25 Ocak 2011 Salı

Bakara 29/33: Bozguncunun yaradılışı yada çelişkiler yumağı

Tanrı’nın en bilindik özelliklerinden biriside geçmişi (bunu aslında herkes bilir) ve geleceği bilmesidir. Kur’anda İslam tanrısı bunu:

Cinn 26: Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ(ehaden).  

İskender Ali Mihr: O (Allah), gaybı bilendir. Fakat O, gaybını hiç kimseye izhar etmez (açıklamaz).

Diyanet işleri: O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez.

Hamdi Yazır: O bütün gaybı bilir. Fakat gaybını hiç kimseye açmaz.

İbni Kesir: Gaybı bilendir. Gaybını kimseye açıklamaz.

Muhammed Esed: (Yalnız) O bilir yaratılmışların kavrayış sınırlarının ötesindekini ve hiç kimseye açmaz Kendi erişilmez derinlikteki sırlarını,

Tefhim-ul Kuran: O, gaybi bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz).

Diye açıklar, yani bir tanrı ve yaratıcı güç olarak gelecekteki olacak her şeyi bilir ve kendisi dışındaki varlıkların bunları anlayamamasından dolayı da bu sırlarını kimse ile paylaşmaz. Gayet açık ve net anlatılıyor aslında. İslami argümanla söylersek, bildiğimiz evrenin ve içindeki tüm canlıların kaderini bilir İslam tanrısı, ol dediği anda olan canlının kaderide bellidir buna göre. Bu ve benzeri bilgileri anlıyamıyacakları için kimseye de söylemez.

Herşeyi önceden tasarlamış olan yani bilen tanrı Bakara suresinin 29/33 ayetlerinde, ilk İnsan Adem’in yaradılışını Müslümanlara anlatır, yani kendi icraatlarını anlatır, geçmişteki bir olayı dinleriz biz Kur’andaki ilgili ayetlerde.

Bakara 29/30/31/32/33 : Huvellezî halaka lekum mâ fîl ardı cemîan summestevâ iles semâi fe sevvâhunne seb’a semâvât(semâvâtin), ve huve bi kulli şey’in alîm(alîmun). Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeh(halîfeten), kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâ(dimâe), ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek(leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn(tâ’lemûne). Ve alleme âdemel esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn(sadikîne). Kâlû subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke entel alîmul hakîm(hakîmu). Kâle yâ âdemu enbi’hum bi esmâihim, fe lemmâ enbeehum bi esmâihim, kâle e lem ekul lekum innî a’lemu gaybes semâvâti vel ardı ve a’lemu mâ tubdûne ve mâ kuntum tektumûn(tektumûne).



İskender Ali Mihr: O (Allah) ki; yeryüzündeki şeylerin hepsini sizin için yarattı. Sonra (kudret ve iradesiyle) göğe yönelip, onları da yedi (kat) gök olarak düzenledi. Ve O, herşeyi en iyi bilen (Alîm)'dir. Ve Rabbin meleklere: “Muhakkak ki Ben, yeryüzünde bir halife kılacağım.” demişti. (Melekler de): “Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi (halife) kılacaksın? Biz Seni, hamdinle tesbih ve Seni takdis ediyoruz.” dediler. (Rabbin de): “Muhakkak ki Ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyurdu. Ve Allah, Âdem'e O'nun (Allah'ın) bütün isimlerini (bu isimlerdeki hikmetleri) öğretti. Sonra onları meleklere arz ederek dedi ki: “Haydi sadıklardan iseniz bunları isimleri ile Bana haber verin (söyleyin).” (Melekler): “Seni tenzih ederiz.” dediler. “Senin bize öğrettiğinden başka (hiç)bir ilmimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, Alîm'sin (en iyi bilensin), Hakîm'sin (hikmet sahibisin).” (Allah): “Ey Âdem! Bunları onlara, isimleriyle haber ver (bildir).” dedi. Âdem, onları isimleriyle onlara bildirdiği zaman (Allah, meleklere): “Ben size, Ben muhakkak ki, göklerin ve yerin bilinmeyenlerini bilirim. Ve sizin açıkladığınız ve (içinizde) gizlemekte olduğunuz şeyleri de bilirim, demedim mi?” dedi.

