Cin fenomeninin ortaya çıkışını anlamadan İslamiyet içerisindeki
Cin inancını anlayamayız. Cin inancının ortaya çıkışının maden’lerin işlenmeye
başlaması ile birlikte olduğu düşünülmektedir. Genel olarak eski Dünya merkezli
Cin inancında köken maden işleme tezgahlarına dayanmaktadır, ilk söylenceler
taş olarak düşünülen bir maddenin ilk önce sıvıya daha sonrada bir alete
dönüşmesi sürecinin açıklanmasında ruh kavramına paralel olarak Cinler ortaya
çıktığı şeklindedir, özetle madenin ergimesi ve şekil almasında Cinlerin büyüsü
vardır ve Cinler bu söz konusu ergimiş madende yaşarlar. Erken dönem Orta doğu,
Avrupa ve Asya Cin söylencelerinde genel olarak Cinler, dağlardaki mağaralarda,
tepelerde veya ateş içinde yaşayan doğa üstü varlıklar olarak betimlenir.
Ortadoğu kökenli mitolojilerde gezgin madenci’lerin Cin oldukları yada
Cin’lerden yardım aldıkları söylenceler içerisinde, Cinler kor ateş yada
dumansız ergimiş madeni temsil eden betimlemelerle karşımıza çıkarlar.
İslamiyet içerisindeki pagan yarı tanrı inancını anlatmadan,
İnsan’lık tarihinin dinsel inanç sürecini kısaca tanımlamak lazımdır. Göçebe ve yarı göçebe yaşam süren kabilelerin
atalar kültünden çıkarak dogaya yada hayvanlara tapınma inancına geçtikleri
süreçte, tanımlanamayan bir takım şeylerin tanımlanması amacıyla oluşturulan
ruh inancıda evrilerek atalar kültündeki iyi olan akrabaların ruhu ile
öldürülen düşman ve hayvanları kötü olan ruhlarının tabiat üstü ruhlar olarak
inanılması ve korkulması sürecini başlatmıştır. Bu dönemde ki kabile
inançlarında ruhlar yapabildikleri şeylere göre kategorizelendirilmiş ve bazı
ruhlar yarı tanrı olarak tanımlanmaya başlamışlardır. Ruh olarak tanımlanmayan
Güneş, Ay, yeryüzü vb. kavramlar ise tanrı olarak kabullenilmişlerdir. Kabile
totemleri olan bazı hayvan ve İnsan’larda benzer şekilde yarı tanrı olarak
tanımlanmışlardır bu süreçte.
Avcı toplayıcı toplum sürecinden yerleşik hayata ve tarım toplumuna
geçiş aşamasında ağaçlar, çalılar, pınarlar, magaralar vb. yerlerde yaşayan
ruhlar adlarını ve işlevselliklerini Cin, peri vb. daha üstün yetenekleri olan
ve tanrıların çocukları yada yardımcıları olarak tanımlanan yarı tanrı
statüsüne geçerek politeizm’in temelini oluşturan inanç içerisinde yer
almışlardır. Bu süreçte kabile totemleri, kutsal kişiler vb. belli bir topluma
ait tabiat üstü varlıklarda yarı tanrı statüsüne kavuşmuşlardır. Taş devri ve
öncesinin inancı olan ruh kavramı, maden devrinde tabiat üstü varlık kavramına
ve yerleşik yaşam yani tarım toplumunda cin, peri kavramına evrilmiştir. Bu
süreç içerisinde inanç şekli olarak iyi ve kötü ruhlar yerlerini iyi ve kötü Cinler,
periler vb. almıştır.
Bazı toplumlarda tanrılar panteonu şeklinde bir dinsel tapınma
şekli oluşturulurken bir pınarın perisi yada bir evin Cini, bu panteonda yarı
tanrı olarak tapınılması şekline evrilmiştir. Bazı Cin, peri vb. varlıkların
tanrıların çocukları yada yardımcıları olması nedeniyle, tanrılara tapınmada
bir araç olarak kabullenilmesi ve tapınılmasıda onları diğer Cin, peri vb.
varlıklardan ayrıcalıklı hale getirmiştir. Bu süreçte genelde kabile totemleri
kabul edilen tanrılardan birisinin çocuğu yada yardımcısı olarak tanımlanmış ve
eski din ile yeni dinin birleştirilmesi sağlanmıştır. İsrailli’lerin ilk defa
Kenan bölgesinde yaşarken kendi kabile totemleri ile kaynaştırdıkları politeizme
geçmeleri ile günümüzdeki tek tanrılı dinlerin kökeninde cin, peri vb.
varlıklara tapınma inancı yer almıştır. Gene aynı süreçte kötü ruhlardan
korunmak için kullanılan takılar yerlerini muskaların önceli olan figüratif
desenler taşıyan objelere ve dualara bırakmıştır.
