İslam
öncesi Arap toplumunda yaradılış kavramı dinsel algı içerisinde çok büyük bir
yer tutmamaktadır, klasik kabile din algılayışına uygun olarak gelişen inançta,
kabile tanrısının seçilmiş İnsan'ları (yani ait olunan kabileyi) ve diğer geri
kalan barbarları yaratması inancı bu bölgede de yaygın görülen bir itikatdır. Yaradalış
daha çok Dehr inancı içerisinde var olan somut bir gerçek olarak algılanır. Henüz
Muhammed'ten yaklaşık 50-60 yıl önce yeni yeni gelişmeye başlayan yaratıcı
göksel bir tanrı algılayışı, tam olarak yerleşmemiş ve oluşturulmamış olsada,
tanrı karşılığı kullanılan El-İlah kavramı, Mekke'de belli bir dar çevrede
yaratıcı tanrı kavramına ve ismine dönüşmüştür. Özellikle Kureyş içerisinde
tanrıların keyfi yaratma ve yok etme (Dehr) kavramı, yerini yavaş yavaş
yaratıcı bir tanrı fikrine bırakmaya başlamıştır. Bu süreçte Allah henüz tek
yaratıcı tanrı değildir bölgede elbette ama Muhammed'i etkileyen tek tanrı
figürü olduğu kesindir. Mekke'de belli bir etkinliğe sahip olan Hıristiyanlık,
bu arayışta olan kesimi muhakkak ki bir şekilde etkilemiştir. Bu ortam
içerisinde Muhammed peygamberlik hayatına başlarken, başlangıçta ahlaklı ve
yaratıcı bir tanrıdan bahseder. İslam'da yaradılış çok sonraları ve Mekke dışı
kabilelerle görüşmeler esnasında şekillenmeye başlar. Klasik orta doğu Sümer
kökenli ilk İnsan üzerinden anlatılan yaradılış, Kenan bölgesinde ortaya çıkan
ve Anadolu kökenli yaradılış efsanelerinden etkilenen üstün kral/rahip bir
savaşçı İnsan üzerinden anlatılan yaradılış ve Arap inançlarına dayanan bir
yaradılış anlayışı, İslam'da var olan yaradılış efsanesi'ninde kökenlerini ve
ana unsurlarını oluşturur, aynı zamanda İslam mitolojisindeki değişik ve bazen
bir birine zıt söylemlerinde çıkış noktasıdır. Efsanedeki anlatım bozuklukları
ve kavram karmaşaları ile çelişkiler, birden falza yaradılış efsanesinin muhtelif
zamanlardaki yazımından kaynaklanmaktadır.
Yaradılış
efsanesinde önemli yer tutan Levh-i mahfuz inancı İslam'a, kökeni Sümerli'lerin
mitolojisinden çıkmış ve Ortadoğu'daki tüm inançlara işlemiş olan, tanrıların
emirlerini bir levhaya yazarak gökyüzüne asmaları inancıyla (Babil mitolojisinde
en açık anlatımına kavuşmuştur) şekillenmiş Yahudi ve İslam öncesi Arap
politeist inancından girmiştir. Musa'nın gökyüzünde tanrısı ile görüştükten
sonra, ondan aldığı 10 emrin yazılı olduğu levhaların da (benzer bir çok
mitolojik anlatımda olduğu gibi) aynı mitolojik kökenden geldiği
unutulmamalıdır. Keza aynı şekilde (modern iletişim araçları çıkmadan önce)
yöneticilerin kanun ve emirlerinin bir tablete yazılarak meydanlara ve özellikle
tapınakların duvarlarına asılmasıda ilahi saltanatın aynı mitolojik kökenden
gelen bir çeşit Dünyevi yansımasıdır.
Levh-i
mahfuz olarak adlandırılan, ilahi kanunların ve tarihin yazılı olduğu
belirtilen levhanın en başında ''Allah'tan başka ilâh yoktur. O birdir, dini İslâm'dır.
