7 Mart 2012 Çarşamba

Pazar ve Panayırlar’ın Şekillendirdiği İslam Öncesi Tarih ve Dinler

Arap Yarımadasındaki Ticaret Lokasyonlarının, Bölgedeki Kabilelerin Sosyokültürel, Dinsel ve Toplumsal Gelişimleri Üzerindeki Etkileri
İslam’ın Kökeninde Yatan Dinsel ve Sosyokültürel Birikim

Arabistan (Ceziretul-Arap yani Arap Yarımadası) coğrafi yapısı nedeniyle büyük oranda yerleşik hayatın ve tarımın yapılmadığı, özellikle Hicaz başta olmak üzere önemli bir kısmınının taşlı çorak toprak ve kalanının kum çölü olduğu için medeniyetin oldukça geç gelişmesine sebep olmuştur. Göçebe Bedevi kabilelerinin nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu, M.S 4. Yüzyıldan itibaren kabileler federasyonu kurulabilmiş, yer yer birkaç şehirde aynı kabileden aşiretlerin oluşturduğu ‘’eşitler arası birinci’’ liderin yönetiminde ilkel bir şehir devleti kurulabilmiştir. Yarımada’nın güney ucundaki Yemen bu durumdan istisnadır. M.Ö 3. Bin yıla kadar giden tarımsal yerleşkeler, suların kontrol altına alınması ve kurulan barajlar vasıtası ile oluşturulan medeniyet, bölgedeki Altın ve demir başta olmak üzere bulunan değerli madenler ve Hindistan üzerinden uzak doğu ile yapılan ticaret neticesinde, yarımadanın iç bölgelerindeki vahşi ve ilkel kabilelerine göre oldukça ileri bir medeniyet kurabilmişlerdir. Yemene göç eden Yahudi kökenli kabilelerin, tarım, zeneat ve ticaretle uğraştıkları, bir dönem iktidarda rol oynadıkları, kuzeydeki uzak akrabalarının işgaline uğradıklarını Süleyman peygamber efsanesindende biliyoruz.

Yarımada’nın Hicaz başta olmak üzere iç kesimlerinde, topluluklar büyük aileler yada aşiretler çapında birlikte yaşamayı şeçmişlerdir. Zaman zaman savaş, yağma vb. sebepler neticesinde kabile bir araya gelir, mevsimine görede özellikle kuzeye yapılacak yağma seferleri için kabileler bir araya toplanır ve kısa sürelerle savaşılırdı. Yemen’deki tarım toplumunun çökmesi sonucunda bölgedeki kabileler üç ana kola ayrılarak M.Ö 4. Yüzyılda Yemen’den kuzeye göç ettiler, bir kol günümüz aşağı Mezopotamya’sına, bir kol Ürdün’e ve bir küçük kolda Hicaz bölgesine göç etmek zorunda kaldı. Yanlarında getirdikleri kültür ve dinler vasıtası ile o dönem kadar göçebe avcı toplayıcı olarak küçük hayvan sürüleri ve develeri ile birlikte vahşi bir yaşam süren bedevileride etkilediler. Bölgedeki küçük yerleşkeler gelişerek şehirleşmeye başladı, 7. Yüzyıl sonuna kadar hiçbir zaman bir şehir olmamalarına rağmen, bölgenin ticaretini ve ticari yolların kontrollerini elde tutan bu yerleşik ve yarı yerleşik Arap kabileleri, aynı zamanda bölgenin ticari açıdanda canlanmasını sağladı.

Tarihsel gelişim içerisinde gündönümü vb. etkinliklerin dinsel ritüel olarak kutlandığı, kutsal alanlara gelen göçebelerin ticaret yapması ile başlayan pazar/panayır ekonomisi ortaya çıkmıştır. Yerleşik düzene geçen kabilelerin konfederasyon altında birleşip tarım ve ticaret ekonomisine dönmesi ilede yerlerini lokal pazarlara ve devletler arası ticaret yapan tüccarlara bırakmışlardır. Varlıklarını orta çağ Avrupası’nda 11. YY’a kadar sürüdüren bu göçebe toplumlara özgü sistem zamanla yerini devletin kontrol ettiği bir yerleşik siyasi-ekonomik modele bırakmıştır, keza tanrılara tapınma inancıda yerini tek tanrıcılığa bırakmıştır. Genel olarak Dünya’nın bir çok bölgesinde benzer paralellik gösteren bu gelişme, Arap yarım adasında ve Hicaz özelinde ekin kültürünün yerine hayvancılık ve avcılık kültürünün olması neticesinde daha farklı seyretmiştir.