İsrailli’lerin Babil’deki köle olarak sürdükleri yaşamları ve bu
süreçte dinsel inançlarındaki mevcut tanrılardan vaz geçerek yenenin
tanrılarına, yani gelip gelen tanrılara tapınma ritüelini başlatmaları
sonucunda, Sümer kökenli dinsel inancın devamı olarak tarım toplumlarında ilk
defa görülen ölme ve yeniden dirilme kavramları, bir başka Dünya kavramı,
ölümden sonraki hayat kavramı vb. bir çok dinsel inancıda sahiplenmelerini
sağlamıştır. Eski dinleri ile yeni dinlerinin birleşmesi sonucunda günümüz
monoteist dinlerin en basit şeklide ortaya çıkmakla birlikte bir çok kavramında
temelleri şekillenmiştir. Devam eden süreçte Mısır vb. birkaç değişik
coğrafya’da köle yaşamı sürmeleri ve sonucunda dinsel inançlarının tek tanrılı
bir şekil alması ile sonuçlanmıştır. Bu süreçte Ortadoğu olarak adlandırılan
bölgenin neredeyse tamamında yaşayan bu dağınık kabileler topluluğu bünyesinde
barındırdığı tüm dinlerin sentezinden kendi toplumuna özgü dinsel inancıda
çıkarmıştır, bu inanç sadece İsrail’lilere özgü bir dinsel inançtır. İçinde
kökeni tarih öncesi dinsel inaçlara kadar giden bir çok ritüeli ve kavramıda
barındıran bu monoteist inanç, elbette Cin ve şeytan yarı tanrılarıda
beraberinde yaşatmıştır.
Günümüzde Yahudi’lik olarak adlandırılan dinin içerisindeki Cin,
şeytan ve yaradılış kavramlarının kökeninde İsrailoğulları’nın politeist pagan
inançlarından alınma bir çok varlık ve kavram vardır. Yahudi mitolojisindeki
yarı tanrıların ve yardımcı tanrıların melek, şeytan, Cin vb. varlıklar olarak
yeniden tanımlanması sonucunda, tek tanrıya tapınma ritüeli bir şekilde yarı
tanrıları devre dışı bırakmakla birlikte, onları Dünyevi işleyişin dışına
çıkarmamıştır, en azından bazı yarı tanrılar için bu geçerlidir. Kenani bir
yarı tanrı olan Obyzouth, Gyllou yada Alabasdria olarak bilinen göksel Cin,
Yahudi’likte Adem adlı ilk İnsan’ın ilk karısı olarak Lilith adı ile
yaşamaktadır, bu yaradalış efsaneside köken olarak Sümer’den çıkmadır.
İsrailoğulları’ndan revizyonist bir kişi olan İsa’nın söylemlerinin,
ardılları tarafından özellikle Pavlus tarafından yeniden teorize edilerek
özellikle Anadolu mitolojisi ile birleştirilmesi neticesinde ortaya çıkan
monoteist Hıristiyan’lık dinide Cin, şeytan, peri vb. yarı tanrıları içerisinde
barındırmıştır. Büyük oranda Yahudi mitolojisinden izler taşısada özellikle
Anadolu kökenli pagan inancın izlerinide taşıyan Hıristiyanlıkta bazı kavramlar
ve yarı tanrılar anlam ve işlev değiştirmişlerdir, bazı yarı tanrılar yerlerini
daha farklı yarı tanrılara bırakmıştır. Avrupa’da yayılımı sırasında kuzey
kabilelerine özgü yarı tanrılar, Hıristiyan’lık içerisinde yer bulurken
beraberinde onlara tapınılan dönemin inançlarınıda getirmiştir. Aynı şekilde
doğuya doğru yayılımında yerel yarı tanrılar tıpkı kuzey kabilelerinde olduğu
gibi Hıristiyanlığın içine girmiştir. Erken Bizans döneminde Pavlus ile şeytan
olarak tasafur edilen Alabasdria’nın savaşını betimleyen tılsımlar şeytana ve Cinlere
karşı korunma amaçlı olarak kullanılmıştır.
Benzer süreç İslamiyet içinde yaşanmıştır, İslam öncesi Arap dinsel
inançları kavram ve tanım değişikliği ile İslamiyet’i oluştururken Yahudilik’ten
alınan kavramların ve ritüellerin içlerini doldurmayada yardımcı olmuşlardır.
Arap yarımadasında Muhammed döneminde yaşayan kabilelerin tamamı aynı kültürel
düzeyde olmadıkları için inançlarıda aynı paralelde değildi. İslam tarihçileri
bu kitleyi tek bir adla putperest olarak tanımladıkları için günümüzde yapılan
tahlilerde de yanılmalar olmaktadır. Özetle mevcut kabilelerin pek azı sadece
Mekke, Medine vb. şehirlerinde, birkaç kuşaktır yarı göçebe yada yerleşik hayata
geçmiş politeist dinsel inanç sürdüren topluluklar olarak yaşarken, büyük
çoğunluk göçebe şekilde avcı toplayıcı olarak ilkel komünal düzeyde atalar
kültüne tabii ve kabile totemine tapınma inancını sürdürmekteydi, bu
kabilelerin bir kısmı aynı zamanda animist dinsel inancıda devam ettirmekteydi.