Muhammed onun kulu ve elçisidir. Allah'a iman edip, vaadini doğrulayan,
peygamberlerine tabi olan kimseyi Allah, Cennet'ine koyar'' yazması,
Muhammed'e hiç bir üstün İnsanda (peygamberde) var olmayan bir üstünlük
bahşeder, o adı tanrı ile anılan bir üstün (yarı tanrı) varlıktır. Yaradılış
efsanesindeki Muhammed'in ilk yaradılması söylemini bu hadis ve beraberindeki "Allahu Teala,
yasak ağaçtan yediğinden dolayı Âdemi Cennetten dünyaya indirdiği zaman, Adem
(a.s) kusurunu anladı, affı için ağladı ve: "Ya Rabbi! Beni Habibin / sevgilin
Muhammed hatırına affeyle." Diye yalvardı. Allahu Teala: "Ey Adem,
sen benim habibim Muhammedi nereden tanıyorsun?" diye sordu. Hz. Adem: "Ya
Rabbi! Sen beni Cennete yerleştirdiğin zaman Cennetin her yerinde, Arşın
üzerinde "Lâ ilâhe illallah Muhammedun - rasulullah" yazısını gördüm.
İsmi senin isminle birlikte zikredilen ve her yere nakşedilen bu zatın senin
katında çok kıymetli ve sevgili birisi olduğunu anladım. O sevgili kulunun
hatırına beni affetmeni istiyorum." dedi. Allahu Teala: "Ey Adem,
doğru söyledin; o, bana halkının en sevimlisidir. O senin evlatlarından
birisidir. Peygamberlerin sonuncusudur. Eğer onu yaratmasaydım seni de
yaratmazdım. Seni onun hatırına affettim." buyurdu, şeklinde Muhammed'in
söylemini aktaran
hadis pekiştirir. (Gerçi bu söylemde herşeyi bilen tanrının Adem'in Muhammed'i
tanımasını bilmemesi gibi tezatlar, bir çok hadiste de karşımıza çıkar.) Buna
rağmen ilk yaratılan şeyin ne olduğuna dair İslam mitolojisinde derin bir
anlaşmazlık da vardır, mitolojik kurgu ne olursa olsun Levh-i mahfuz içerisinde Muhammed'in adının
tanrının adından sonra anılması ortak söylemdir, buda bizi yaradılışın en
başında Muhammed'in teoride yada pratikte yaratılmış olduğu fikrine götürür.
Bu kutsal
levhada tanrı daha yaratmaya başlamadan önce, yaradılışı yazmak için yaptığı
hazırlığından, sonsuza kadar olacak olan tüm olaylara kadar yazıyor, yani ilk
önce teorik olarak aklında kurguluyor daha sonra senaryoyu yazıyor, sonradan
kader olarak adlandırılacak olan her şey içerisinde var. Kutsal levha kavramı
bazı İslami tarikatlarda kutsal melek olarakda algılanmaktadır. Genelde Taberi
ve çağdaşlarına dayanılarak Levh-i mahfuz'un değerli maden ve taşlardan oluştuğu betimlenir.
Değişik ayetlerde Levh-i
mahfuz içerisinde
İnsana dair olan her şeyin yazılı olduğu, orada yazılı olmayan hiç bir şeyin
İnsan tarafından yapılamıyacağı yada başına gelemiyeceği, rızkı, eceli, inancı
vb. her şeyin orada yazılı olduğu ve bunun asla değiştirilemiyeceği, her şeyin
eksiksiz bir şekilde kaleme alındığı yazar. Bu noktada yaradılış ve Levh-i mahfuz kavramları İslam'da kader
inancınında temelini oluşturur. Özetle Levh-i mahfuz'da evrende olmuş ve olacak olan
her şey yazıldır.