Arap kabilelerinde kutsal alan, ibadet yeri olan yerler zamanla, ilkel ticaretinde yapıldığı yerler olarak geliştiler. 4. yüzyıl öncesi bölgedeki bedevi kabilelerin, pagan dinlerine bağlı dönemsel dini bayramlarına rastlayan, ilkel takasa dayalı lokal alışveriş ve dinsel hac işlevi gören birkaç nokta varken, 4. Yüzyıl sonrası bu küçük takas yerleri ve esas olarak kutsal alan, dinsel hac merkezleri olan pazarlar hızla çoğaldı. Kervanlara sağlanan rehberlik ve güvenlik sayesinde elde edilen bazı ticari mallar, küçük ölçekli yapılan tarım sonucu elde edilen az ölçekli tarım ürünleri, göç eden kabilelerin ve bölgede artan Roma imparatorluğu ilişkilerinin sonucunda, daha önce üretimi yapılmayan şarap vb. lüks malların üretimi ile birlikte kutsal alan / pazar yerleri bedevilerin ilkel takas yerleri olmaktan çıkıp nispeten çeşitliliği olan ve yerel tüccarlar tarafından kontrol edilen lokasyonlar haline geldi. Zamanla bazı pazarlar gelişerek panayır halini aldılar, doğal olarakta bu panayırların olduğu bölgedeki yerel dinsel alanlar ve tanrılar öne çıktılar ve kitleselleştiler. Pagan politeist inanç yapılarında değişiklikler oldu ve ruhani varlıklardan göksel ve daha soyut tanrılar olarak evrimleştiler. Dışarıdan gelen tanrılar ile bütüleşerek yeni tanrıları ve tanrı ailelerini oluşturdular.

Bütün bu gelişmelerin yaşandığı süreçte Bedevi kabileleri geleneksel avcı toplayıcı, küçük hayvan sürülerine sahip yağma ve savaş ganimetine dayalı yaşam tarzlarını değiştirmediler. Kıyı ve kıyıya yakın bölgeler medeniyet anlamında gelişirken, iç bölgelerdeki Bedeviler zorunlu olarak üretim toplumuna geçemediler ve ilkel kabileler olarak yaşamak zorunda kaldılar. Kendi aralarındaki sosyokültürel ilişkilerin neticesinde oluşturdukları yerel kutsal alanlarda buluşarak yaptıkları takas ve kültürel alış verişte zamanla ticari ve dinsel yan ağır basmaya başladı. Bu kutsal alan/ticaret merkezi konumundaki yerler, zamanla güvenliği yörede yaşayan yarı göçer kabilelerce sağlanan şehirlere yakın bölgelerdeki kutsal alan/ticaret merkezlerine bıraktılar. Bazı lokasyonlar birleşerek tek bir pazar yada panayır yeri haline geldiler zamanla. Bütün bunlara rağmen Bedeviler için daha iç kesimlerde kendi aralarında buluştukları kutsal alan/ticaret merkezi konumundaki yerler İslam devletininin 1. yüzyılına kadar yaşadı ve buradaki kültürde o döneme kadar devam edebildi. Kabile yada aşiretler söz konusu pazar veya panayırlara tanrılarını temsil eden totemleri ve putları ile birlikte gelirler ve hac vb. tapınma ayinleri düzenlerler, yada kutsal alanda muhafaza edilen totem veya putlara hac vb. tapınma ayinleri düzenlerlerdi. Genelde kutsal alanların içerisinde, kuyu, pınar yada bir ağaç kutsal olarak tapınıma dahil edilmiştir, İslam öncesi kutsal ruh yada tanrıça olarak tapınılan bu yarı tanrıların İslam’da Cin olarak devam etmesi, bölgedeki inanç sürekliliğini gösterir.

Pazar ve panayırlarda ticaret dışında, dinsel hac vb. tapınma ayinleri, sosyokültürel alışveriş, sözlü tarih ve edebi söylem aktarımı, davaların ve şikayetlerin sonuca bağlandığı alanlar ile birlikte 3. yüzyıldan itibaren misyonerlerin etkin olduğu monoteist dinlerin propagandasının yapıldığı etkinlikler öne çıkmaktaydı. Misyonerler genellikle doktor, demirci vb. gibi meslekleri icra ederek yerli halk ile ilişkiye geçmekteydi. Kabile içerisindeki dar ilişki ağından kurtulup Dünya hakkında bilgi alınacak tek yer bu pazar ve panayırlardı. Zamanla Dinsel yanları daha öne çıkan ve ticari yanlarını şehir içinde yada çok yakınındaki pazarlara bırakan lokasyonlar, İslam öncesi dönemde Kabe’lerin etrafında örgütlenmiş bir tapınak şehir beyliği şeklinde yaşayan ve ticareti lokal olarak kontrol eden şehirler haline gelmeye başladı. Her şehir devletin çok yakınında yerel ticaretin ve dinsel hac ile ibadetin yapıldığı bir kutsal alan / pazar yada panayır yeri vardı. 5. Yüzyıl’dan itibaren bu lokal ticaret ve dincel hac üzerinden gelir sağlayan kabileler ticareti ve dinsel yönetimi ele geçirebilmek için savaşmaya başladılar. Sık sık dönemin egemen güçleri olan Pers ve Bizans devletlerinden destek alan bu kabileler arası savaşı Muhammed’in dedesi Haşim’in yönetimi sırasında Mekke şehri kazanarak, bölgesel ticareti, ticaret yollarının kontrolünü ve dinsel hac avantajını kendi lehine çevirdi.