Bazı kabilelerde onlardan önce yaşamış olan tarım kültüne geçmiş kabilelerden
kalan bazı dinsel kavramlar ve ritüelleride barındırmaktaydılar. Bu göçebe
kabileler şaman/rahip yada büyücülerin İnsanları iyileştirdiklerine
inanırlardı, bu nedenle iyileştirici özelliği olan herkese gider ve ona tabii
şekilde yaşabilirlerdir. 6. Yy başında Musul yakınlarında yaşamış ve bir
sütunun üstünde inziva hayatı süren bir Hıristiyan keşişten etkilenerek bir çok
kabilenin keşişe tabii olarak yaşamak üzere göç ettiğini bilmekteyiz. Keza aynı
şekilde özellikle Cinlerin çarptığı yani akıl hastalıklarını iyileştirdiği
söylenen Muhammed’e tabii olmaları kaçınılmazdı, o dönemde Muhammed’in izni ile
bu tip hastalıkları iyileştirdiği söylenen bazı Müslüman kişiler vardı
Medine’de.
İslam öncesi Arap mitolojisinde Cinler, totem ve yarı tanrı olarak
tapınılan yada tanrılara tapınmanın aracıları olarak görüldükleri gibi, bağımsız
yarı tanrılar olarak tanımlanmışlardır. Bazı Cinler ise düşük kategoride yer
alan tabiat üstü varlıklar olarak dinsel tanımlamalarını sürdürüyorlardı. Diğer
toplumların mitolojilerinde benzer şekilde yer alan cinler Arap mitolojisinde
de aynı şekilde, ıssız ve kötü yerlerde yaşayan, pınar, ağaç, çalı, kuyu,
mağara, çöplük vb. yerlerde bulunan, kötü ve pis olan şeyleri temsil eden
varlıklardı. İnsan’lar gibi kabile yaşamı sürdürmeleri, cinsel hayatlarının
olması, yiyip içmeleri, evlenmeleri, doğum ve ölümü yaşamaları, savaşmaları
gibi bir çok özelliğede sahiptiler. Cinlerin kötü ruhların devamı olarak
görülen bir kitlesi, her türlü kötülüğün kaynağı olarak görülürken, İnsanlar’a
yardım eden Cinlerin yarı tanrı olarak kabul gördüğü bir dinsel inanç
sisteminde, bazı Cin, peri vb. varlıklar tanrıların çocukları olarak kabul
görmekteydiler, bunların içinden en bilindik olan Lat, Uzza ve Menat, İslam
öncesi Arap din inancında Ay tanrısı Al-ilah/El-alat yani Allah adlı tanrının
kızları olarak tasvir edilmişlerdir. Köken olarak kabile toteminden evrilerek
Mekke ve çevresine yerleşen Kureyş vb. kabilelerin politeizme geçişlerinde
yeniden tanımladıkları bu yarı tanrılar İslam içerisinde melek olarak
tanımlanmışlardır.
Arap mitolojisindeki Cinlerde diğer toplumların inancındaki Cinler
gibi değişik canlıların görünümlerine bürünebilmekte, özellikle yılan, keçi, güvercin,
köpek vb. canlıları tercih etmektedirler. Burada görünüm değiştiren bazı Cinlerin
şekline büründüğü hayvanda, simgesel olarak bazı yarı tanrıları
çağrıştırmaktadır, örneğin güvercin aynı zamanda Lat adlı yarı tanrıçayı temsil
eden hayvandır, İslam sonrası dönemde Lat adına söylenen efsanelerden hareketle
Cinlerin güvercine dönüşebildikleride anlatılmak istenmiştir aslında. Muhammed’in
Mekke’den kaçışı esnasında sığındığı mağaranın ağzındaki Güvercin fenomeni bir
yerde yarı tanrı Lat ile özdeşleştirilebileceği gibi aynı zamanda Müslüman bir
Cin’in yardımı olarakta görülebilir. Kaldı ki aslında Lat adına İslam
tarihçilerince tanımlanan put gerçekte bir kurban sunağına ait sunak taşıdır,
yani kabile totemidir en basit tabirle. Gene aynı şekilde monoteist dinlerde
ortak yaratılma efsanesinde yer alan yılan fenomenide benzer bir şekilde tasvir
edilmiştir, kökeni ise Sümer yaradılış efsanelerine kadar gitmektedir. Cinlerin
şekil değiştirmelerindeki ana amaç İnsanlara kötülük etmek, onları yoldan
çıkarmak ve kötü birisi yapmak olmakla beraber onlardan faydalanmak içinde bir
araçtır. Örneğin İnsan kılığına girip kadınlara tecavüz etme, köpek vb. canlı
kılığında çocukları kaçırma ve yeme, yılan vb. kılıkta öldürme gibi kötülükleri
yapabilmek için bir araçtır şekil değiştirme. Cinler bir çok toplumda özellikle
Yılan vb. sürüngenler olarak tasvir edilmişlerdir, bu inanç İslam içerisinde
devam etmiş ve Kuran dahil bir çok yerde Cin ile yılan aynı şekilde
adlandırılmıştır.