İslam'da
yaradılış efsanesini anlayabilmek için İslam öncesi Arap inançlarını bilmekte
fayda vardır, özelliklede Dehr inancını. İslam öncesi Arap din inancı
içerisinde Dehr, neredeyse bölgedeki bütün politeist inanca sahip Araplarca
benzer şekillerde benimsenmiştir. Bu inanca göre Dehr ''tayin edilmiş
süre''dir, bu süre içerisinde zaman (yaşam) İnsan'ın doğumuna, rızkına,
cinsiyetine, ölümüne, vb. bir çok unusura karar verir. Araplar, birçok hususun dehr (zaman) ve eyyâm (günler) diye adlandırılan
kaçınılmaz bir kudret tarafından ezelde tayin edildiğini düşünmüşlerdir. Tekrar dirilme ve sonrasında sonsuz
yaşam fikri yoktur. Dehr, salt zamanı
ifade etmenin ötesinde (kaderci şekilde) İnsanın varlığını kontrol altında
tutan ve daha önceden insanlar için takdir edilenden (yeri ve zamanı geldiğinde),
onlardan kaçmasının imkan dışı olacak bir şekilde icraatta bulunan bir faktör
olarak hem iyi hem de kötü talihin ''çoğu zaman kötü talihin'' yaratıcısı
olarak somutlaştırılır. Araplar, özellikle insanın ölüm vakti ile rızkının daha
önceden belirlendiğine inanmışlardır. Bütün bu durumun bir bilinmezlik olarak
İnsan yaşamı boyunca devam etmesi ve tanrıların yaratımdan sonraki hayata
müdahale etmemesi inancın ana fikridir. İslam öncesi Arap inancındaki kader kavramı
ile İslam sonrası Arap inancındaki kader kavramı arasındaki temel fark, daha
önceden belirlenmiş olan kaderin belirleyicisinin kim olduğu noktasında ortaya
çıkmaktadır.
İslam yaradılış mitolojisine göre tanrı ilk
olarak Muhammed’i (Ey Resulüm, İbrahim’i halil [dost], seni de habib
[sevgili] edindim. Senden daha sevgili hiç bir şey yaratmadım. Senin, benim
indimdeki yüksek derecenin bilinmesi için dünyayı ve dünya ehlini yarattım. Sen
olmasaydın, kâinatı yaratmazdım.) düşüncesiyle
yaratıyor, daha sonra onun varlığı hürmetine
evreni ve diğer varlıkları yaratıyor. Adem’den önce, melekleri, cinleri,
iblisleri ve evreni yaratıyor, yani yaratılan tüm canlı ve cansız varlıklar
sırf Muhammed vücud ve mana bulsun diye yaratılıyor, tersinden okursak konuyu;
tanrı yaradılış kurgusunda üstün bir varlık (Muhammed) yaratıp sonra onun
çevresinde dönen bir evren mekanizması tasarlıyor. İslama göre uzun ve İnsanlık
ile diğer mahlukatlar adına zahmetli bir süreç başlıyor böylece. Burada
Muhammed, İncil'de ''Koloseliler
1:15-17'' ayetinde "İsa görünmez Tanrı'nın görüntüsü, bütün yaradılışın
ilk doğanıdır. Gökte ve yeryüzünde, görünen ve görünmeyen şeyler, gerek
tahtlar, gerek egemenlikler, gerek yönetimler ve gerekse yetkiler, bütün şeyler
Onda yaratıldı. Her şey Onun aracılığıyla ve Onun için yaratılmıştır. Her
şeyden önce var olan kendisidir ve tüm varlıklar Onda uyum içindedir"
söylemini alarak kendisi için "Resûlüm Muhammed! Biz seni ancak alemlere
bir rahmet olarak gönderdik." (Enbiya suresi - 27. Ayet) söylemine
çeviriyor, yaşayan tanrı kavramını kaldırarak kendisini yaratan tanrının ve
doğal olarak yaratılan her şeyin en kıymetlisi olarak tanımlıyor.