Bütün bu tarihsel bilgiler ışığında Arap yarımadasında ticaret, Dünya’nın diğer bölgelerinde olduğu gibi belli dönemlerde belli bir bölgede bir araya gelen aşiret ve daha küçük boydaki kitlelerin takas usulü ile yaptıkları bir etkinlikti. Belirleyici unsur ise bölgesine göre tarımsal hasat sonu yada hayvanların kesim yaşına gelmesi ve tüm Dünya’nın dinsel/ticari evrimsel ortak noktası olan gündönümleri vb. etmenlerdir. Zamanla panayır özelliği kazanan bu zorunlu etkişelim tüm Arap yarımadasında yarı yada tam göçebe, aşiret yada kabilelerin dinsel inanışlarınında şekillenmesinde rol oynadı. Söz konusu panayırlar hakkında bizlere ulaşan bilgiler İbn Habib, el-Merzuki ve Ya’kubi’nin kitapları vasıtasıyladır. Kurulan panayır sayısı konusunda farklı rakamlar verselerde bölge ticaretinin elimizdeki İslam öncesini ve ilk dönemini anlatan yegane kaynaklarıdır. Panayırlar mahalli veya bölgesel olarak kuruluyordu, günümüz İzmir Uluslararası Fuarı gibi Enternasyonal değildiler fakat belli birkaç panayıra dışarıdan gelen ve yerel bir egemen kabile vasıtası ile temsil edilen yabancı tüccarlarda katılmaktaydılar. Kusay sonrası dönemde ve özellikle 6. yy ortalarından itibaren Mekke’de bazı panayırlar belli bir ürün üzerine kurulmaya başlanmıştır. Bazı panayırlar yerel Pazar niteliği kazanıp devamlı hale gelmiştir mesela Mekke’deki köle pazarı yada hayvan pazarı gibi.

Pazar ve Panayır Yerlerinin (Suklar’ın) Sosyokültürel ve Dinsel İşlevleri:

Araplar ‘’Suk’’ kelimesini pazar, panayır ve çarşı anlamlarında kullanıyorlardı. İslam öncesi ve İlk dönem İslam esnasında pazar / panayır (Suk) dediğimiz yerler, şehirlerin içindeki çarşılar / pazarlar ve yıllık panayırlar şeklinde ikiye ayrılıyordu. Panayırlar lokal ve yarımadaya hitap edecek şekilde ikiye ayrılmaktadır. Genel katılımlı panayırlar dönemsel olarak birbirini takip etmekte ve bölgenin savaş yapılmayan, havanın nispeten iyi olduğu aylarında kurulurdu, belli bir hac periyodunu takip ederdi. Panayırlar içerisinde batı baharat yolu ve doğu baharat yolu üzerindekiler diğerlerine göre işlevsel ve hacimsel olarak öne çıkmaktaydı. İlk dönem panayırları yolların kesiştiği, kabilerin etki alanı dışında kalan sahipsiz mücavir alanlarda kurulmuştur, daha sonra kabilelerin ve egemenliğine geçmişlerdir. Gene ilk dönemlerinde esas olan dinsel hac ve ritüellerin yerine getirilmesiyken, zamanla ticarette bu etkileşimin bir parçası olmuştur. Özellikle hac ritüeli ve sağlık bulma talebi her zaman ağır basmıştır. Zamanla Mekke gibi birkaç merkezi tapınak şehirde toplanan hac vb. gibi dinsel tapınma mekezlerinin oluşması neticesinde diğer panayırlar kutsallıklarını kaybetmişlerdir. Yarımadadaki panayırlar daha çok bölgesel ticaretin yapıldığı alanlardır, yarımadanın sınırlarında kurulu olan panayırlar dışarıdan gelen malların takas edildikleri ve bir sonraki istasyona sevk edildikleri merkezlerdir. İslam tarihinde belirtilen çapta ticaretin ve ticaret kervanlarının ortaya çıkış ise nispeten oldukça geç bir döneme yani 6 . yüzyılın ikinci çeyreğine rastlar. Kervan ticaretinin ortaya çıkması ile birlikte bir çok panayır işlevini yitirir yada tamamen terk edilirler, buralarda yapılan ticaret şehirlerdeki çarşılara kayar.