Cinler, hastalıklara sebep oldukları gibi İnsanlar’ın, delilik,
sara vb. bazı hastalıklara yakalanmalarında en büyük etkendir, daha doğrusu bu
hastalıklar o dönemde hastalık olarak değilde cinlerin çarpması vb. nedenler
olarak tanımlanmışlardır. Neredeyse bütün akıl hastalıkları Cinler’in İnsanı
ele geçirmesi yada çarpması olarak tanımlanmıştır. Cinler İnsanları kaçırıp
köle olarak çalıştırabilmekte, onları yiyecek, cinsel partner, yapacakları
kötülüklerde araç olarak kullanabilmektedir. Özellikle yeni başlangıç olarak
tanımlanan, yeni evliler, logusa kadınlar, çocuklar saldırmak için tercih
ettikleri ve en sevdikleri kiteleyi oluşturur. Belli mekanları sahiplendikleri
gibi, her evin ve her kabilenin bir Cini vardır. Politeizm öncesi dönemde
esinlenme olarak tanımlanan edebi ve düşünsel yaratım süreci, Arap
mitolojisinde şairlerin şiirlerini yazmak için bir Cin kullandıkları inancı ile
tanımlanmıştır, yani günümüzde esin perisi olarak soyut bir kavram şeklinde
yaşayan inancın kökeninde yatarlar. Uzun bir dönem Muhammed’te bir Cin
tarafından söylenen şiirleri okuduğu şeklinde anlaşılmıştır, gene aynı inanca
paralel olarak Cinler’in dinsel bir takım söylemleri İnsanlara aktardıkları
inancıda Muhammed’in peşini bırakmamıştır.
Cinlerin geceleri yaşayan,
kemik ve hayvan dışkısı ile beslenen, iyi ve kötü olabildikleri gibi,
dinsel inançları olan sosyal varlıklar olarak tanımlanması, Arap
mitolojisindeki ana unsurları oluşturur. İnsanlar arasında yaşayanları olduğu
gibi mücavir alanlarda yaşayıp o bölgeyi sahiplenenleride vardır. Cinlere karşı
en büyük savunma araçlarından biriside elbette büyü ve muskaydı, dua etme ise
en yaygın başvurulan yöntemdi, İslam öncesi kötülük yapmaması için Cine
seslenilirken, İslam sonrası Allah’a seslenme ve ondan korunma istenmiştir. Bir
diğer yöntem ise o Cinin yada kabilesinin hoşuna gidecek adaklar, kurbanlar
sunmaktı.
Bütün bu İslam öncesi Arap din inancı içerisinde yer alan Cin
kavramı ve ritüelleri gene İslam içerisine tanımlama ve kavram değişiklikleri
ile yer almıştır. Cinlerin belirgin olarak yarı tanrılıktan çıkartılıp, melek
olarak tanımlanmaları sınırlı örneklerle bilinmektedir. Esas olarak İslam
tanrısının yarattığı Melek, İnsan ve Cin adlı üç değişik canlı ırkından birisi
olarak tanımlanmalarıdır ki buda Cin kavramına yeni bir boyut ve anlam
değişikliği katar. Doğal olarak Cinler İslam terminolojisinde bir canlı ırk
olarak tıpkı İnsan ırkı gibi tanımlanırken değişik sınıflara ve özelliklerede
kavuşurlar.
Cin kavramı İslam mitolojisinde; Cin adıyla bir surenin bulunduğu Kuran'da cinne, can ve cin kelimeleri
geçmektedir. Bunlardan "delilik" anlamındaki cinne üç yerde, "Cin
topluluğu" cân iki yerde, "yılan" beş yerde "Cin"
anlamına gelmektedir. Yirmi iki yerde geçen Cin kelimesi de melek ve insan
dışındaki üçüncü varlık türü karşılığında kullanılmıştır. Kuran’da Cin kelimesi toplam
43 ayette geçer. Cin kelimesi sözlük ve terim mânalarıyla çeşitli hadislerde de
yer almaktadır. Cin’lerde tıpkı İnsan’lar gibi Allah’a kulluk etmeleri için
dumansız bir alevden / zehirli ateşten (erken dönem maden eriyiğinde yaşayan
Cin inancının benzer söylemidir) yaratılan, Müslüman ve kafirlerden oluşan,
İslam öncesi dönemlerde peygamber gönderilerek uyarılan ve Muhammed’in temsil
ettiği İslam dinine uymakla mükellef olan varlıklar olarak özetle tanımlanır.
Cinlerden olan şeytan kötü Cinlerin ayrı bir sınıfıdır, her kötü Cin şeytan
değildir, Yahudi, Hıristiyan yada putperest Cinler olduğu gibi tamamen yoldan
çıkıp şeytan olan Cinlerin dışında Müslüman Cinler dengeyi sağlarlar. İslamiyet’te
Şeytan’ın Cin yada Melek olduğu tartışmalıdır. Muhammed hem İnsan’ların hemde Cinler’in
peygamberi olarak seçilmiş ve atanmıştır.