Diyanet İşleri: O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök hâlinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir. Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti. Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi. Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler. Allah, şöyle dedi: “Ey Âdem! Onlara bunların isimlerini söyle.” Âdem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?” dedi.

Hamdi Yazır: O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı . Sonra göğe yöneldi, onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi bilir. Bir zamanlar Rabb'in meleklere: «Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım» demişti. (Melekler): «A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz» dediler. (Rabb'in): «Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.» dedi. Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: «Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin.» dedi. Dediler ki: «Yücesin sen (ya Rab!). Bizim, senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakîmsin». (Allah): «Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver.» dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): «Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim» dememiş miydim?» dedi.

İbni Kesir: Yerde ne varsa hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök halinde düzenleyen O'dur. O, her şeyi bilendir. Hani Rabbın meleklere: Ben, yeryüznde bir halife yaratacağım, demişti de melekler: Biz seni hamd ile tesbih, takdis eder dururken yeryüzünde fesad çıkarıp, kanlar dökecek kimse mi yaratacaksın? demişlerdi. Allah da: Sizin bilmediklerinizi ben bilirim, buyurmuştu. Allah, Adem'e bütün isimleri öğretmiş, sonra onları meleklere göstererek: Eğer sadıklardan iseniz, bunların adlarını bana söyleyin, buyurmuştur. Melekler ise: Sana tesbih ederiz, bize öğrettiğinden başka bilgimiz yok. Alim, Hakim Sensin Sen, demişlerdi. Allah: Ey Adem, onları`adları ile kendilerine bildir, dedi. Adem, adlarını söyleyince; Size demedim mi ki ben, göklerin de, yerin de gizliliklerini muhakkak bilirim. Ve sizlerin neyi açıklayıp neyi gizler olduğunuzu da bilirim, buyurdu.

Muhammed Esed:  Ve dünya üzerinde ne varsa sizin için yaratan, plan ve tasarımını göklere uygulayıp onları yedi gök şeklinde düzenleyen O'dur; ve yalnızca O'dur her şeyin tam bilgisine sahip olan. İşte o zaman Rabbin meleklere: "Bakın, Ben yeryüzünde ona sahip çıkacak birini yaratacağım!" demişti. Onlar: "Seni övgüyle yüceltip takdis eden bizler dururken, orada bozgunculuğa ve yozlaşmaya yol açacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler. (Allah) "Sizin bilmediğiniz (çok şey var, onları) Ben bilirim!" diye cevapladı. Ve O, Adem'e her şeyin ismini öğretti, sonra onları meleklerin önüne koydu ve "Dedikleriniz doğruysa haydi bu (şeylerin) isimlerini Bana söyleyin bakalım!"dedi. Onlar: "Sen kudret ve egemenlikte kusursuz ve eksiksizsin! Senin bize bildirdiğin dışında bir bilgimiz yoktur. Doğrusu yalnız Sensin her şeyi bilen, gerçek hikmet Sahibi!" diye cevap verdiler. O: "Ey Adem, bu (şeylerin) isimlerini onlara bildir!" buyurdu. (Adem) isimleri onlara bildirince (Allah): "Size, 'göklerin ve yerin gizli gerçeğini, açıkladıklarınızın ve gizlediklerinizin tümünü yalnız Ben bilirim' dememiş miydim?" dedi.

Tefhim-ul Kuran: Yerde olanların tümünü sizin için yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. O, herşeyi bilendir. Hani Rabbin, Meleklere: «Muhakkak ben, yer yüzünde bir halife var edeceğim» demişti. Onlar da: «Biz seni övüp yüceltir ve (sürekli) takdis edip dururken, orada fesat çıkaracak ve orada kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?» dediler. (Allah:) «Şüphesiz, sizin bilmediğinizi ben bilirim.» dedi. Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: «Eğer doğru sözlüler iseniz, bunları bana isimleriyle haber verin» dedi. Dediler ki: «Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiç bir bilgimiz yoktur. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.» (Allah:) «Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver» dedi. O da, bunları onlara isimleriyle haber verince, (Allah) dedi ki: «Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten ben bilirim, gizli tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da ben bilirim.»