Dumetül Cendel Panayırı: Hicaz ile Suriye arasında, deve ile Şam’a beş günlük mesafede, Tebuk’e yakın bir alanda kurulan panayırda alışveriş, beğenilen malın üzerine çakıl taşı atılarak yapılırdı. Mekkeli tüccarların katıldıkları bir panayırdır, Muhammed’in hicri 9. Yılda 30 bin asker ile sefer düzenlediği ticaret merkezidir. Kutsal alanındaki Kabe’de yer alan Vedd adlı tanrıya tapınılmaktadır, Nuh tufanı efsanesi ile birlikte anılan tanrının, Nuh’un çocuklarından birisi olduğu, Nuh döneminde yaşamış önemli kişilerden birisi olduğu şeklinde efsaneler var, Vedd’e ait bir putun Mekke’deki kabede’de durduğu ve Kureyş kabilesinin onu Edd ismi ile andıkları rivayet edilir. Yarımada üzerinde bilinen ve tapınılan bir tanrıdır, Bedevilerin yılda bir defa hac için tanrının bulunduğu kutsal alan ziyarette bulundukları ve panayıra katıldıkları kayıtlıdır. Panayır Arap Kinane kabilesinin kontrolünde Bizans’a bağlı bir uçbeylik olarak Şam’ın önündeki tampon bölgede kuruluydu. Bir pilark tarafından yönetilen bölge, Yemen üzerinden gelen baharat ticaretinin Bizans öncesi son değişim istasyonu olarak öne çıkmakta ve dönemine göre çok büyük bir panayır olarak kültürel etkisi yarımadanın güney ucundaki Bedevi kabileleri bile kendisine bağlamaktaydı. Yarımadanın içlerine işleyen dinsel inançlarında kuzey yönünde ilk giriş noktası olması, pagan atalar kültü ve animizmden politeist soyut tanrı inancına evrilmesininde başladığı yerlerden birisidir. Özellikle Mekke merkezli Hicaz bölge dinsel inancının buradan kaynaklı geliştiği İslam efsaneleri ile birlikte bizlere aktarılmıştır. Amr b. Luhay’ın kuzeyden getirdiği tanrılar olarak efsaneleşen İslam öncesi söylencede adı geçen 5 tanrının merkezi bu bölgedir.

el-Muşakkar Panayırı: Bahreyn’deki Hacer’de kurulan bu panayırda alışveriş, beğenilen malı parmakla gösterme yada gögüsten çıkan bir homurtu ile yapılırdı. Pers’li tüccarların körfezin karşı kıyısından panayıra katıldıkları, Kureyş’in panayırda etkin olduğu İslam tarihinde belirtilirken İslam öncesi son dönem kast edilir. Panayır Temim kabilesinin bölgesinde Zeyd aşireti tarafından kurulurdu, bölge yöneticileri Pers krallığına bağlıydı, Temim kabilesi Mekke’de söz sahibi bir kabileydi ve İcâze yani dini törenlerin artık bittiğini ilan etme yetki ve ayrıcalığı da onlara verilmişti. Aynı şekilde, Mekke’nin yakınında bulunan Ukaz panayırında hakemlik göreviyle de onlar ilgileniyorlardı. Kutsal alanda Şems ve Rida adlı iki kabile putları vardı, yarımadadaki her aşiret gibi bölgedeki aşiretlerinde kendi putları yani tanrıları vardı. Bölgede 7. Yüzyıl başında yaygın olarak Hıristiyan’lığın agnostik bir tarikatı sık görülen bir inanç olarak karşımıza çıkmaktadır, Hacer’in piskoposluk merkezi olduğuda kayıtlıdır. Muhammed’in bölgedeki kabileleri İslam birliğine davet etmek için 7 mektup gönderdiği rivayet edilir. İslam içerisindeki Budist ve Zerdüşt izlerinin kökeni bu bölgedir. Bölgedeki kutsal alandaki Kabe’de Lat adlı Hicaz kökenli bir tanrının putu olduğu kayıtlıdır, buda bizlere bölgedeki kutsal alanın dinsel hac açısından oldukça rağbet gören bir yer olduğunu gösterir, Muhammed’in Medine’den önce bu bölgeye yönelik misyonerlik ve siyasi federasyon kurma çabalarının altında da bu dinsel çekim yatar, bir diğer unsurda bölgedeki egemen Temim kabilesinin Mekke ve çevresindeki dini ve siyasi gücü ile müttefik olabilmektir. Mekke’deki Lat tanrıça tapınımlarındaki İştar etkisinin kökeninde burasıdır.

Suhar Panayırı: Umman’da Suhar bölgesinde kurulan bu panayırda alışveriş, beğenilen malın üzerine taş atılarak yapılırdı. Pers krallığı hakimiyetindeki bölgede, Pers kökenli tüccarların katıldığı, Kureyş’in ticaret yaptığı bilinmektedir. Kutsal alanında al-Ya’bub adlı tanrıya ait at şeklinde bir put mevcuttu. el-Muşakkar Panayırına katılamayan yada bu panayırı kaçıranların katıldıkları bir panayırdı.

Deba Panayırı:  O dönem Arap Yarımadasının iki önemli limanından birisi olan, Umman’da yer alan Deba’da kurulan panayırda alışveriş pazarlık ile yapılırdı. Liman şehri olması nedeniyle panayırda, Hind ve Çin malları ile bunları buraya getiren Uzak doğu’lu tüccarlar öne çıkmaktadır. Bölge uzak doğu dinleri ile etkileşim içerisinde olmuştur çok uzun bir dönem. İlk dönem Deba panayırının tarafsız bir arazi üzerine kurulduğu daha sonra bölgesel güçler tarafından kontrol altına alındığı ve sonrasında Pers egemenliğinde bir ileri ticari istasyon haline geldiği bilinmektedir. Kutsal alanında al-Ya’bub adlı tanrıya ait at şeklinde bir put mevcuttu. Bölgede uzun bir süre Yemen kökenli devletlerin egemenliği hüküm sürdüğü için Yemen kökenli tanrılarda tapınaklarda yer almaktaydı. Deba panayırında dışarıdan katılan tüccarlardan öşür alınmazdı.