Cinler’in İslam mitolojisine
girişleride oldukça olaylı ve efsanelerle sarılı olmuştur. İslam terminolojisinde
ilk defa ortaya çıkışları, Muhammed kendisine siyasi ve ekonomik destek
sağlayan karısı ile amcasını kaybettikten sonra ki arayışında, koalisyon
sağlamak amacıyla azadlı kölesi ile (mevalisi) gittiği ve çok kötü hüsrana
uğradığı Taif (Lat adlı tanrının tapınıldığı) şehrinden dönüşünde konakladığı
Nahle’de, Mekke yakınlarında şehre girebilmek için korumalık sağlamaya
çalıştığı gece, yalnız başına Kuran okurken kendisini dinlemeye gelen Cinlerin
vasıtası iledir. Gelen Cinlerin anlatımına göre ‘’Cinler, meleklerden bilgi
alamadıkları (Cinler gökyüzüne çıkarak ve gizlice melekleri dinleyerek gelecek
hakkında bilgi topladıkları söylencesi) ve alev topları ile (meteor yağmuru) saldırıya
uğradıkları için çevreyi kolaçana çıkarlar, okunan Kuran’ı duyarak Muhammed’in
yanına gelirler’’. Bu olay Muhammed ve İslam açısından oldukça önemlidir; a)
Gelen Cinler Nusaybin’li olarak tanımlanmaktadır ki buda bölgede yaşayan İsa’yı
peygamber olarak kabul eden Hıristiyan’ların ve daha sonra göç edilen
Habeşlilerin bağlı oldukları piskoposluğun bulunduğu yerdir, doğal olarak Cin’leri
melek şeklinde algılamaları kuvvetle muhtemeldir. b) Nusaybin civarında yaşayan
günümüzde Yezidi olarak adlandırılan, İslam kaynaklarında şeytan’a tapanlar
olarak kabul gören toplumun yaşadığı yerdir. c) Konaklanan yer Uzza adlı yarı
tanrının Kabe’sinin yer aldığı kutsal
alandadır, Uzza aynı zamanda Lat’ın kız kardeşidir. Gelen Cinlerin en az 3 adet
olmasıda ayrı bir husustur. İslam kaynaklarının birisinde gelen Cinlerin 7 kişi
oldukları ve 4 tanesinin Nusaybin’li geri kalanının ise lokal olduğu
yönündedir.
Muhammed’in aldığı koruma garantisi
ile geldiği Mekke’de Cin adlı sure ile birlikte İslam ‘’Cinleri’’ mitolojisi
içerisine alır. Bu süreçte oldukça önemlidir; Cinler Mekke’de ticaretininde içinde yer aldığı gelecek ve
geçmişten haber verme ve büyücülük ritüellerinin ana unsurlarıdır. Özellikle
yarı tanrı olarak kabul gören bazı Cinlerin oldukça uzaktan müşterileri ve
inananları hacı olmaya gelmektedir. Arap mitolojisinde Cinler tanrılardan
aldıkları haberleri rahiplere ve büyücülere iletme görevini yaparlar. İslam
mitolojisinde Muhammed’i dinleyerek Müslüman olan Cinler efsanesi iki değişik
yerde/zamanda olduğu için, İslam tarihçileri sık sık olayları ve yerleride
karıştırarak konuyu bazen saptırmışlardır. Bu söylem İslam tarihçilerinin daha
sonra yazdıkları efsanenin bir parçası olabileceği gibi dönemin olayları
doğrultusunda (çok kötü durumda olan) Muhammed’in gidişatı değiştirme çabaları
olarakta görebiliriz. Kendisine destek vermeyen kabilelerin yarı tanrılarına
tapınmayı yasaklaması bir yana onların siyasi ve ekonomik kazancı olan Cinler
üzerinden elde ettikleri gücüde engelleme çabaları vardır. Mekke’deki topluma
bakın Cinler bile bana inandı sizler neden inanmıyorsunuz diye bir başka ayetle
serzenişte bulunan Muhammed için Cinler ilk kazandığı müttefiktir.
Bu olayların ardından Ukaz
panayırına destek ve yandaş bulmaya arkadaşları ile giden Muhammed, yolda Nahle
denilen mevkide konaklar (bir başka söylemde Hacun denilmektedir ki coğrafik
açıdan yanlıştır.). Nahle Mekke’ye 3, Taif’e 1 gün uzaklıktadır, bir başka
aktarımda harem sınırındadır. Söz konusu yerde geceleyin ortadan kaybolan
Muhammedi arayan arkadaşları ancak sabahleyin bir yerden gelirken görürler, bir
başka söylemde aktaran kişi Muhammed ile beraber gider. Sonuçta ortalıktan
kaybolmasının sebebi olarak Cinlerin gelip ondan Kuran’ı okumasını gösterir.
Arkadaşlarınıda alarak gece konaklanılan yerdeki ateş kalıntılarını ve diğer
izleri gösterir. Bu vaka bir önceki anlatılan vaka ile sık sık karıştırılır.
İlk vaka neticesinde Cin adlı sure, ikinci vaka neticesinde Ahkaf adlı sure
ortaya çıkmıştır. Muhammed’e inanmayanların çok büyük bir cezaya çarptırılacağı
ve inananlara örnek olarak Cinlerin anlatıldığı ayetlerde ki olayın arkasında
Cinlerin özellikle Kuran dinlemek ve Müslüman olmak için Muhammedi arayıp
bulmaları yatar. Taraftarlarının büyük bir kısmını göç nedeniyle kaybeden,
siyasi, ekonomik ve sosyal anlamda yalnızlaştırılan Muhammed için ilk
kazanılacak müttefik Cinler olur.
