22 Şubat 2012 Çarşamba

İslamiyet Evrensel Değildir

Muhammed’in yaşamı ve ardında bıraktıklarına baktığımızda, onun Hicaz bölgesindeki Arap toplumunun tüm değerlerini ve alışkanlıklarını red edip tamamen değiştirerek, yeni bir toplum kurmak yerine mevcut sosyal ve kültürel alışkanlıklara paralel bir strateji uyguladığını görürüz. Bu strateji’nin izleri özellikle Kuran ve Hadis kitaplarında sık sık karşımıza çıkar. Bu stratejiye paralel olarak sisteminin tepliğinde ve propagandasında da öne çıkan ilk başta kendi kabilesi olan Kureyş ve ardından çevresindeki Arap’lardır. İslamiyet elbette İnsan’lık tarihi açısından önemli ve red edilemez bir sürecin parçasıdır, ortaya çıkışı ile yayılma ve sonrasındaki evrelerini farklı değerlendirmek gerekir. Öte yandan içeriğindeki söylem ve kendi tarihçesindeki söylemleri itibari ile İslam hala orta çağdaki haliyle durmaktadır.

Kendisini koruma eğiliminde olan bir topluma, ancak kendi içinden bir kişi vasıtası ile ulaşılabilir. Mevcut siyasal sistem üzerinde yapılacak değişiklikler bir yere kadar dirençle karşılaşabilirken, dinsel inanç ve parçası olduğu sosyokültürel yaşam unsuru her toplumda değişime karşı direnç gösterir, kökten bir değişime ise bütün direnç noktaları ile karşı koyar, hiçbir toplum birden bire mevcut dinsel yaşamını ve algısını değiştirmez. Toplumun belli davranış kalıplarını değiştirmek için ortaya çıkan kişinin / kurumun, o toplumun mevcut kültürel ve sosyal alışkanlılarını dikkate almadan hareket etmesi onu mutlak başarısızlığa götürür. Orta doğu kökenli tek tanrılı dinlerde (İbrani kökenli dinlerde) ve sosyokültürel davranışlarında da aynı şekilde o dini savunan peygamberlerin ancak kendi toplumlarını değiştirmeye çalıştıkları ve neticede de ancak buna güçlerinin yettiğini görmekteyiz. Bu noktada içinden çıktıkları toplumun bütün değerlerini kökten bir değişime tabi tutmamakta, sadece dönemin ihtiyaçlarına yönelik yeni düzenlemelere gitmektedirler, doğal olarakta getirdikleri yeni düzenlemeler ancak içinde yaşadıkları toplumu ve yakın coğrafyasındaki belli başlı bazı küçük toplulukları (1) bağlar. Bölgedeki dinlerde, İslamiyet’te de genel algılayış ve beklenti bir peygamberin ancak kendi toplumu içinden çıkacağı (2) ve çıkması gerektiğidir.

Mevcut dinsel alışkanlıklar neticesinde Mekke’de ortaya çıkacak bir dinin peygamberinin ancak Mekke’yi yöneten Kureyş kabilesinden çıkması (3) gerektiğidir. (İslami resmi tarihçede bu konu karşımıza sık sık çıkar, İslami mitolojideki söylemlerde Muhammed’in Kureyş kabilesi mensubu olmasının bazı hükümranları şaşırttığını, ancak Arapların içinden çıkacak bir peygamberinde ancak Kureyş kabilesinden olabileceği anlatılır.) Doğal olarakta toplumun sahip olduğu dini yeniden yorumlayan peygamberin, hitap edeceği toplum ve konuştuğu dilde (4) ancak kendi toplumu ve anadilidir. Kuran’da geçen söyleme bakılacak olursa bölgenin sosyokültürel beklentilerine paralel olarak, Muhammed’in Mekke ve çevresindeki Araplar için gönderilmiş bir peygamber olduğu (5) yinelenir, bu tanımı sağlamlaştırmak adına bir ayette özellikle Mekke’nin tanrısı olan Allah’ın elçisi olduğunun altı çizilir. Özellikle Araplar için gönderildiği vurgulanan Muhammed’in Arapça konuşarak gönderildiği topluma, tanrısal söylemi daha kolay ulaştırılmasını sağladığı sık sık yinelenir. Bütün bu beklentiler ve söylemlerin özetini döneminde Muhammed’in kabilesinde çıkan bir söylentinin (6) Kuran’daki yansımasında da görürüz.