İslam tanrısı bu ayetlerde kendisini yalanlamakta, önceden sadistçe kaderler belirlemekte ve uygulamakta olduğunu anlatır bizlere. Aslında konuyu en başından açalım isterseniz.

İslam mitolojisine göre tanrı ilk olarak Muhammed’i yaratıyor (Bir hadiste tanrı Adem'e ''eğer Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım'' diye sesleniyor),  daha sonra onun yüzü gözü hürmetine evreni ve diğer varlıkları yaratıyor. Adem’den önce, melekleri, cinleri, iblisleri ve evreni yaratıyor, yani yaratılan tüm canlı ve cansız varlıklar sırf Muhammed vücud ve mana bulsun diye yaratılıyor, tersinden okursak konuyu; tanrı yaradılış kurgusunda üstün bir varlık (Muhammed) yaratıp sonra onun çevresinde dönen bir evren mekanizması tasarlıyor, uzun ve İnsanlık ile diğer mahlukatlar adına zahmetli bir süreç başlıyor böylece İslama göre. Adem’in yaradılışı bu yüzden sadece İnsanlık adına değil tüm mahlükat adına önemli oluyor. Yaradılış esnasında sadece İnsanı kendi suretinde yaratıyor, yani aslında zürriyetinden Muhammed’i ortaya çıkaracak olan İnsanlığı kendi suretinde yaratıyor. Muhammed tıpkı İsa’nın Hıristiyanlığında İnsanlığı kurtarması kabilinden bir kıyakla, İslamiyet doğrultusunda kendi yüzü gözü hürmetine İnsanlığın tanrı suretinde yaratılmasını sağlayarak benzer bir kıyağı İnsanlığa armağan ediyor aslında.

Ademe dönecek olursak, tanrı Kur’anda Ademi (doğal olarakta İnsanlığı) diğer mahlükatlara tanıtırken halife sıfatı ile tanıtıyor, yani kendi suretinden yarattığı İnsanoğlunu aynı zamanda yeryüzünün halifesi olarak cümle alame takdim ediyor. Neden böyle bir takdim ihtiyacı duyar tanrı? İnsanoğlunun kaderi zaten Muhammed yaradıldığında yani onun nuru için ol dediği anda gerçekleşmiş olduğu için, kendi adına diğer canlı ve cansız varlıklara hükümranlık yapması için Ademi (İnsanoğlunu) yarattığı anda ve sonrasında olanları sadece tanrı biliyor yani baştan kurguladığı bir senaryonun, nedense gene kendi yarattığı mahluklara tanıtım seramonisi yapılıyor, zaten önceden bunu tanrı kadere yazmış olduğu için bir nevi kendi yazıyor ve oynuyor bu temaşayı. Diğer mahlükatlar bu duruma bozuluyorlar, biz zaten sana kulluk yapıyorken ne gerek vardı diye çıkışıyorlar tanrıya, bir samimiyet yada eşitler arasında birinci gibi bir konuma oturuyor birden tanrı bu cümlede. Buraya kadar olanları özetlersek;

Tanrı ortada canlı cansız hiçbir şey yokken Muhammedi yaratıyor, sonrasında onun için bilindik evreni ve tüm mahlükatları yaratıyor, Muhammed’in var olabilmesi için bir zürriyet kurguluyor ve onun için Adem’i (İnsanoğlunu) yaratıyor (gerçi Adem ilk başta cinsellikten habersiz bir yaşam sürüyor, şeytan onları cennetten kovrudana kadar),  İnsanoğlunu yani Adem’i yeryüzünde halifesi olarak atıyor tanrı, bütün bu olanlar diğer mahlükatları kızdırıyor ve gücendiriyor.

