17 Ocak 2012 Salı

Şehid'lik ve Şehid Kavramı

Şehit ve şehitlik kavramı çok yanlış anlaşılmakta ve kullanılmaktadır toplumda. Arapça kökenli bir kelime olan şehid, "şehi-de" fiilinden türemiş olan bir isimdir ve mastarı şehâdettir.  Şehidin çoğulu, "şuhedâ" ve "eşhâd" olarak kullanılır. Kelime anlamı: ‘’tanrı rızası için, o'nun yolunda canını fedâ eden müslüman kişi’’ demektir. Şehit denilmesinin sebebi, cennetlik olduğuna şahitlik edilmiş olması veya onun tanrı huzurunda yaşıyor bulunması veya ölümü sırasında meleklerin hazır bulunması, yahut ta ruhunun doğrudan doğruya Daru's-Selâm'da (Cennet'te) bulunması veya tanrı tarafından çeşitli mükâfatlarla ödüllendirilmiş olmasıdır. Kuran’da  35 defa şehit kelimesi, 20 defa çoğul hali olan şuheda kelimesi geçer. Aynı kökten gelen diğer halleri ile birlikte kelime Kuran’da daha çok şahitlik anlamında kullanılmıştır. İslam tanrısının isimlerinden birisidir aynı zamanda ve bu şekilde geçen bazı ayetler vardır. Şehitlik kavramı Kuran’da daha çok "ka-te-le" fiilinin mechûlü ile, tanrı yolunda öldürülme anlamında kullanılmaktadır. Konu İslamiyet açısından çok açık ve nettir, ‘’tanrı yolunda-tanrı için bir fiili geçekleştirirken-tanrı için göç/hicret ederken-tanrı adına zülüm görenler-tanrı adına savaşıp ölmek’’ kavramlarını Ali-İmran suresinin 195. ayetinde tanımlar ve sadece bu fiilleri gerçekleştirirken ölenlerin şehid olacakları belirtilir. Ana kural değişmez ve sabittir, sadece tanrı adına yapılan fiiller neticesinde ölenler içindir şehit tanımlaması.  Kuran’dan bazı ayet ve ayrıca hadislerle konuyu açalım;


“Şayet siz yara aldıysanız, karşınızdaki düşman topluluğu da benzeri bir yara aldı. İşte biz, Allah’ın gerçek müminleri meydana çıkarması, sizden şehitler edinmesi müminleri tertemiz yapıp kâfirleri imha etmesi için, zafer günlerini insanlar arasında nöbetleşe döndürür dururuz. Allah zalimleri sevmez” (Ali-i İmran suresi, 140 ve 141. ayetler)

"Eger Allah yolunda öldürülürseniz veya ölürseniz, Allah'ın size lütfedeceği magfiret ve rahmet onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır. Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de muhakkak ki Allah'ın huzurunda toplanacaksınız." (Ali Imran suresi, 157 ve 158 ayetler)

Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler. (Ali-i İmran suresi, 169 ve 170 ayetler)

"... Şüphesiz hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda kendilerine eziyet edilenlerin, çarpışanların ve öldürülenlerin kötülüklerini örtecek ve kendilerini altından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. Bu Allah katından bir karşılıktır. Karşılığın en güzel olanı Allah katındadır." (Ali Imran suresi, 195. ayet)

"Allah yolunda öldürülenlere 'ölüler' demeyin. Aksine onlar diridirler ancak siz fark edemiyorsunuz." (Bakara suresi, 154. ayet)

"O halde, dünya hayatını ahiret hayatı karsılıgında satanlar, Allah yolunda çarpışsınlar. Kim Allah yolunda çarpışır sonra öldürülür veya üstün gelirse ona büyük bir ecir verecegiz." (Nisa suresi, 74. ayet)

"Allah, Allah yolunda çarpışıp öldüren ve öldürülen mü'minlerden, karşılığı cennet olmak üzere, mallarını ve canlarını satın almıstır. Bu O'nun üzerine, Tevrat, İncil ve Kuran'da vaadedilmiş olan bir haktır. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterebilen kim vardır? Şu halde yapmış olduğunuz bu alışverişinizden dolayı sevinin. İşte büyük kurtuluş budur." (Tevbe suresi, 111. ayet)

"Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen veya ölenlere gelince; Allah onları muhakkak güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır." (Hacc suresi, 58. ayet)

‘’Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun; sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince onları ya karşılıksız, ya da fidye ile salıverin; Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle olması, kiminizi kiminizle denemek içindir. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin işlerini boşa çıkarmaz.’’ (Muhammed suresi, 4. ayet)

‘’Allah yolunda yaralanan hiçbir yaralı yoktur ki kıyâmet günü, yarası kanıyor olarak gelmiş olmasın, bu kanın rengi kan renginde, kokusu da misk kokusundadır’’. (Hadis)
‘’Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi ne kadar çok isterdim.” (Hadis)