Adem’in yaradılışı bu yüzden sadece İnsanlık
adına değil tüm mahlükat adına önemli oluyor. Tanrı yaradılış esnasında sadece
İnsanı kendi suretinde ve yeryüzündeki halifesi olarak yaratıyor, yani aslında
zürriyetinden Muhammed’i ortaya çıkaracak olan İnsanlığı kendi suretinde
yaratıyor. Muhammed tıpkı İsa’nın Hıristiyanlığın da İnsanlığı kurtarması
kabilinden bir ilahi hediyeyle, İslamiyet doğrultusunda kendi varlığı hürmetine,
İnsanlığın tanrı suretinde diğer canlılara göre ayrıcalıklı yaratılmasını
sağlayarak, daha büyük bir ilahi hediyeyi İnsanlığa armağan ediyor aslında.
Kuran'da İslam düşüncesinin geliştirdiği, her
şeye kudreti yeten tek tanrı inancına paralel olarak tanrının bir şeyi
dilemesinin yaratmak için yeterli olması kavramı, sık sık eski söylencelerle
çakışarak, tanrın yaradılışı günlere yayması ve bunu o dönemin primatif
bilimsel algılayışına paralel yapması ile anlatılır. Özetle bu mitolojik
söylemde tanrı, eski söylemlerde olduğu gibi her şeyi tek tek taratıyor ama
artık onun gücü her şeyi bir anda yaratma gücünüde içeriyor. İslam'da bu genel
algılayışa muhalif bir çok yaradılış anlatımı ve inancı varsada, İslam
mitolojisi genel anlamda Muhammed'in etrafında şekillenen bir yaradılışı
anlatılır. Buna mukabil özellikle Kuran içerisinde Muhammed merkezli genel
söylemle çelişen, İnsan'ın sınanmak amacıyla yaratıldığını belirten Muhammed
merkezli olmayan (ilk dönem) ayetlerde vardır.
Ademe dönecek olursak, tanrı Kuran'da Adem'i
(doğal olarakta İnsanlığı) diğer mahlükatlara tanıtırken halife sıfatı ile
tanıtıyor, yani kendi suretinden yarattığı İnsanı, aynı zamanda kendisinin yer yüzünde ki
halifesi olarak tüm mahlükata takdim ediyor. Efsanenin buradaki anlatımında bir
kaç nokta karışıktır, ilk önce hitap ettiği mahlukat sadece tanrının bilmesi
gereken geleceği bilerek anlaşılması zor bir tezat oluşturuyor, ardından Adem
ilerideki söylemlerde cennette oturması için yaradılmışken, şeytan tarafından
kandırılarak kovulan bir günahkar olmasını sağlayan söyleme tezat oluşturarak,
en baştan zaten yeryüzünde yaşayacak bir canlı olarak betimleniyor. İnsanoğlunun
kaderi zaten Muhammed yaradıldığında yani onun nuru için ol dediği anda gerçekleşmiş
olduğu için, tanrı kendi adına diğer canlı ve cansız varlıklara hükümranlık
yapması için Ademi (İnsanoğlunu) yarattığı anda ve sonrasında baştan
kurguladığı bir senaryonun gerçekleştiğini biliyor. Tüm bu olanları ve
olacakları tanrı daha sadece ortada Muhammed'in nuru, arş ve bir kaç küçük
ayrıntıyı yarattıktan sonra yarattığı Levh-i mahfuz'a baştan sona yazıyor.
İnsan'ın yaratılma
gayesi İslam mitolojisindeki bir başka söylemde ''Rabbin dileseydi,
insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet
ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için
yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan
(suçlularla) dolduracağım” sözü kesinleşti. (Hud Suresi - 118/119. Ayetler) şeklinde
tanımlanır. Cehennemin dolması için ''Oysa yaptıklarınızı bilen, değerli yazıcılar sizi
gözetlemektedirler.'' (lnfitar Suresi - 10/11/12. Ayetler) şeklinde betimlenen
özel görevli Melekler ile İnsan her daim takip edilir. Bu söylemde Muhammed'in
hatırına yaratılan İnsan'lığın içinden bir kısmının da aslında sırf cehennemlik
olarak yartıldığını, bu yaradılış takdirininde tanrının keyfiyetinde olduğu
anlatılarak, Müslüman'ların seçilmiş kişiler oldukları ve hallerine
şükretmeleri istenir.