Medine’ye olan siyasi göç
neticesinde yerleşilen şehrin egemen güçleri Yahudi’lerdir. İlk başlarda
uzlaşma ve müttefik olma çabası gösteren Muhammed, Yahudiler tarafından red
edilince onlarla mücadele edecek güce geldiğinde yer yönden mücadele etmiştir. Bu
süreçte Yahudi’ler vasıtası ile bilgilenen ve Cinler hakkında daha çok bilgi
sahibi olmak isteyen Müslüman toplum için aşağıda özetlenen mitolojik söylem
ortaya çıkmıştır, kendi efsanelerini yaratan İslam için örnek aldığı Yahudi’lik
içerisindeki tanrı kral Süleyman ve Cinleri efsanesi ayrı bir yer teşkil eder.
Süleyman Kenan egemenliğinden kurtulan İsrailoğulları kabilelerin gördüğü ilk
ve büyük tanrı krallardan birisidir. Pagan inancın bir sonucu olarak her
şaman/rahip vb. işlerini gördürdüğü Cinleri vardır ve ilerleyen dönemde bu
efsane monoteist din içerisinde Cinleri olan peygambere dönüşmüştür. Bu ve
benzeri efsanelerin İslam içerisinde yer aldığı dönemler Yahudilik ile uzlaşma
çabalarının olduğu dönemlerdir.
Medine döneminde karşılaşılan ilginç
vakalardan biriside Muhammed’in büyülenmesi olayıdır. Bu efsanede Cinler
vasıtası ile büyülendiği yönünde bir söylemle birlikte bizzat Cinler’den
birileri ile etkileşime geçtiği veya çarpıldığı yönünde anlatımların olmasıdır.
Bir Yahudi’nin kendisine büyü yaptığı gerekçesi ile telaşlanan Muhammed aylarca
yapmadığı şeyleri yapmış gibi algılamakta, karıları ile cinsel ilişkiye
girmediği halde girmiş gibi davranmaktadır. Bir diğer söylemde unutmakta ve
bulunduğu yere nasıl geldiğini hatırlamamakta olduğuda ilave edilir söyleme.
Büyünün bozulması yada Cinin kovulması ile normale dönen Muhammed liderliğe
kaldığı yerden devam eder. Bu vakadan sonra iki sure benzer vakalar için dua
olarak tavsiye edilir. Medine’de Yahudi’lerin büyü ve Cinler vasıtası ile
Müslüman’lara saldırdıklarına dair bir çok vaka anlatılmaktadır.
İnsanlardan farklı olarak daha
güçlü, İnsan’lar tarafından görülmeyen, İnsan’dan önce yaratılmış, uzayda da
yaşayabilen, her yönden daha hızlı ve daha zeki olarak tanımlanan Cinler, kendi
şartları içerisinde İnsan benzeri bir yaşam sürdürmektedirler. Politeist din
inancındaki kötülük yapma özellikleri İslam içerisinde şeytan ırkından olan Cinlere
özgü bir davranış olarak tanımlanmıştır. Her İnsan’ın bir Cini olması inancı
İslam mitolojisinde her İnsan’ın bir şeytanı (Cini) ve meleği olması şeklinde
tanımlanmış, yiyecekleri olan kemik ve hayvan dışkısı ile teharet yapılması Müslüman’lara
yasaklanarak yiyeceklerini temin etmeleri sağlanmıştır. Tuz, demir vb.
maddelerin onları uzak tuttuğuna inanılmaktadır, demir’in özelliği; demir çağı
toplumlarının inançlarında demir vb. madenlerin ilk kullanımında meteor kökenli
madenlerin zorunlu olarak tercih edilmesi ve dinsel obje olarak bir süre
kullanılması yatar. Tuz da keza o dönemde az bulunan bir meta olarak adak,
kurban ritüelinin bir parçasıyken Cinleri kovan bir maddeye dönüşmesi inancının
devamıdır. Kuran okunması, gürültü yapılması (ayın tutulması esnasında olduğu
gibi) vb. bir çok şeyde Cinleri uzak tutmaya yarayan şeylerdir. Bir diğer
hususta Süleyman ile Cinler arasındaki sözleşmeyi Cinlere hatırlatacak ‘’destur
ya ahdi Süleyman’’ cümlesinin söylenmesidir.
Kötü Cinlerin besmele söylenmeyen
her eylemde İnsan ile birlikte hareket ettiği, buna cinsel ilişki, yemek içmek
vb. bir çok şeyin dahil olduğu İslam mitolojisinde yer alır. Şeytanların ise
namazı bozmak, kişileri vesveseye düşürmek, besmelesiz hareket edenleri çarpmak
vb. davranışları vardır. Özellikle Muhammed’in tuvalete girerken, bir yere
girerken, soyunurken, bir tepeyi aşarken, uykuya yatarken, cinsel ilişkiye
girerken vb. bir çok eylemde besmele olarak adlandırılan ve muskanın bir türü
olan eski bir geleneği devam ettirdiği gözlemlenir. Cinsel ilişkiye girmeden
önce dua etmenin birkaç faydası vardır: a) şeytanın ve dost Cinler’in İnsana
ait üreme bölgelerini görmesini önlemek, b) şeytanın cinsel birleşmeye ortak
olmasını önlemek, c) Cinler’in çıplak gördükleri İnsan’a aşık olup onu
kaçırmasını önlemek diye sayabiliriz. Muhammed’in bir diğer davranışıda Arap
mitolojisinin devamı niteliğindeki şairlerle ve hitabet gücü yüksek kişilerle
karşılaşan kişinin ‘’şiirim onun şiirine, Cinim onun Cinine saldırır’’ duasını,
‘’Allah’ım beni onun şeytanından koru’’ duası şeklinde etmesidir. Gene İslam
mitolojisine göre kişi adet gören karısı ile cinsel ilişkiye girdiği takdirde,
şeytan ondan önce davranarak karısı ile cinsel ilişkiye girer ve doğacak çocuk
eşcinsel olur.