Eş-Şıhr Panayırı: Umman ile Aden arasındaki bir bölgede kurulan panayırda alışveriş, beğenilen mala çakıl taşı atma ile yapılırdı, panayırın bir diğer adıda Şihra Mahra’dır. Ticaret ağırlıklı olarak yerel malların Hindistan’dan gelen mallarla takası üzerine yapılırdı, öne çıkan ise dinsel ayinlerde kullanılan günlük ticaretiydi. Tampon bir gölgede olması nedeniyle iç pazara yönelik yapılan ticarette öne çıkanda yerel tapınılan al-Ya’bub adlı tanrıya ait at şeklinde bir puttu. Pers vassallığında bir özerk beylik olarak yönetilen bölgede Hıristiyan’lıkta görülen bir dindi. Nuh’un mezarının burada olduğuna da halen inanılmaktadır.

Aden Panayırı: Güney Yemen’deki yarımadanın iki büyük limanından birisi olan Aden’de kurulan panayırda alışveriş pazarlık ile yapılırdı. Pers İmparatorluğu kontrolündeki şehirde öne çıkan şey ise yerel üretimi yapılan ve dinsel ayinlerde kullanılan buhur ve günlük tarzı kokuların ticaretinin yapılmasıdır, Eş-Şıhr panayırına katılan tüccarların ve önceki panayırlara katılmayan tüccarların katıldığı panayırda, özellikle Haluk adlı koku Bizans ve Hindistan’a ihracatı yapılan ana maddeydi. Aden ve Sana üzerinden Batı ticaret yolunu kontrol altına almak isteyen Pers’ler için kuzeydeki Mekke ticaret istasyonu Muhammed öncesi son 50 yılda ele geçirilmesi gereken bir yerleşke olmuştur, bu süreç Muhammed’in İslam egemenliğini kurmasına kadarda sürmüştür. Zü’l-Halasa adlı tanrı başta olmak üzere bölgede Hübel ve birkaç değişik tanrıya daha tapınılmaktaydı. İlk dönem kuzeyden gelen kabilelerin Habeşistan egemenliğinde Afrika ve Mısır medeniyetinden etkilendiği, ölüm sonrası yaşam düşüncesinin bu bölgeden yarımadaya girdiği gözlenmektedir. Bölge uzun bir süre Yahudi’lik ve Hıristiyanlığında egemen din olarak kabul gördüğü bir yapıya sahiptir.

Sana Panayırı: Güney Yemen’de çok eski bir uygarlık merkezinin başkenti olarak Sana büyük bir kültürel merkez olmakla birlikte, aynı zamanda bölgede üretilen malların ve değerli madenlerin ticaretinin yapıldığı şehir olarak öne çıkmıştır. Panayırda ticaret eli mala değdirme sureti ile yapılırdı. Batı ticaret yolunun kontrolünü uzun bir süre elinde tutan şehir Habeşistan egemenliğine girince, ticari takas istasyonlarından birisi olan Mekke buradan göçen kabilelerce iskan edilerek yerleşke haline getirilmiştir. Mekke dinsel yapısındaki bir çok tanrı ve tanrıçanın kökeni olmakla birlikte istila sonrası yerel tanrı ve tanrıçalarınıda korumayı bilmiştir. Şehirde uzun bir dönem kutsal alanındaki kabe’de putu bulunan ve hac dahil bir çok dinsel ritüelin ve tapınımının yapıldığı Ri’am adlı tanrı öne çıkmaktadır. Bölge halkının Yahudi’liğe geçişinden sonra bu kutsal alan yıkılana kadar yarımadadaki en önemli kabe olma özelliliğini korumuştur, Mekke kabesinden çok önce Mekke’nin işlevini yüzyıllarca yerine getirmiştir. Bölge halkı içerisindeki göçerler yerel tanrıları Ri’am başta olmak üzere diğer pagan tanrılara tapınmaya devam etmişlerdir. Habeş’lilerin egemenliği ile birlikte bölgeye Hıristiyan’lık dinide gelmiş ve yerleşmiştir. İznik konsülüne piskopos temsilci gönderen şehirlerdendir. Bölge yarımada tarihinde ölüm sonrası yaşam inancının ortaya çıktığı ilk yerlerden birisidir.