İslam mitolojisindeki İnsan'ın tanrı tarafından yaradılması, ''O, insanı
pişmiş çamur gibi kuru balçıktan yaratmıştır.'' (Rahmân Suresi - 6. Ayet), ''Andolsun
ki, insanı kuru balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattık,'' (Hicr Suresi
- 26. Ayet), ''Andile
söylerim ki biz Adem'i çamurdan süzülmüş sudan yarattık'' (Mü'minûn Suresi - 12.
Ayet), ''Ona
(Adem'e) ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın.'' (Hicr Suresi - 29.Ayet)
şeklinde betimlenir. Bu tanımlamalar Tevrat'ta geçen yaradılış efsanesinin
İslam'daki yansımasıdır. Tevrat'ta yer alan yaradılış efsanesinin ilk hali
Sümer mitolojisinde, ''Ninmah
ve Nammu" adlı tanrılar derin suların üzerindeki "balçığı"
kararak şekil bakımından tanrılara benzeyen, ancak onların ölümsüzlük
yeteneklerine sahip olmayan İnsanı yaratır ve ona hayat (ruh) üfler.'' şeklinde
betimlenir.
Özetle tanrı ortada canlı cansız hiçbir şey
yokken Muhammedi yaratıyor, sonrasında onun için bilindik evreni ve tüm
mahlükatları yaratıyor, Muhammed’in var olabilmesi için bir zürriyet kurguluyor
ve onun için Adem’i (İnsanoğlunu) yaratıyor (şeytan onları cennetten kovdurana
kadar, Adem ilk başta cinsellikten habersiz bir yaşam sürüyor, tanrı
Muhammed'in doğması için gerekli olan cinsel bilinci ancak Dünya'da Ademe
veriyor), İnsanoğlunu yani Adem’i
yeryüzünde halifesi olarak atıyor tanrı, bütün bu olanlar diğer mahlükatları
kızdırıyor ve gücendiriyor. Bu süreçte zaten Muhammed olmasa evrende olmayacağı
için, aslında sadece Muhammed var olsun ve (tanrının en sevdiği sistem olan) İslamı
yaysın diye bir İnsanlık silsilesi ve tufan da dahil bir çok felaketi içeren
İnsanlığı deneme sürecinide, tanrı mecburiyetten yaratmakla kalmıyor, kendi
keyfiyetine görede kurguluyor bu tarihi. Adem gereksiz yere ilk önce cennette
bir sınavdan geçiyor, ardından Muhammed'e kadar olan 4469 yıl boyunca gelen
İnsan'lar gereksiz yere sınavdan geçmekle kalmayıp, tanrı tarafından
cehennemlik oldukları bilinmesine rağmen tufan dahil bir çok felaketle daha
yaşarken cezalandırılıyor, üstelik hiç bir suçu olmayan diğer canlılar bu
cezalandırmadan tufan gibi felaketlerle nasibini alıyor.