Cinler’in öldürülmesi için ancak
bazı şartların oluşması gereklidir. İyi ve Müslüman Cinler kardeş oldukları
için öldürülmezler. Cinler çoğunlukla yılan kılığında evlerde yaşadıkları için,
zehirli olanları hemen öldürülmelidir. Zehirsiz olanları ise 3 defa evden
uzaklaşması için uyarılmalı ve uzaklaşmayan yılan öldürülmelidir. Gene aynı
şekilde Cin olduğuna inanılan diğer canlılar benzer bir uygulamadan sonra ya
uzaklaştırılmalı yada öldürülmelidir. Özetle klasik/Ortodoks İslam açısından Cin
konusu bu şekildedir.
Günümüzdeki İslamiyet’te Cinleri red
etmemekle birlikte onları tanımlanamayan doğaüstü varlık statüsünde algılayan
bir kitle ile tamamen red eden kitle vardır. Onları anlatmadan önce Cinleri
uzaylı olarak tanımlayan bir Müslüman kitlenin olduğunuda belirtmeden
geçmeyelim. Günümüz bilimi ile birlikte İslamı sorgulayan bazı Müslüman din
adamları Cinler’in pagan kökenden gelmelerinin farkına varmış olmaları,
özellikle hastalıklara neden oldukları ve yemek içme alışkanlıkları başta olmak
üzere, özelliklerinden hareketle İslam düşüncesi ile bağdaştıramadıkları için
bu inancı minimalize ederek sadece Cin diye varlıkların olduğu ve ilerde onları
daha iyi anlayabileceğimize inanırlar. Bu süreçte konuyu açıklayan hadislerin
büyük bir kısmını red ederken, özellikle Buhari, Müslim başta olmak üzere Kutubi sitte hadislerini red edememe
noktasında bazı kavramlara farklı anlamlar yükleyerek güncel ve bilimsel bir
tanım getirmeye çalışmaktadırlar. Mesela Cinlerin kemik ve dışkı yemeleri
konusunun konuyu aktaran kişiler tarafından eklendiğini söyleyerek, bu noktada
olmayan hadisleri ise birkaç hadisin birleştirilmesi neticesinde karıştırılmış
olarak adlandırmaktadır. Bu vasıflara uymayan yani sahih denilen hadisleri ise
ki özellikle Buhari hadisleridir islam’ın özüne uymadıkları gerekçesi ile red
etmektedirler. Bu söylem esnasında sadece hadis üzerinden yaptıkları
eleştirilerde, özellikle Sahabi olarak adlandırılan ve asla yalan söylemiyeceği
varsayılan kitleyi yalancılıkla itham etmekte, bir çok din adamını görevini
savsaklayarak dine hurafe sokmakla suçlamaktadırlar.
Örneğin Kuran’da 3 yerde Cinler’in
yaptığı delilik olarak geçen söylemi, Cinler’in İnsan’ları çarptıklarını
anlatan ayeti yok sayarak sadece hadisler üzerinden sık sık kendilerine göre
anlamlandırdıkları beyan ederek İslam revizyonizmi içerisinde olan yani
Protestan İslam’ı savunan bu kitle bir diğer yöntem olarak, Nahle’de Muhammed
ile görüşen Cinler dahil onu dinlemeye gelen Cinler’in hepsinin aslında Irak
bölgesinden gelen İnsan’lar olduklarınıda savlamaktadır. Kuran’da Muhammed’i
dinledikleri anlatılan Cinleri Medine’li Yahudi’ler olarak tanımlayanlarda
bulunmaktadır. Bizzat Muhammed tarafından da yapıldığı belirtilen Cin çıkarma
ve Cinler’in yaptıkları hastalıklardan sağaltma ritüelleri (bu ritüel aslında
özetle tekme tokat İnsanı döverken bir takım duaların edilmesidir,
Hıristiyan’lıktaki şeytan çıkarma ayni ile aynı düşünsel zemindedir.) red
edilerek söz konusu söylem ve ritüellerin daha sonradan İslam mitolojisine
katıldığını savlamaktadırlar. En önemli savlarından biriside İslam’da Cinler’in
yemeği olduğu için taharet amaçlı kullanılmaması emredilen Kemik ve
dışkı/tezek’in aslında, Muhammed tarafından açıklanan hastalık yapan mikrop
kaynağı olan malzemeler olduğu ve Cinler’in bir kısmının İslam tarafından
mikropları tanımlamak için kullanıldığı iddia etmeleridir, bir diğer Protestan
İslami söylemde mikroplar aslında Cinler’dir.