Er-Rabiye Panayırı: Hadramevt’te kurulan panayırda ticaret pazarlık ile yapılırdı. İslam tarihçi’lerince en önemli panayır olarak adlandırılan fakat sadece Mekke şehri için en önemli panayır olan Ukaz panayırı ile aynı zamanda kurulurdu ve Sana’dan çıkan tüccarlar ikiye ayrılarak yarısı Ukaz’a, diğer yarısıda Er-Rabiye panayırına katılırdı. Lokal ticaret ve istasyon görevi gören panayır da Bedevi kabilelerin yanlarında getirdikleri tanrı putlarını, kutsal alanda sergileyerek ve tapınma ritüellerini yerine getirerek lokal bir sosyokültürel etkileşim yaşanırdı. Yemen ile Hicaz bölgesi arasındaki kabilelerin uğrak yeri olarak, batı ticaret yolunun ara istasyonu görevini görmesi öncelikli özelliği olmuştur. Batı ticaret yolunun Mekke öncesi rotasının İlk dönem İslam sürecindeki yaşayan ara istasyonlarından birisidir, Ukaz ile birlikte uzun bir süre Taif kontrolünde kaldıktan sonra bölge panayırları Mekke tapınak şehrinin kontrolüne geçmiştir. Amr b. Luhay’ın kuzeyden getirdiği tanrılar olarak efsaneleşen İslam öncesi söylencede adı geçen 5 tanrının ilk dönem tapınıldıkları bölge içerisindedir, bu kültür buradan Mekke’ye geçmiştir.

Zü’l-Mecaz Panayırı: Arafat’a bir fersah (5672 m) mesafede olan panayırda ticaret pazarlık usulü yapılırdı. Panayırın Mina’da olduğuda rivayet edilmektedir, Kebkeb dağı eteklerinde İslam öncesi hac seromonisinin son durağı olarak lokal bir tapınma ve panayır özelliği sergilemektedir. Ukaz’dan yola çıkan İslam öncesi hac yolcuları için Mekke çevresindeki son arınma ve konaklama yeridir. Arafat dağına çıkmak için yapılan bu hazırlıklar ve bölgedeki kutsal ağaçlar tapınma ritüellerinin bir parçasıdır. Burada öne çıkan ticaret değildir, aksine din merkezli bir buluşma öne çıkmaktadır. İslam öncesi kabilelerin yanlarında getirdikleri putları ile konakladıkları, tevriye günü bölgeden ayrılarak Arafata çıktıkları rivayet edilmektedir. Mekke’ye ait olan orijinal panayırdır.

Mecenne Panayırı: Mekke’ye 10 mil mesafede Merruzahran dağı yanında kurulan panayırda ticaret pazarlık ile yapılırdı. İslam öncesi hac ritüelinde Arafat dağındaki tapınmanın bir devamı olarak ziyaret edilen kutsal alan zamanla panayır halini almıştır. Bölgede kutsal pınar kültünün sürdürülme ihtimali oldukça yüksektir, doğal olarakta İslam dinine cin olarak geçen atalar ve doğa kültürlerinin birleşimi olan ruhlara tapınma kültürünün yaşanıyor olması gerekmektedir. Kutsal alanın oldukça sulak bir yer olması, göçer kabilelerin savaş yapılmayan kutsal aylarda dinsel tapınmaları için gerekli alanı sağlamaktadır, büyük bir ihtimal yanlarında getirdikleri kabile tanrılarına ait putlarda bu tapınma ritüellerinin bir parçasıdır. Bu panayırdan ayrılanlar Zü’l-Mecaz panayırına katılırlardı. Mekke’ye ait olan orijinal panayırdır.

Netat panayırı: Hayber’deki Yahudi yerleşkesinde kurulan panayırda ticaret pazarlık ile yapılırdı. Bölge İslam devleti kurulana kadar Yahudi bir kabilenin kontrolünde, lokal tarım ürünlerinin takası üzerine düzenlenen panayırda, ilk dönem güney Yemen’den göçen kabilelerin pagan kültürü egemendi. Lokal bir panayır olarak Mekke ile Medine arasındaki ticaretin gerçekleştiği bir yerdir.

Hacer Panayırı: Hicaz ile Bahreyn arasında kalan Yemame adlı bölgede kurulan panayırda alışveriş pazarlık ile yapılırdı. Doğu ticaret yolunun yakınında olması nedeniyle uzun bir süre batı ticaret yolu ve doğu ticaret yolu arasındaki lokal mal ticaretinin takasının yapıldığı bölge olmuştur. Panayırda ticaret ve dinsel hac tamamen lokaldir. Hacer’in piskoposluk merkezi olduğuda kayıtlıdır.

Hubaşe Panayırı: Mekke yakınlarında Yemen yönünden gelen kervanlar için kurulan bir panayırdır. İslam’a geçen hac kültürü içerisindeki İslam öncesi hac mevsiminde kurulmadığı için hakkında en az bilgi bulunan panayırlardandır. Vedd adlı tanrının putunun kutsal alanda olduğu bilinmektedir, gene bu alanda bir kabe’nin yer aldığıda kayıtlıdır. Muhammed’in ilk eşi’nin mallarını bu panayırda sattığı ve Mekke tüccarlarının katılımının olduğu rivayet edilmektedir. Mekke’ye ait olan orijinal panayırdır.