‘‘Kim Allah`ın adı daha yüce olsun diye çarpışırsa; o kimse Allah yolundadır...." (Hadis)

"Allah,bütün kalbiyle şehit olmayı isteyen kişiyi yatağında ölse bile,şehitler derecesine ulaştırır." (Hadis)

"Şehid’lerin ruhları yeşil kuşların karnındadır  Onların arşa asılı kandilleri vardır  Diledikleri gibi cennette serbestçe dolaşır, sonra o kandillere geri dönerler." (Hadis)


Sünni İslamiyet’te şehid’lik 3 bölümde değerlendirilir ve sınıflandırılır.

‘’1-Dünya ve âhiretin şehîdi: Kâfirlerle savaştığı sırada, düşman tarafından öldürülen veya asiler, yol kesen soyguncular tarafından öldürülen yahut evine giren hırsızların ağır bir cisim veya kesici bir alet kullanarak öldürdükleri kimsedir. Savaş alanında yaralı bulunan, yaralarından, göz veya kulağından kanlar akan ve bu durumda vefât eden kişi de, bu kısım şehîdlerdendir  Mal, can, namus ve benzeri müdafaalarda, zulüm ve haksızlıkla, suçsuz yere öldürülen kişi, kimin tarafından öldürülürse, öldürülsün, bu şehîdlerden sayılır. Müslüman, âkil, baliğ olduğu halde, hayız, nifas ve cünüplükten temiz olarak şehîd olanlar yıkanmaz, kefenlenmez, kanları ve elbiseleriyle gömülürler. Ancak onların üzerindeki kürk, palto, parke, silah, mest ve benzeri fazlalıklar çıkarılır. Yıkanmadan gömülmeleri, Muhammed'in ‘’onları kanlarıyla gömün" şeklinde ki hadisine dayanmaktadır. Bu kısım şehîdlerin her birine, "hükmî şehîd" denir. Bu kısma giren şehîdler, elbiseleriyle gömülünce, elbiseleri onlar için kefen sayılır. Vücutlarının her tarafı elbiseleriyle örtülür. Elbiseleri vücutlarını örtmek için yetmezse, başka bir şeyle örtülmeleri temin edilir.

2-Âhiretin şehîdi: Bir kısım şehîdler de, yalnız âhiret hükmü bakımından şehîd sayılırlar. Hata yoluyla öldürülen ve varislerine diyet verilmesi gereken kimse ile savaş veya asilerle çatışma sırasında yaralanıp da, çatışma bittikten sonra bir tarafa çekilerek yiyip içtikten, konuştuktan veya uyuduktan yahut ilaç kullandıktan yahut da aklı başında olarak üzerinden bir namaz vakti geçtikten sonra vefât eden müslüman gibi. Âkil ve baliğ olmayan yahut hayızlı, nifaslı veya cünüp iken şehîd olanlar da, bu kapsama girmektedirler. Bunlar diğer ölüler gibi yıkanır, kefenlenir ve namazı kılındıktan sonra gömülürler.

Bir de, yanarak ölen, suda boğulan, göçük, çığ, toprak veya bina altında kalan, vebâ gibi salgın hastalıklardan vefât eden, veya akrep sokmasından ölen, gurbette veya ilim yolunda ya da cuma gecesinde vefât eden müslümanlar da bu hükümdedir. Doğumdan vefat eden kadın da böyledir. Muhammed'in bu kısma giren, savaş dışındaki şehîdler hakkında söylemiş olduğu hadisler vardır (Bakınız, Buhârî, Ezan, 32, Cihâd, 30; Müslim, İmâre, 164; Tirmizî, Cenâiz, 65, Fedâilu'l-Cihâd, 14; Ahmed b  Hanbel, I, 22, 23, II, 323, 325)

3-Dünya şehîdi: Tanrı inancı taşımayan, başka duygu ve düşüncelerle hareket eden riyâkâr ve gösteriş ehli münafıklar, müslümanlarla beraber savaşa katıldıkları zaman, kâfirler tarafından öldürülürlerse, dünya hayatında şehîd muamelesine tabi tutulurlar  Bunlar da "hükmî şehîd" sınıfından kabul edilir, yıkanmaz, cenâze namazları kılınır ve elbiseleriyle gömülürler. Âhirette kendilerine herhangi bir mükâfat yoktur. Cehennem ateşi ile cezalandırılırlar. (Hadisler ve tefsirler)