Konunun esasına gelecek olursak; diğer mahlükatlar ‘’ orada (yeryüzünde) fesat çıkaracak ve orada (yeryüzünde) kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?» dediler.’’ Diye Kur’anda tanrının anlattığı şekilde muhalefet ediyorlar tanrıya. Cin suresinde belirttiği gibi tanrı diğer varlıklara gelecekle ilgili olarak bir şey söylemezken (tanrı söylemediğini iddia ediyor) diğer mahlükatın gayb’tan haberler vermesi çelişki yaratıyor ilk başta, öyle ya gaybı sadece tanrı biliyor ve kimseye söylemiyor kendi deyişiyle, burada ise karşımıza gayb’dan bir bilgi ile mahlükatlar çıkıyor ve dikkat edelim lütfen tanrının ‘’kendi’’ suretinden yarattığı ‘’İnsanoğlunun’’ yeryüzüne bozgunculuk, fesat, kan ve acı getireceğini söylüyor. İnsanoğlu ki tanrı suretindedir varlık olarak, tüm şiddetin ve bozgunculuğun tek suçlusu olarak tanımlanıyor, yani tanrı burada bozgunculuk, fesat, kan ve şiddet çıkarmak ile suçlanıyor. Bu arada yeryüzündeki tüm kötülüklerin aslında tanrı emri ile olduğunu anlıyoruz bilahare. Dikkat edelim anlatılanlardan yani kendilerine verilen bilgilerden dolayı mahlükat, İnsanoğlu’nun savaş, bozgun ve şiddet yayacağına inanıyor, ortada bu kanaati uyandıracak bir gaybi bilgiye sahipler detaylı olarak. Onların tespitine göre İnsanoğlu’nun kaderi belli ‘’ orada (yeryüzünde) fesat çıkaracak ve orada (yeryüzünde) kanlar akıtacak’’ birer varlıktırlar.

Konunun devamında tanrı diğer mahlükatlara her şeyi bilmediklerini kanıtlamak için bir kısa şov kurguluyor ve Adem’e isimleri (canlı ve cansız diğer varlıkların) öğretiyor ve tekrar topladığı mahlükatlara karşı Adem’in bir müsamere yapması ile tanrı tekrar kontrolü ele geçiriyor, dikkat edelim lütfen; burada her ne kadar tanrı kendi yarattığı mahlükatlara bir şey ispatlama ihtiyacı duyarak hareket etesede, cümle içinde gene eşitler arasında birinci olmak için verilen bir mücadele izleri görülsede, bütün bu olanlar bizlere şunu anlatıyor: tüm bunları zaten tanrı daha önce kader olarak kurgulamıştır, İslam tanrısı kendi yazdığı senaryoyu oynuyor. Diğer yandan mahlükatların gayb’tan haber vermesi neticesinde anlıyoruz ki tanrı aslında Cin suresinde belirttiği gibi sır saklayan birisi değilmiş, mahlükata İnsanoğlunu anlatmış olay öncesinde, hemde tüm detaylara girerek ama tamamını anlatmadan dediğine göre. Mahlükatla bir çeşit dalga geçiyor, bunu yaparken aynı zamanda kendi hükümranlığı olan İslam yaşayanları için mesaj kaygısı gütmeyide ihmal etmiyor. Sorun burada kendi söyledikleri ile çelişiyor bu tanrı, ilk önce geleceği bilmenin pek mühim bir iş olduğunu söylüyor ve kendisi dışındakilerin de zaten bunları anlıyamıyacağını belirtiyor, öte yandan kendi suretinden ve yeryüzüne kendi hükümranlığı adına halife olarak yarattığı İnsanoğluna söylemediği kadar çok gelecek ile ilgili bilgiyi diğer mahlükatlara söylüyor, orda öyle burada böyle söylüyor işinize gelirse misali.

Olayların gidişatı sonunda mahlükatın iknası ile sonuçlanıyor, tanrı eşitler arasında birinci alt kimliğinden birden sıyrılarak, tekrar gaybı bilen tanrı oluyor, bu arada mahlükatla sıkı dalga geçiyor ve enayi yerine koyuyor tanrı, ama aslında zaten bunu önceden kendisi kurguluyor kader olarak değilmi? Buda yetmiyor tanrıya ve Adem’e tüm bilgiyi öğrettiği için bir müsamere daha yapmasını emrediyor ve bu kıssa şov aracılığı ile mahlükatları dahada rezil ediyor, bilindik hikaye devamında bu maytap geçmeye dayanamayan asi şeytan isyan ediyor, bu kadar aşağılanmaya kim dayanır ki?