Bütün bu söylemlere ve Orta doğu kökenli dinlerin gelenekleri ve tarihçesine bakarak, aynı zamanda İslam tarihindeki yaşananlar ve tarihsel söylemi dikkate alarak, İslam dininin lokal olarak Mekke ve çevresindeki Arap kabileler için düzenlenmiş bir din olduğunu anlarız, tüm bu söylemlerin özelindeki merkezde Kureyş kabilesinin yattığını görürüz. Medine’ye kadar olan süreçte merkezde sadece Kureyş kabilesi yer alırken, Medine sonrası dönemde merkeze Kureyş ile birlikte çevredeki bütün önemli kabilelerin yerleştiğini söyleyebiliriz. Döneminde bölgede Arapça hitabetin ve konuşma dilinin önemli bir ayrıcalık yaratması (7), o dönemde Arapça’nın yetkin bir dil olarak ortaya çıkmamış olması gibi unsurlarıda göz önüne alarak Kuran kökenli söylemdeki, ‘’Mekke ve çevresindeki İnsanlara’’ ve anlayabilmeleri için ‘’Arapça’’ olarak tahsis edildiği vurgulamasının ardında yatan bölgesel gerçeklerin yansıması, Muhammed’in tebliğinin ‘’Mekke ve çevresi ile sınırlı olduğu, söylediklerinide ancak onların anlayabileceği’’ savının sık sık yinelenmesinde yatar.

Yukarıdaki Kuran ve Hadis kaynaklı İslami söylemlere rağmen, Arap yarımadası dışındaki toplumların İslamiyeti evrensel olarak tanımlamasının dayanağıda gene Kuran kökenlidir. Genelde Kuran çevirilerinde yapılan yorumlar (8) toplumlarda bu tip kanaatlerin oluşmasına yol açarken, keza asıl bilgilerin dip notları söylenmemektedir. Bu nedenle genel söylemler ardındaki gerçekler dışarıda tutularak, özellikle istenilen etkiyi verecek (9) ayetler öne çıkarılmaktadır. Kuran ve hadis kitaplarında geçen tanımların sadece Mekke ve çevresinde yaşayan ve Arapça konuşan bir toplumu ifade ettiğini göz ardı ederek, değişik kıtalardaki değişik toplumlarca kabul gören İslam dinini evrensel olarak savlanabilmektedir.

Sonuç olarak İslam’ın evrensel olmadığını, sadece dar anlamı ve yer aldığı çerçeve içerisinde tanımlamaya çalışırken, bütün bu tanımların dışında İslam şeriatındaki yapılanmanın lokal çözümler olduğunu unutmayalım. Kuran’ın isimlerinden birisi ‘’el-mübin’’ yani olayları apaçık ve net anlatan kitap demektir. Buna paralel olarakta İslam, döneminin siyasi ve sosyokültürel olaylarının bir yansıması ve coğrafik gelenek ve kültürün bir devamıdır. İçinden çıktığı Arap toplumunun, eski din ve sosyal yapısının geleneksel devamlılığı ve dinsel ritüellerinin günümüzde yaşayan şeklidir.

Notlar:
1- ‘’ Bu Kitap (Kur'ân), kendinden önceki kitapları tasdik eden, şehirler anası (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün insanlığı uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.’’ (Enamsuresi, 92. Ayet) ‘’ Bundan önce bir rehber ve bir rahmet olarak Mûsâ’nın kitabı da vardı. Bu ise, onu doğrulayan ve zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap diliyle indirilmiş bir kitaptır. (Ahkaf suresi, 12. Ayet) ‘’Böylece biz sana Arapça bir Kur'ân indirdik ki, şehirlerin anası (olan Mekke) halkını ve etrafındakileri uyarasın ve hakkında hiç şüphe olmayan kıyamet gününün dehşetinden onları korkutasın.’’ (Şura suresi, 7. Ayet) ‘’Ben ancak, bu şehrin (Mekke'nin) Rabbine -ki O burayı dokunulmaz kılmıştır- kulluk etmekle emrolundum.’’ (Neml suresi, 91. Ayet)

2- ‘’Biz, hiç bir peygamberi kendi kavminin dili dısında göndermedik ki, onu onlara açıklasın” (İbrahim suresi, 4. Ayet) ‘’ Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu onlara o okusaydı, yine ona iman etmezlerdi.’’ (Şuara suresi, 198-199. Ayetler) ‘’Eğer biz onu yabancı dilden bir Kur'ân yapsaydık onlar mutlaka: «Bu kitabın âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Arap bir peygambere yabancı dil, öyle mi?» derlerdi.’’ (Fussilet suresi, 44. Ayet) İlgili Hadis: “Ey Cibrîl, ben ümmî bir topluma gönderildim. Onların bazıları kadın ve yaslıdırlar. Bir kısmı köle ve câriyedir. Bir kısmı ömründe hiç okuyup yazmamıs insanlardır. Kur’an-ı okuma konusunda Rabbimden kolaylastırmasını istiyorum.”