Teolojik felesefeye göre tanrı ancak
yaratırsa, "Ben gizli bir
hazine idim. Beni tanımaları için mahlukatı yarattım" hadisinde
betimlendiği gibi tanrı sıfatına kavuşabileceği, her hangi bir
şey yaratmadan önce tanrı olamıyacağı için yaratıyor. Mitolojide ki anlatım
aslında Sümer kökenli yaradılış efsanesine benzer bir şekilde tanımlanıyor. Her
şey ol demesi ile olacakken burada eski yaradılış efsanelerinden yapılan
alıntılar neticesinde, özellikle Yahudi yaradılış efsanelerinde (Sümer kökenide
buradan gelmektedir) aktarılan söylenceler, Arap din inancına adapte edilerek mitolojideki
klasik söylemle günlere ve hatta sonraki (Yahudi mitolojisinden alınma) söylemlerle
saatlere bölünerek detaylı bir tarif yapılıyor. (Yaratıdılışın kabaca bir
geriye dönük tarihini, İbn
Sa’d (ö. 230/844) “Hz. Âdem ile Hz. İbrahim arasında 2 bin yıl, Hz. ibrahim’le Hz. Muhammed arasında da 2469 yıl
vardır.” diye açıklar, bu tarih
ile ilgili farklı isimlerce değişik rakamlar olsada genel inanış evrenin toplam
olarak yaklaşık 7500 yıl yaşayacağı yönündedir.) İslam'da tanrı'nın ol demesi neticesinde yaradılış
gerçekleşirken, ol emrini vermeden önce tanrının yaratacağı şeyi tasarlamış
olması gerekliliği sonucu ortaya çıkar. Bu gereklilik İslam'da kader inancınıda
şekillendirerek, İnsan'ın yaratılmadan önce cinsiyeti, huyu, rızkı, inancı,
eceli vb. nicelik ve niteliklerinin değiştirilemez şekilde önceden tanrı
tarafından belirlenmesi inancınıda doğurur.
Kaynaklar:
1- Kuran (H.Yazır,
Diyanet, E.Yüksel, A.Gölpınarlı, S. Ateş, S. Yıldırım, Y.N.Öztürk, M. Esed,
Ö.N.Bilmen, C. Yıldırım tefsirleri)
2-
Buhari ve Kutubu Sitte hadisleri
3-
Büyük İslam Tarihi, İbn Kesir, Çev. Mehmet Keskin, Çağrı Yayınları, Cilt: 1,
1994
4-
Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi, Mahmud Şakir, Çev. Ferit Aydın, Kahraman
yayınları, 1. Cilt, 1995
5-
Siyer, Muhammed İbn İshak, Yay.Hazırlayan: Prof.Dr. Muhammed Hamidullah, Çev.:
Sezai Özel, Akabe Yayınları, 1988
6-
Hz. Muhammed’in Hayatı, İbn Hişam, Çev.: Prof.Dr. İzzet Hasan – Prof.Dr. Neşet
Çağatay, AÜİF Yayınları, 1971
7-
İslam Tarihi, Hamdi Savaş, Erciyes Ü.
Yayınları, 1995
8- Dinler tarihi, Prof.Dr. Hüseyin G.
Yurdaydın-Doç.Dr. Mehmet Dağ 1978
9- Dinler Tarihi, Prof.Dr. Güney Tümer/Prof.Dr. Abdurrahman
Küçük, Ocak Yayınları, 2002
10-
Peygamberler
ve Halifeler Tarihi, Ahmed Cevdet Paşa, Çile yayınları, 1-2. Cilt
11-
Peygamberler Tarihi, Prof.Dr. İsmail Yiğit, Kayıhan Yayınları, 2012
12- İslami
Kaynaklara Göre Peygamberler, Doç.Dr. Abdullah Aydemir, Dıyanet Vakfı
Yayınları, 1996
13-
Peygamberler Tarihi, M. Asım Köksal, Dıyanet Vakfı Yayınları, 2004
14-
Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Ekrem Sarıkçıoğlu, Fakülte Yayınları, 2002
15- Hz. Muhammed’in Hayatı, Martin Lings, Çev. Nazife Şişman, İnsan
Yayınları, 2006
16- Tarihü'l İslam, İmam Zehebi, Çev. Muazaffer Can, Cantaş
Yayıncılık, 1996
17-
Asrı Saadet, Mevlana Şibli, Çeviri:Ö.Rıza Doğrul, Sadeleştiren: O.Zeki
Mollamehmetoğlu 1-2. Cilt, 1978
18-
Kuran Bağlamında İlk İnsan ve Nübüvvet - Fıtrat İlişkisi, Doç.Dr. Bahattin
Dartma, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, Cilt:6, Sayı:1, 2006
19-
Kuranda Allah ve İnsan, Dr. Toshihiko Izutsu, Çev.