Sonuç olarak: tanrı aslında bu hikayede bildiklerini ya kendine saklıyor ve gayb’tan bilgileri mahlükatlara vermek yerine onları kendi kurguladığı bir komedide kader olarak oynamaya yönlendiriyor (bir çeşit asimetrik savaş gibi yalan haberler veriyor, sanki eşitler arası mücadele varmış gibi), yada gerçekten söylediğinin aksine gayb’tan bilgilerin bir kısmını kendisi dışındaki varlıklarla paylaşıyor ki bu durumda kendi sözü ile çelişiyor Kur’anda (ayetteki kurgudan ve cümleden zaten gayb hakkında söylediğini/paylaştığını biliyoruz). Her iki durumda da tanrı güvenilmez bir varlık olarak kendi kurguladığı senaryoda zaman zaman bizzat kendisi de oynayarak durum komedisi yaratıyor.  Unutmayalım bütün bunlar İslama göre Muhammed ve onun getireceği şeriat adına yapılıyor. Sonrasında eğer mahlükatların verdiği bilgi doğruysa (ki tarihe ve Kur’ana bakınca doğru olduğunu görüyoruz) tanrı kendi içindeki şiddet, bozgunculuk ve savaş yapma duygularını kendi suretinden yarattığı (iradi olarakta kendisinin emrettiği) ve yeryüzüne kendisi adına hükümranlık yapsın diye halife olarak atadığı İnsanoğluna birincil davranış şekli olarak bahşediyor. Bu durumdan tüm mahlükatlar bile iğreniyor ve tepki duyuyor yorumlara göre. Yok eğer mahlükatların verdiği bilgi doğru değilse eğer tanrı onlara yanlış bilgi verdiği için ayrıca zan altında kalıyor ve yanlış bilgi vermekle ve kendi yarattığı varlıklarla dalga geçmekle karşı karşıya kalıyor ama tarihsel gerçekler bize mahlükatın bilgisinin doğru olduğunu onaylıyor, buda bizi birinci noktaya geri götürüyor ki tanrı kendisi ile çelişiyor ve sır tutamıyor. Kendi suretinden yani tanrısal özelikler taşıyan İnsanoğlunu yaratarak ayrıca yeryüzüne kendi içinde olan şiddet,bozgunculuk ve savaşın hakim kılınmasını sağlıyor.

Bütün bunlar ise sadece Muhammed’in başrolündeki bir İslam şeriatı (yani tanrı hükümranlığı) için yapılıyor. İslam yaşayanları korksun ve kendisine tapınsın diye daha önceki dönemlerde bir çok benzer senaryolarını uygulamaya koyuyor, tarih boyunca tanrı suretinden olma İnsanoğlu savaş, bozgunculuk ve şiddet ile yeryüzüne hakim oluyor. Tüm bunlar bir anı bir anını tutmayan bir tanrı tarafından daha hiç bir şey yokken ol dediği için oluyor. Muhammed’i yaratmasının nedenide kendi şeriatı ve egosu gibi algılansada aslında bu hikayede görüyoruz ki Muhammed’e bir nevi tanrısallık veya İsa’da olduğu gibi tanrı soyu ünvanı veriliyor alt satırlarda.

Kaynaklar:
1- Kuran
2- Kutubusitte (Buhari) hadisleri
3- Bir Tefsir Problemi Olarak Bütün Varlıkların Allah'ı Tesbih Etmesi, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:15 Sayı:2 Dr. Celil Kiraz
4- Hz.Peygamberin hadislerinde ‘’kader’’ kavramı, AÜSBE TİBAD yüksek lisans tezi, Fikrullah Çakmak 2007
5- İslam’ın ilk siyasallaştırma sürecinde ‘’kader’’ inancı, AÜİF dergisi sayı:2, cilt:43/249-276, Yard.Doç.Dr. Abdulhamid Sinanoğlu 2002