Ukaz Panayırı: Taif’e deve ile bir gün, Mekke’ye deve ile 3 gün mesafededir. Nahle, Taif ve Zü’l-Mecaz arasında bir bölgede ve Nahle-Sana yolu üzerindedir. Uzun bir süre Taif kontrolünde kalan panayır, Muhammed öncesi ilk 50 yıl sonrasında Mekke hakimiyetine geçmiştir. Sana panayırından gelen tüccarlar ile bölgedeki bütün kabilelerin katıldığı panayıra, ayrıca batı ticaret yolu üzerindeki kuzey ülkelerinin kervanlarıda katılmaktadır. Hire devletinden bir ticari temsilcinin eman karşılığında ticaret yaptığı, Gazze ve Busra’dan katılımın olduğu bilinmektedir. Panayırda yapılan ticaret lokal olup, panayır uzun bir süre Cıhar adlı tanrıya ait kabe’nin dinsel hac ziyareti ile meşhur olmuştur. Bölgede ilk dönem bir kuyunun bulunduğu ve Bölgesel Lat, Menat ve Uzza tapınımının hac yolunda olması, animist kabilelerin kutsal alanı olarak başlaması kuvvetle muhtemeldir. Bölge kabileleri arasındaki önemi artırmış ve büyük oranda o dönemdeki pagan hac ritüelininde bir parçası olmuştur. İslam tarihçilerinin öne çıkarıp en büyük panayır olarak lanse ettikleri Ukaz sadece Hicaz için büyük bir panayır olmaktan öteye gidememiştir. Muhammed’in dedesi Haşim’in Kuzey devletleri ve kabileleri ile yaptığı ticaret ve barış antlaşması neticesinde buradan Mekke tüccarlarının konfederasyonu ile oluşturulan bir kervan sayesinde ilk defa Mekke lokal tiacretin dışında bir aksiyon gerçekleştirebilmiştir ve İslam tarihçilerinin Kureyş kabilesine aristokrat bir tarihçe yazabilmesi için de zemini oluşturmuştur. Bu panayırdaki adli ve hukuki sorunları karara bağlayan yetkili, el-Muşakkar panayırını kontrol eden Temim kabilesinden bir kişidir. Mekke’deki hac ve buradaki adli konularda söz sahibi olan bir kabilenin varlığıda bölgedeki Kureyş egemenliğinin İslam tarihinde aktarılandan daha az olduğunu doğrular. Aslında bölgede ticarete ve nakit para üzerinden yürütülen faiz ticaretine egemen olan İlk defa Haşim ve ardındanda ünlü Ebu Leheb adlı kişiler olmuştur, sanılanın aksine egemenlik kişilerin sürdüğü bir ayrıcalık olarak ticari faaliyetlerin kazanımıdır, din ticaret olarak en büyük kazanımı getirmekle kalmaz aynı zamanda bir çok kabileye karşıda avanaj ve korunma sağlar.

Yarımadadaki kutsal alan / panayır yerleşkeleri İslam öncesi dönemde, gerek lokal dinlerin tapınımının yapıldığı gerekse lokal sosyokültürel ve dinsel etkileşimlerin yaşandığı yerler olarak öne çıkarlar. Yarımadanın sınırlarında kurulu olan kutsal alan / panayır yerleşkeleri ilk dönem yerleşik hayatın kurulduğu ve yarı göçebe Bedevilerin yerleştikleri şehirleşme sürecini başlatma görevini üstlenmişlerdir. Sınır bölgelerindeki kutsal alan / panayır yerleri aynı zamanda diğer coğrafyalardan gelen sosyokültürel ve dinsel inançların etkileşim ve alışverişin yapıldıkları ve aynı zamanda yarımadaya girdikleri yerlerdir. Yarımadayı sınırlayan Afrika ve Asya kıtası ile birlikte Anadolu yarımadasından gelen sosyokültürel ve dinsel öğretilerin ilk etkileşime girdikleri, birbirlerinden etkilenen ve değişen dinlerinde ortaya çıktıkları alanlardır. Dinsel hac ve göçebe Bedevilerin göç yolları vasıtası ile bütün bu yeni sosyokültürel ve dinsel öğretiler iç bölgelere kadar etki edebilmiştir. Hatta dinin kontolündeki ticaret yada bir başka deyimle din ticareti ile ortaya çıkan metaya bağlı ticaret sonucunda, Muhammed’in çocukluğunda katıldığı Ficar savaşları ve neticesindeki Hılfu’l Fudul gibi geçici barış örgütlenmeleri ile (ticareti devam ettirebilmek adına kurulmuş bir örgüt) kabile yaşantısından yerleşik medeni bir toplum olma yolunda hızla ilerlemeye başlamıştır bölge İnsanı.

