyük İslam Tarihi, İbn Kesir, Çev. Mehmet
Keskin, Çağrı Yayınları, Cilt: 1-2-3-4-7-8-9-10-11-12-13, 1994
9-
Siyer, Muhammed İbn İshak, Yay.Hazırlayan: Prof.Dr. Muhammed Hamidullah, Çev.
Sezai Özel, Akabe Yayınları, 1988
10-
Hz. Muhammed’in Hayatı, İbn Hişam, Çev.: Prof.Dr. İzzet Hasan – Prof.Dr. Neşet
Çağatay, AÜİF Yayınları, 1971
11-
Asrı Saadet, Mevlana Şibli, Çeviri:Ö.Rıza Doğrul, Sadeleştiren: O.Zeki
Mollamehmetoğlu, Eser Neşriyat, 1-2-3-4-5. Ciltler, 1978
12-
Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Taberi, MEB Yayınları, 1-2-3-4-5. Ciltler,
1992
13-
Hz. Muhammed’in Hayatı, Martin Lings,
Çev. Nazife Şişman, İnsan Yayınları, 2006
14- İslam'dan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, Dr. Neşet
Çağatay, AÜİF Yayınları, 1957
15-
Cevâmi'u's-Sîre, İbn Hazm, Çev. M. Salih Arı, Çıra Yayınları, 2004
16-
Hz. Peygamberin Savaşları, Prof.Dr.
Muhammed Hamidullah, Çev. Prof.Dr. Salih Tuğ, Yağmur Yayınları, 1991
17- İslam Aile Hukuku, Yrd.Doç.Dr. Ahmet Yaman,
Marifet Yayınları, 1999
18- Diyanet İslam Ansiklopedisi, Cinsi Münasebet Maddesi,
8. Cilt
19- Diyanet
İslam Ansiklopedisi, Cima Maddesi, 8. Cilt
20- Diyanet
İslam Ansiklopedisi, Cinsiyet Maddesi, 8. Cilt
21- Diyanet
İslam Ansiklopedisi, Cariye Maddesi, 7. Cilt
22- İslam Öncesi Dönem
Cahiliye Kültürü, Doç.Dr. Murat Sarıcık, Fakülte Kitabevi, 2002
23-
Hz. Muhammed Mekke'de, Prof.Dr. W. Montgomery Watt, Çev. Doç.Dr. M. Rami Ayas -
Doç. Dr. Azmi Yüksel, AÜİF Yayınları, 1986