Doç.Dr. Süleyman Ateş, AÜİF Yayınları, 1975
20- Kuranda Dini ve Ahlaki Kavramlar, Dr. Toshihiko Izutsu, Çev.
Selahattin Ayaz, Pınar yayınları, 1991
21- Yaratılış
Olayı, Prof.Dr. M.Sait Şimşek, Beyan Yayınları, 1998
22-
Kur’anı Kerim’de Yaratma Kavramı, Veli Ulutürk, İnsan Yayınları, 1995
23-
Yaratılış Felsefesi ve Aykırılık, Nesim İlhan, Düşünce Dünyası Kitapları, 2009
24-
Kuran'da ve İslam Öncesi Arap
Düşüncesinde ‘’Dehr’’ Kavramı, Dr. Mustafa Öztürk, OMÜİF Dergisi, Sayı:16, 2003
25- Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi, Prof.Dr.
Philip K.Hitti, Çev. Prof.Dr. Salih Tuğ, Boğaziçi Yayınları, Cilt:1, 1980
26-
Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Taberi, Çev: Zakir Kadiri Ugan - Ahmet Temir,
Meb Yayınları, Cilt:1-2-3-4, 1991
27-
Tarihu’l İslam, İmam Zehebi, Çev. Muzaffer Can, Cantaş Yayınları, Cilt:5-6,
1994
28-
Uydurma Olduğunda İttifak Edilen Hadisler, Aliyyül Kari, Çev. İbrahim Kutlay,
İnkilap yayınevi 2008
29-
İslam Öncesi Arap Toplumunun Tanrı
Tasavvuru ve Bu Tasavvurun İslam’ın Tanrı Tasavvuruna Etkisi Sorunu, Dr. Resul
Öztürk, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 2, 2008
30- Peygamber Külliyatı, Muhammed Bin Salih
Ed-Dimaşki, Çev. Hüseyin Kaya – H.İbrahim Kaçar, Ocak Yayınları, 2004
31-
Sümerlilerin
Dini İnanç ve Adetleri, Özden Gül Ökter, GÜSBF Yüksek Lisans Tezi, 2006
32- Putlar Kitabı (Kitap
el-Asnam), İbn el-Kalbi, Roza Klinke-Rozenberger, Almanca-Arapça Çeviri Beyza
Düşüngen, AÜİF Yayınları, 1968
33-
Kuran’da Tanrılar, Guy Monnot,
Çev.Yard.Doç.Dr. Ramazan Adıbelli, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi,
Cilt:11, Sayı:1, 2011
35-
İslam Medeniyetinde Putperestlik Döneminden Kalma İtikatlar, Edward
Westermorck, Çev. Ş.Nazmi Coşkunlar, Marifet basımevi, 1938
36-
İslam’dan Önce Arap Yarımadasında
Putperestlik ve Yayılışı, Hüseyin Atay, AÜİF Dergisi, Cilt:6, Sayı:1, 1957
37-
Tanrı Suretinde Yaratılma: İslam Kelamına Dair Bir Araştırma, W. Montgomery Watt,
Çev. Yrd.Doç. Dr. Hüseyin Kahraman, UÜİF Dergisi, Sayı: 21, 2006
38-
Allah'ın Halifesi İnsan, Doç.Dr. Hüseyin Atay, AÜİF Dergisi, Cilt:18, Sayı:1,
1970
39-
İslam'dan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, Dr. Neşet Çağatay, AÜİF Yayınları,
1957
40-
Kuran ve Üst Tanrı İnancı, Prof. W. Montgomery Watt, Çev. Dr. Arif Gezer - Dr.
Ömer Pakiş, e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, Sayı:3, 2010