Sonuç olarak; İslam içinden çıktığı toplumun inancından etkilenirken ve içinde hala ilkel pagan/putperest ritüelleri barındırırken, kaçınılmaz olarakta içinden çıktığı tüccar devlet ve tapınak şehir devleti düşüncesinden de etkilenmiştir. Ticaretin, Muhammed’in Medine’ye siyasi ilticasından önceki yaklaşık 150 yıllık birikimi ve Ficar savaşları vb. ticari egemenlik savaşları neticesinde gelişen bilinç  ve kültür neticesinde şekillendiği artık İslam tarihçileri dahil genel kabul gören bir gerçektir. Klasik İslam tarihindeki söylemlerinin aksine Mekke 5. yy başına kadar ancak lokal ticaretin bir unusuru olarak varlığını sürdürmüş, nihayetinde Kusay’ın bu ticari dağınık yerleşkeyi dinsel merkezli bir tapınak şehir devleti haline getirmesi ile tarih sahnesine çıkabilmiştir (o dönemdeki Hıristiyan beyliklerin ve Hıristiyan kabile konfederasyonlarının siyasi etki alanı yada dinsel savaşlarının yarattığı oterite boşluğunu ve kuzeydeki ticaret merkezi Petra vb. birkaç şehrin doğal afetler neticesinde terk edilmesi ve savaşların olduğu bölgelerden geçen ticaret yolunun Medine (Yatrib) ve Mekke istikametine kayması neticesinde olmuştur).

Kaynaklar:
1- İslam’ın ilk döneminde ticari hayat. Doç.Dr. Ahmet Turan Yüksel
2- İslam öncesi Mekke. Dr. Yaşar Çelikkol 2003 (birinci basım)
3- İslam’ın ilk döneminde Bey’at ve seçim sistemi. Prof.Dr. Mehmet Ali Kapar
4- İslam Ansiklopedisi Hicaz maddesi
5- Edebiyat ve ticaretin buluştuğu noktalar panayırlardan günümüze fuarlar, Nüsha Şarkiyat araştırmaları dergisi, Sayı 10 Ahmet Kazım Ürün
6- Câhiliye’den İslâm’a Geçiş: Tebliğ ve Sosyal Akışkanlık, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:14 Sayı:1 Yard. Doç. Dr. Vejdi Bilgin
7- Dini içerikli ekonomik bir kavram Hums, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi Cilt:8 Sayı:1 Yard.Doç.Dr. Ünal Kılıç
8- İslam öncesi dönemde Mekke idare sistemi ve siyasetin oluşumu, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:10 Sayı:1 Yard.Doç.Dr. Adem Apak
9- Sosyo-ekonomik ve kültürel yönden İslam öncesi Mekke toplumu,  Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:10 Sayı:2 Prof.Dr. Abdurrahman Kurt
10- İslam’dan önce Arap yarımadasında putperestlik ve yayılışı Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:6 Sayı:1 Hüseyin Atay
11- Risalet öncesinde Arap yarımadasındaki dinler ve bir peygamber beklentisi Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi Sayı:6 Yard.Doç.Dr. Sıddık Ünalan
12- Cahiliye döneminde Yesrib’in etnik yapısı, FÜSB dergisi sayı:1, cilt:15/319-346, Yaşar Çelikkol
13- Dinler tarihi, Prof.Dr. Hüseyin G. Yurdaydın-Doç.Dr. Mehmet Dağ 1978
14- Putlar kitabı (Kitap el-Asnam), İbn el-Kalbi, Roza Klinke-Rozenberger, Almanca-Arapça çeviri Beyza Düşüngen, AÜİF yayınları 1968
15- Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi, Mahmud Şakir, Çev. Ferit Aydın, Kahraman yayınları, 1995
16- Asrı Saadet, Mevlana Şibli, Çeviri:Ö.Rıza Doğrul, Sadeleştiren: O.Zeki Mollamehmetoğlu 1. Cilt, 1978
17- Hz. Muhammed Mekke’de, W. Montgomery Watt, AÜİF yayınları no:5, çeviri: Doç.Dr. M. Rami Ayas, Doç.Dr. Azmi Yüksel, 1986
18- Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Taberi, MEB yayınları, 2,3,4. Cilt, 1992
19- Dinler ve Mezhepler Tarihi, 1 ve 2. Cilt, Ebu’l Feth Muhammed B. Abdulkerim Şehristani
20- Peygamberler ve Halifeler Tarihi, Ahmed Cevdet Paşa, Çile yayınları, 1-2. Cilt
21- Büyük İslam Tarihi, İbn-i Kesir, Çağrı yayınları
22- Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi 1-2-3, Mircea Eliade, Kabalcı yayınevi, 2003
23- İslam Medeniyetinde Putperestlik Döneminden Kalma İtikatlar, Edward Westermarck, Çev. Ş.Nazmi Coşkunlar, Marifet basımevi, 1938
24- Diyanet İslam Ansiklopedisi, Bedevi Maddesi 5. Cilt
25- Siyer, İbn’i İshak, Editör; Prof.Dr. Muhammed Hamidullah, Çeviren; Sezai Özel, Akabe yayınları, 1988
26- İslam Öncesi Arap Toplumunda Eman Uygulaması, Büşra Sıdıka Kaya, SAÜ Yüksek lisans tezi, 2007
27- Hz. Peygamberin İslam Öncesi Seyahatleri, Prof.Dr. Muhammed Hamidullah, Çeviren; Abdullah Aydınlı (Melanges Hanri Laoust’un 1978 ‘’Les Voyages du Prophete Avant L’Islam’’ adlı eserinin trecümesidir.)
28- Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi, Prof.Dr. Philip Hitti, Çeviren; Prof.Dr. Salih Tuğ, Boğaziçi yayınları, 1980