Gerek Ortodoks, gerekse Protestan
İslam inancında Cinlerin varlığına inanılmakta, onların farklı bir canlı türü olarak
aramızda yaşadığına, ahret günü İnsanlarla birlikte yargılanacaklarına ve
cezalandırılacaklarına inanmakla beraber, yukarıda anlattığımız gibi pagan
dinlerden İslama geçen yarı tanrı Cin inancında esas sahiplenme ve kabullenme
Ortodoks İslam içerisinde olmaktadır.
Kaynaklar:
1- Kuran (H.Yazır, Diyanet,
E.Yüksel, A.Gölpınarlı, S. Ateş, S. Yıldırım, Y.N.Öztürk, M. Esed, Ö.N.Bilmen,
C. Yıldırım tefsirleri)
2- Buhari ve Kutubu Sitte hadisleri
3- Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi 1-2-3, Mircea Eliade,
Kabalcı yayınevi, 2003
4- Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, Cin maddesi
5- Arap Edebiyatında Şeytanlı (Cinli) Şairler, Ar.Grv. Ali Yılmaz,
CÜİF dergisi, 2004
6- Cinler Hakkında Bilgi, Mehmet Ali Demirbaş
7- Cinler ve Kötülüklerinden Korunma Yolları, Abdulhamit
b.Abdurrahman es-Suheybani, Çev. M.Beşir Eryarsoy, Guraba Yayınları, 2003
8- Cinlerin Esrarı, İmam-ı Şibli, Çev. Muhammed Ferşad, Ferşad
yayınları, 1974
9- İslam Ansiklopedisi, Diyanet yayınları, Cin Maddesi
10- Halk İslamı, Raphael Patai, Çev. Mustafa Aslan, Din Bilimleri
Akademik Araştırma Dergisi, sayı:3, 2002
11- İslam Öncesi Arap Şiirinde Bazı Dinsel Motifler, Yard.Doç.Dr.
Ömer Ünal, AÜİF dergisi, sayı:9, 2003
12- Kuran Bağlamında Dünya Dışındaki Gök Cisimlerinde Camlı
Varlıkların Olabileceğine Dair (İlmi bir tefsir denemesi), Doç.Dr. Bahattin
Dartma, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sayı:4, 2004
13- Kuran’ı Kerim’de İnsan-Şeytan İlişkisi, Doç.Dr. Remzi Kaya,
UÜİF dergisi, cilt:12, sayı:2, 2003
14- Kuran ve Hadislere Göre Cinler ve Büyü, Prof.Dr. Ali Osman
Ateş, Beyan yayınları, 2003
15- Hadis Literatüründe Nusaybin (Kuran’da Nusaybin cinleri
konusu), Doç.Dr. Ahmet Keleş
16- Melek, Cin ve Şeytanların Hususiyetleri, Fettulah Gülen,
İnancın gölgesinde 1, Nil Yayınları, 1996
17- Putlar kitabı (Kitap el-Asnam), İbn el-Kalbi, Roza
Klinke-Rozenberger, Almanca-Arapça çeviri Beyza Düşüngen, AÜİF yayınları 1968
18- İslam Medeniyetinde Putperestlik Döneminden Kalma İtikatlar, Edward
Westermorck, Çev. Ş.Nazmi Coşkunlar, Marifet basımevi, 1938
19- Satanizm, Prof.Dr. Ahmet Güç, Diyanet yayınları, 2004
20- Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük, Cin maddesi
21- Türklerde Tabiat Üstü Varlıklar, Yard.Doç.Dr. Ayşe Duvarcı,
Bilig dergisi, sayı:32, 2005
22- Yaratılış Olayı, Prof.Dr. M.Sait Şimşek, Beyan yayınları, 1998
23- Kuran’ı Kerim’de Yaratma Kavramı, Veli Ulutürk, İnsan
yayınları, 1995
24- Birüni’ye göre Dinler ve İslam dini, Diyanet yayınları, Dr.
Günay Dümer 1975
25- Dinler tarihi, Prof.Dr. Hüseyin G. Yurdaydın-Doç.Dr. Mehmet Dağ
1978
26- Kuran’da Allah ve İnsan, Prof.Dr.Toshihibo Izutsu, Çeviren;
Doç.Dr. Süleyman Ateş, AÜİF yayınları 1975
27- Çeşitli yönleriyle Din, Prof.Dr. Günay Tümer
28- İslam’dan önce Arap yarımadasında putperestlik ve yayılışı
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:6 Sayı:1 Hüseyin Atay
29- İslam öncesi Mekke. Dr. Yaşar Çelikkol, Ankara Okulu Yayınları,
2003
30- Edebiyat ve Ticaretin Buluştuğu Noktalar Panayırlardan Günümüze
Fuarlar, Nüsha Şarkiyat Araştırmaları dergisi, Sayı 10 Ahmet Kazım Ürün
31- Aktüel Arkeoloji dergisi, Temmuz-Ağustos, sayı:22, 2011
32- Batı İnançlarında Cinler ve Cincilik, Haluk Akçam, Yazar
Yayınevi, 1996