3- ‘’Bu Kitap (Kur'ân), kendinden önceki kitapları tasdik eden, şehirler anası (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün insanlığı uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.’’ (Eman suresi, 92. Ayet) ‘’ ‘’ Nitekim içinizden size bir peygamber gönderdik. (Bakara suresi, 151. Ayet) ‘’ Ve muhakkak ki o (Kur'an) hem senin için, hem kavmin için bir şereftir ve ileride bundan sorulacaksınız. (Zuhruf suresi, 44. Ayet) ‘’(Bu,) bilen bir kavim için, âyetleri Arapça okunarak açıklanmış bir kitaptır. (Fussilet suresi, 3. Ayet)

4- ‘’Biz O’nu şayet acemce (yabancı dilde) bir Kur’an yapsaydık , Araba yabancı dilde Kur’an olur mu diyeceklerdi’’ (Secde suresi, 44. Ayet) ‘’Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.’’ (Yusuf suresi, 2. Ayet) ‘’(Resûlüm!) Biz Kur'an'ı, sadece, onunla Allah'tan sakınanları müjdeleyesin ve şiddetle karşı çıkan bir topluluğu uyarasın diye senin dilinle (indirilip okutarak) kolaylaştırdık.’’ (Meryem suresi, 97. Ayet) ‘’İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik’’ (Taha suresi, 113. Ayet) ‘’Apaçık Arap diliyle, uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmiştir.’’ (Şuara suresi, 193-194-195. Ayetler) ‘’Biz, anlayıp düşünmeniz için onu Arapça bir Kur’an kıldık’’ (Zuhruf suresi, 2-3. Ayetler) ‘’ böylece biz onu Arapça bir hüküm olarak indirdik’’ (Rad suresi, 37. Ayet) ‘’ Korunsunlar diye, pürüzsüz Arapça bir Kur’an indirdik’’ (Zümer suresi, 28. Ayet)

5- ‘’ Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (yahudilere ve hıristiyanlara) indirildi. Biz onların okumalarından habersiz idik” demeyesiniz, yahut, “Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk” demeyesiniz, diye bu Kur’an’ı indirdik.’’ (Enam suresi, 156-157. Ayetler) ‘’ Ey kitap ehli! Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada, “Bize ne müjdeleyici bir peygamber geldi, ne de bir uyarıcı” demeyesiniz diye, işte size (hakikatı) açıklayan elçimiz (Muhammed) geldi. (Evet,) size bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir.’’ (Maide suresi, 19. Ayet) ‘’ İçlerinden ileri gelenler, “Gidin, ilâhlarınıza tapmaya devam edin. İşte bu istenen şeydir. Biz bunu son dinde (en son dinî inanışlarda) duymadık. Bu ancak bir uydurmadır. O zikir (Kur’an) içimizden ona mı indirildi?” diyerek kalkıp gittiler’’ (Sad suresi, 6. Ayet)

6- ‘’Muhakkak biliyoruz ki kâfirler: «Kur'ân'ı Muhammed'e bir insan öğretiyor» diyorlar. Peygambere öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur'ân ise apaçık bir Arapçadır.’’ (Nahl suresi, 103. Ayet)

7- İlgili hadis: ‘’İçinizde benim gibi Arapça bilen yoktur; zira hem Kureyş kabilesinden olmam, hem de öz Arapça’yı konuşan Sadoğulları yanında kalmam, bana (Muhammed’e) bu imkanı sağladı.’’

8- ‘’Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.’’ (Sebe suresi, 28. Ayet) ‘’ Biz seni tüm halka bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak halkın çoğu bilmez.’’ (Sebe suresi, 28. Ayet) ‘’(Ey Muhammed!) De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim.’’ (Araf suresi, 158. Ayet)

9- ‘’(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.’’ (Enbiya suresi, 107. Ayet)

Kaynaklar:
1- Kuran (H.Yazır, Diyanet, E.Yüksel, A.Gölpınarlı, S. Ateş, S. Yıldırım, Y.N.Öztürk, M. Esed, Ö.N.Bilmen, C. Yıldırım tefsirleri)
2- Buhari ve Kutubu Sitte hadisleri
3- Câhiliye’den İslâm’a Geçiş: Tebliğ ve Sosyal Akışkanlık, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:14 Sayı:1 Yard. Doç. Dr. Vejdi Bilgin
4- Risalet öncesinde Arap yarımadasındaki dinler ve bir peygamber beklentisi Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi Sayı:6 Yard.Doç.Dr. Sıddık Ünalan