İslami söylemde şehid'lik adına cennet’te sadece tanrı için / tanrının dini adına savaşırken ölenler için özel yer ve sütatü vardır, diğer şehid isimlendirmeleri sadece cennete gitmek için bir kazanımdır. Bütün bu ayetlerde ve hadislerde tanımlanan şehid bildiğimiz gibi İslam adına / İslam devleti yani Allah şeriatı adına savaşırken ölen ve çok büyük ödüller neticesinde cennette peygamber ile birlikte olacaklar arasında yer alan kişilerdir, "Allah'tan istediğiniz zaman Firdevs'i isteyin. Çünkü Firdevs, cennetin ortası ve cennetin en yükseğidir. Firdevs'ten cennet nehirleri doğar." hadisinde de belirtildiği gibi firdevs’te Muhammed ile birlikte yer alacak olanlar sadece İslam tanrısı ve onun şeriatı adına savaşırken ölenlerdir. Günümüzde kullanılan ve algılanılan manası ile şehid olarak tanımlananlar ise gene İslam’a göre normal prosedüre tabi olacaklardır, onlar bu eylemi tanrı adına /t anrının dinini yaymak adına yapmadıkları için fırdevs’te yer alamıyacaklardır. Bir diğer deyişle, tanrı huzuruna çıkacak ve asla ölmeyen kişiler olarak tanımlananlar (sonsuz yaşama kavuşacak yani yarı tanrı olacaklar) sadece tanrı adına / onun dini için savaşırken ölenlerdir. İslam tanrısı sadece kendisi için yapılan fiil sırasında ölenleri ödüllendirir, diğerleri sıradan prosedüre tabidir ve hatta cehennemde sonsuz bir işkence ile karşı karşıyadırlar.

Gelelim bir diğer yanlış kullanıma yada şehid sıfatının ideolojik literatüre girmesine. Bilindiği gibi en soldan en sağa kadar bütün siyasi kurumlarda ortak söylem ölenin şehid olduğu yönündedir. İlk önce yukarıda şehid kavramını açıkça belirtiğimizi unutmadan, bütün bu tanımların ideolojik bir propaganda aracı olduğunu ve güncel yaşamdaki boşlukları doldurmak için söylenmiş ajitasyon sloganların ötesinde, çıkış noktasının tıpkı 1400 yıl önce olduğu gibi, ölenin boş yere ölmediği düşüncesinin yerleştirilmesi ve davanın yüceltilmesi adına kurgulanmasıdır. Tıpkı Tevbe suresi, 111. Ayeti’nde açıklandığı gibi somut yani kazanılacak maddi bir beklenti karşılığı bir maddi bedel ödenmesi ve bunun karşılığında ölenler ve ardıllarının maddi bir kazanç kazanmalarının tanrı tarafından garanti altına alınması gibi, siyasi dava’da benzer bir refleks ile maddi bir karşılık olarak, İslam şeriatındaki şehid kavramını kendi retotiğine adapte eder.

Bütün bu kaygıların ardında ise Muhammed suresi, 4. Ayet’te kurgulanan bir gerçekliğin davaya adapte edilmesi yani ideolojik bir kurgu kaygısından doğan bir pratik çözüm yatar. Kaçınılmaz olan kavga ve sonucunda ortaya çıkan ölüm için ‘’ Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle olması, kiminizi kiminizle denemek içindir’’ diye açıklık getiren İslami söylemin paralelinde siyasi söylemde kader kavramını belirsiz olarak kullanır. Siyasi söylemlerin savladığı şehidlik kavramının bir başka Dünya yada gerçeklik üzerinde etkisi olmadığı gibi, İslami öğretide belirtilen şehid kavramı ilede ilgisi yoktur.


Kaynaklar:
1- Kuran (H.Yazır, Diyanet, E.Yüksel, A.Gölpınarlı, S. Ateş, S. Yıldırım, Y.N.Öztürk, M. Esed, Ö.N.Bilmen, C. Yıldırım tefsirleri)
2- Buhari ve Kutubu Sitte hadisleri
3- Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi, Mahmud Şakir, Çev. Ferit Aydın, Kahraman yayınları, 1995
4- Birüni’ye göre Dinler ve İslam dini, Diyanet yayınları, Dr. Günay Dümer 1975
5- Kuran’da Allah ve İnsan, Prof.Dr.Toshihibo Izutsu, Çeviren; Doç.Dr. Süleyman Ateş, AÜİF yayınları 1975
6- Uydurma olduğunda ittifak edilen hadisler, Aliyyül Kari, Tercüme: İbrahim Kutlay, İnkilap yayınevi 2008
7- Asrı Saadet, Mevlana Şibli, Çeviri:Ö.Rıza Doğrul, Sadeleştiren: O.Zeki Mollamehmetoğlu 1 – 2 – 3 – 4 - 5. Cilt, 1978
8- İslam Hukuku ve Önceki Şeriatlar, Prof.Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Art sanat yayınları, 2003